Adı Türkiye Cumhuriyeti olsa da istenilen yönetim şekli belli !!!!!

Ayşegül Garabli

Milli bayramların, ya da milli duyguların kullanılmasını sevmediğim gibi yanlış da bulurum.

Bayrağın yeri gönder, manevi duyguların yeri de gönül olmalı ki, değerleri yitip,  itibarsız hale gelmesinler.

Ama ne yazık ki, gerek KKTC’de gerekse Türkiye’de bayrak ve millet, o denli siyasete alet edildi ki,  her iki ülkede de birlik ve beraberlik ruhu  öldürüldü.

Yetmiyormuş gibi şimdi de “din” üzerinden siyaset yapılmaya çalışılıyor.

Hatta Türkiye’de yapılıyor da.

Zira amaç kendi deyimleriyle “Ilımlı İslam Devleti” kurmak.

Eminim ki, şu an bazılarınız abarttığımı düşünüyorsunuzdur.

Belki bir haftadan beridir, Türkiye kanallarında yapılan tartışmaları dinlemesem ya da yapılanları görmesem, ben de bu söylemi abartılı bulurdum.

Ancak ne yazık ki, niyet bu!

29 Ağustos gecesi, özellikle bazı kanallarda yapılan tartışmaları izleyenler, bu durumu fark etmişlerdir zaten.

Misal Kanal Türk Kanalında yapılan tartışmanın konusu “ Terör” ve Türkiye’nin sınır dışında başlattığı operasyonlar.

Konukları ise, Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında mağdur edilmiş bir general, bir AKP milletvekili, bir strateji uzmanı, ayrıca  Sözcü, Hürriyet ve Yeni Akit gazetelerinden de birer köşe yazarı.

General, Sözcü  ve Hürriyet gazetesinin yazarları, konuyla ilgili detaylı bilgiler vererek konuya sadık tartıştıkları halde, ne hikmetse Yeni Akit gazetesinin yazarı ve AKP milletvekili, her konuşma sırasında, konuyu Mustafa Kemal’e getirip, itibarsızlaştırma çabasına girdiler.

Neymiş efendim, Atatürk döneminde, Türkiye’de ekonomik anlamda hiçbir şey yapılmamış ve tek bir fabrika dahi kurulmamış.

O dönemde Türkiye, dış güçlere bağımlıymış ve AKP döneminde bağımsızlığına kavuşmuş.

Laiklikle ve 28 Şubatta, “İrticayla mücadele” kararlarıyla Türkiye’deki Müslümanlık bitirilmiş.

İnsanların inançları ve ibadetleri yasaklanmış.

Askerler ve devlet dairelerinde çalışanlar, tuvaletlerde gizli gizli namaz kılıyorlarmış.

Baş örtüsü dolayısıyla, Müslüman kadınların, eğitim ve çalışma hakları ellerinden alınmış.

Tayip Erdoğan ile birlikte Türkiye’ye özgürlük gelmiş ve Türkiye bağımsız bir ülke olmuş.

v.s..v.s

Elbette ki, bu söylemler tartışılabilir ya da tarih tartışmaya açılabilir.

Ancak bu konuların özellikle 30 Ağustos Zafer Bayramı öncesi, hem de tartışma gündeminin dışında tartışılması manidar değil mi sizce de?

Böyle bir günün arifesinde, Müslümanlığın, başörtüsünün  dile getirilmesi ve Cumhuriyetin, laikliğin, Müslümanlık önünde en büyük engel olduğunun söylenmesi, tesadüf olabilir mi?

Atatürk devri ile Tayip Erdoğan döneminin kıyaslanması, hem de bu kıyaslamanın, böylesi bir Milli Bayram öncesi yapılmasının amacı ne olabilir ki?

Kaldı ki, baş örtüsü serbest bırakıldıktan sonra Türkiye’ye Müslümanlık geldiyse, ya da, Müslümanlığın kıstası baş örtüsüyse, ben ve benim gibiler Müslüman değil mi?

Eğer ki, layiklik Müslümanlık önünde en büyük engelse ve kaldırılmasıyla ülkeye özgürlük gelecekse, benim özgürlüğüm ne olacak?

Ya da ülkede yaşayan ve Müslüman olmayanların özgürlüğü?

Bu mu demokrasi anlayışı?

Demokrasi nöbetleri bunun için mi tutuldu?

Eğer demokrasi buysa,  adı “Türkiye Cumhuriyet’i” olarak kalsa da, istenilen devlet yönetim şekli belli değil mi?