Türkiye Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Muhataplarımız; mavi vatan denizlerimizde hukuki ve tarihi hak ve menfaatlerimizin ihlal edilmesine asla müsaade etmeyeceğimizi, Ege ve Akdeniz’de Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yer almadığı hiçbir projenin yaşama şansı olmadığını bilmelidirler.” dedi.
Akar, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı, MİLGEM Projesi’nin üçüncü gemisi olan TCG Burgazada’nın Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na teslim törenindeki konuşmasında, savunma sanayisinde önemli adımların atıldığını, büyük başarıların gerçekleştirildiğini belirtti.
Ülke güvenliği açısından kritik önemi olan milli gemi ve yeni tip denizaltı projelerinin başarıyla sürdürüldüğünü ifade eden Akar, siyasi, ekonomik, teknolojik ve askeri alanlarda büyük gelişmelere, yeniliklere ve değişimlere sahne olan bir dönemden geçildiğine dikkati çekti.
Belirsizlik, risk ve tehditlerle dolu coğrafyada yerli ve milli savunma sanayisinin geliştirilmesinin her zamankinden daha önemli hale geldiğini vurgulayan Akar, “Etkin, caydırıcı ve saygın nitelikleriyle ordumuzun her an harekata hazır olabilmesinin ülkemizin ve asil milletimizin güvenliğini sağlayabilmesinin ön önemli şartlarından biri de yerli ve milli savunma sanayisine dayalı imkan ve kabiliyetlerinin artırılması, geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesidir.” diye konuştu.
Akar, geçmişte parası ödenmesine rağmen Sultan Osman ve Reşadiye gemilerinin teslim edilmediğini hatırlatarak, “Aynı şekilde Kıbrıs Barış Harekatı sırasında maruz kaldığımız ambargo da hala hafızalarımızdadır. Daha dün parasını dahi ödediğimiz İHA’ları uçuramadığımızı unutmadık. Geçmişte karşılaştığımız bu tutum ve yaklaşımın değişik şekil ve boyutlarda maalesef günümüzde de devam ettiğini görmekteyiz. Muhatap olduğumuz bu durum karşısında tarihten ders alarak ülkemizde savunma sanayisinin millileşmesine yönelik önemli adımlar atılmış ve bu alanda büyük bir dönüşüm gerçekleştirilmiştir. Bir zamanlar bizler için hayal olan birçok konu, bugün gerçeğe dönüşmüştür.” değerlendirmesinde bulundu.
– “462 bin kilometrekare mavi vatan”
Yerlilik ve millilik oranının yüzde 65’lere ulaştığını dile getiren Akar, “Atılan kararlı adımların sonuçlarını bugün açık bir şekilde görmekteyiz.” dedi.
Birkaç gün önce TÜBİTAK Savunma Sanayii Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü ve paydaşları tarafından üretilen milli silah sistemlerinin tanıtıldığını, bu gurur tablosunun savunma sanayinin geleceği açısından herkesi daha da umutlandırdığını ifade eden Akar, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türk Deniz Kuvvetleri, bölgesel ve küresel dinamiklerin şekillendirdiği deniz güvenlik ortamında, toplam 462 bin kilometrekare olan mavi vatanımızdan başlamak üzere ana vatanımızı savunmak, Türkiye Cumhuriyeti’nin denizlerdeki hükümranlık haklarını, deniz alaka ve menfaatlerini korumak misyonu doğrultusunda faaliyetlerini aralıksız sürdürmektedir. Bunun yanı sıra, çevre denizlerimizde ve bağlantılı deniz alanlarında deniz güvenliğinin sağlanmasına, bu suretle etki ve ilgi alanımıza giren tüm denizlerdeki ekonomik çıkarlarımızın korunmasına katkı sağlamaktadır. Ayrıca bayrağımızı, barış, dostluk ve iş birliği mesajlarımızı, insani yardımlarımızı dünyanın değişik coğrafyalarına taşımak suretiyle dış politika hedeflerimizi desteklemekte, savunma sanayimizin eriştiği gücün tanıtımına aracılık etmekte, BM, NATO ve diğer çok uluslu oluşumlar bünyesinde bölgesel, küresel barış ve istikrarın sağlanmasında da önemli roller üstlenmektedir.”
– “Bölgede giderek gerginliği artırmaktadır”
Akar, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı unsurlarının Afganistan, Bosna Hersek, Lübnan, Atlantik Okyanusu ve Hint Okyanusu dahil birçok bölgede uluslararası harekatlara katıldığını ve katılmaya devam ettiğini belirterek, bu tür faaliyetlerin başarıyla gerçekleştirilmesi için güçlü bir deniz kuvvetlerine sahip olmanın önemine değindi.
Burgazada korveti ve Aydınreis denizaltısının Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na katılmasıyla “Mavi Vatan”daki gücün ve uluslararası görevlerdeki etkinliğin önemli ölçüde artacağını vurgulayan Akar, şöyle devam etti:
“İçimizdeki hainler temizlendikçe sayısal bir azalma olmakla beraber vatanına, milletine, bayrağına bağlı silah arkadaşlarımızın fedakarlık ve kahramanlığıyla gücümüz daha da artmıştır. Tarih boyunca uluslararası ticaretin en önemli kavşaklarından birisi olan Doğu Akdeniz, deniz ulaştırma yollarının odak noktasındadır. Aynı zamanda enerji kaynaklarının varlığı da bölgede bir cazibe unsurudur. Bu kapsamda, Doğu Akdeniz’deki güvenlik ortamını belirleyecek en önemli uyuşmazlık konusu, deniz yetki alanlarının sınırlandırılması meselesidir. Bu meselenin giderek derinleşmekte olduğu, yakın zamanda sismik araştırma gemimiz Barbaros Hayrettin Paşa’nın Yunanlar tarafından taciz edilmesi olayında bir kez daha görülmüştür. Bütün olumlu, barışçı, yapıcı yaklaşımlarımıza rağmen uluslararası hukuka dayanan haklarımızın kısıtlanmasına yönelik bu tür uygulamalar, bölgede giderek gerginliği artırmaktadır.”
Akar, Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve menfaatlerini korumadaki kararlılıklarının açık olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve Deniz Kuvvetleri unsurlarımızın hepimizin, bir bütün halinde bu tür provokasyonların tekrarına müsaade etmeyeceğimiz, hak ve menfaatlerimizin korunması için gereken her türlü adımı atacağımız da herkes tarafından bilinmelidir. Bu çerçevede Barbaros Hayrettin Paşa ve Fatih gemileri, deniz yetki alanlarımızdaki faaliyetlerine Deniz Kuvvetleri unsurlarımızın refakatinde devam etmektedir. Muhataplarımız; mavi vatan denizlerimizde hukuki ve tarihi hak ve menfaatlerimizin ihlal edilmesine asla müsaade etmeyeceğimizi, Ege ve Akdeniz’de Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yer almadığı hiçbir projenin yaşama şansı olmadığını bilmelidirler.”