4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı Cenevre toplantısı öncesinde Detay Gazetesi’ne konuştu. Akıncı Berlin mutabakatının kalınan yer olduğunu bunun terk edilmesinin haklarımızdan vaz geçmek olduğunu belirtti. Önemli mesajlar verdi.
Berlin mutabakatına sahip çıkılmalı!
ORTAKLIK HAKLARIMIZ RUMLARA ARMAĞAN EDİLECEK
Kıbrıs sorununda kalınan nokta Berlin’de ortaya çıkan bu sonuçtur. Bunu çöpe atmak demek; bugüne kadar verilen büyük emeği harcamak ve Kıbrıs’ta çözüm umutlarını öldürmek demektir. Kıbrıs Türk tarafının dönüşümlü başkanlık dahil, elde ettiği siyasi eşitliği ve iki kesimlilik gibi kazanımlarını yok etmek demektir: Rum tarafının 1963’ten beri gasp ettiği ortaklık haklarımızı kendi ellerimizle Rumlara armağan etmektir. Bilinen bir gerçektir ki, Kıbrıs’ta bulunabilecek çözüm Kıbrıslı Türklerin azınlık muamelesi göreceği üniter bir devlet olamayacağı gibi, iki ayrı bağımsız egemen devlete dayalı bir çözüm de mümkün görünmemektedir.
RUM TARAFININ ELİ RAHATLAYACAK
Cenevre konferansı bunun kabul edilebileceği bir platform değildir. Taraflar pozisyonlarını koruyarak Cenevre’ye gittiklerinde oradan olumlu bir sonucun çıkması olası değildir. Cenevre’de bu şekilde davranılırsa, Annan Planı döneminden beridir, sırtımızdan çıkarmayı başardığımız çözüm istemeyen taraf gömleğini yeniden giyeceğimiz ve Rum tarafının elini rahatlatacağımız açıktır. Haliyle, sonuçsuz bir konferanstan sonra, ılımlı ve olumlu gelişmeler yerine daha gergin bir sürecin başlaması da ne yazık ki mümkündür.
4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı Cenevre toplantısı öncesinde Detay Gazetesi’ne konuştu.
DETAY ÖZEL HABER
Akıncı Berlin mutabkatının kalınan yer olduğunu bunun terk edilmesinin haklarımızdan vaz geçmek olduğunu belirtti. Önemli mesajlar verdi.
DETAY: Sayın Akıncı, ay sonunda Cenevre’de yapılacak zirvede anlaşılan odur ki Türkiye ve KKTC masaya iki eşit devlet formülünü koyarak yeni bir paradigma değişikliği yaratmak istiyor. Bu durumda Cenevre Konferansının bir öncülü olan Berlin mutabakatı çöpe mi atılacak? Bu konferanstan sonra Kıbrıs sorunu ve doğu Akdeniz’i gergin bir süreç mi bekliyor?
Mustafa Akıncı: Bilindiği gibi Crans Montana’dan sonra uzunca bir süre hareketsiz geçti. Hareketsiz geçen dönemlerin statükoyu daha da güçlendirmekten başka bir işe yaramadığı ortada. O nedenle, bu hareketsizliği bertaraf edebilmek için çeşitli girişimlerde bulunduğum biliniyor. Hatırlanacağı gibi 2018 yılında Sn. Anastasiadis’e Guterres çerçevesini karşılıklı kabul ettiğimizi ilan edip imzalama önerisi yaptım. Sn. Anastasiadis ‘Hangi Guterres çerçevesi’ diyerek 30 Haziran 2017 tarihli ve tek olan Guterres çerçevesi hakkında kuşkular yaratmaya çalıştı. 4 Temmuz tarihli başka bir belgenin olduğunu iddia etti. Bu arada Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğinin önemli unsurlarından biri olan kararlara etkin katılım konusunda da ortaya koyduğu tavırla bulanıklık yaratmaya yöneldi. Bundan dolayı Berlin’de varılan mutabakatın büyük önemi var. Çünkü orada 11 Şubat 2014 belgesi, bugüne kadar varılan bütün mutabakatlar ve Guterres çerçevesine bağlılık yeniden teyit edilerek, iki kesimli iki toplumlu federal çözüm bir kez daha vurgulanmıştı. Berlin mutabakatında Genel Sekreter yaptığı açıklamayla, Guterres çerçevesinin tek olduğunu ve 30 Haziran tarihli olduğunu teyit etmiş aynı şekilde BM kararlarına ve spesifik olarak bir paragrafa atıfta bulunmak suretiyle, siyasi eşitliğin kararlara etkin katılımı da içerdiği ayrıca vurgulanmıştı. Dolayısıyla, Kıbrıs sorununda kalınan nokta Berlin’de ortaya çıkan bu sonuçtur. Bunu çöpe atmak demek; bugüne kadar verilen büyük emeği harcamak ve Kıbrıs’ta çözüm umutlarını öldürmek demektir.
Kıbrıs Türk tarafının dönüşümlü başkanlık dahil, elde ettiği siyasi eşitliği ve iki kesimlilik gibi kazanımlarını yok etmek demektir: Rum tarafının 1963’ten beri gasp ettiği ortaklık haklarımızı kendi ellerimizle Rumlara armağan etmektir.
Bilinen bir gerçektir ki, Kıbrıs’ta bulunabilecek çözüm Kıbrıslı Türklerin azınlık muamelesi göreceği üniter bir devlet olamayacağı gibi, iki ayrı bağımsız egemen devlete dayalı bir çözüm de mümkün görünmemektedir.
Cenevre konferansı bunun kabul edilebileceği bir platform değildir. Taraflar pozisyonlarını koruyarak Cenevre’ye gittiklerinde oradan olumlu bir sonucun çıkması olası değildir. Cenevre’de bu şekilde davranılırsa, Annan Planı döneminden beridir, sırtımızdan çıkarmayı başardığımız çözüm istemeyen taraf gömleğini yeniden giyeceğimiz ve Rum tarafının elini rahatlatacağımız açıktır. Haliyle, sonuçsuz bir konferanstan sonra, ılımlı ve olumlu gelişmeler yerine daha gergin bir sürecin başlaması da ne yazık ki mümkündür. Halbuki tüm tarafların çıkarı barışta, diyalogda ve mümkün olanda uzlaşmaktan geçer. Bugünkü konjonktürde henüz ulaşılamamış olsa bile, tarafların kabul edebileceği ve uluslararası toplumun da destek verebileceği tek çözüm şeklinin federasyon olduğu ortadadır.
DETAY: Çözüm şekli iki toplumlu, iki bölgeli, siyasi eşitliğe dayalı tek uluslararası kimliği olan bir Federasyon bugüne kadar olmadı. BM görüşmelerin çıkmaza girdiğini ve artık çözüm olma umudu olmadığını kayıt altına alır ise Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’ye ilhak olma durumu var mıdır? Kıbrıs Türk toplumu böylesi bir durumda ne yapmalıdır?
Mustafa Akıncı: Cenevre görüşmelerinde çıkmazın ilan edilmesi ve kayıt altına alınması yerine, bir nevi zevahiri kurtarma formülü olarak ortak zemin arayışının devam edeceği şeklinde bir açıklama yapılabilir. Neticede 5+BM toplantısının bir hazırlık toplantısı olacağı söylenmişti. Dolayısıyla her şeyi kesin olarak sonlandıran bir durum söz konusu olmayabilir. Ancak, çözümsüz geçecek zamanın Kıbrıs’ta nelere yol açacağının da iyi hesaplanması gerekir. Çözüm olmayan koşullarda Kıbrıs’ın kuzeyinin Türkiye’ye olan bağımlılığının daha da artacağı, nüfus yapısının daha da değişeceği aşikardır. Ekonomik ve sosyal anlamda Türkiye’ye bağımlılığın, hayat tarzımıza müdahalelerin daha da artacağı sır değildir. Bugün için konjonktür Kuzey Kıbrıs’ın resmen Türkiye’ye ilhak durumuna olanak vermese de, gelecekte ne olacağını kimse kestiremez. Bu gidiş, Kıbrıs Türk toplumunun yararına değildir. Kıbrıs’ın bütününün de yararına olmayacaktır. Aslına bakılırsa, Türkiye’nin de gerçek çıkarlarına uygun değildir. Böylesi bir gelişme Türkiye’nin uluslararası toplumla ilişkilerini daha da kötüleştirecek bir durumdur. Ama en başta Kıbrıslı Türkler böyle bir gelişmeyi asla kabul edemez. Dolayısıyla tek çıkış yolu karşılıklı kabul edilebilir federal bir çözüm için uğraşları artırmaktan geçer. Kıbrıs’ta çözüme inanan siyasi partiler, sendika ve sivil toplum örgütleri, her iki tarafta da güçlerini birleştirmeli, bir araya gelmeli hem kendi toplumları içinde hem de toplumlararası olarak yoğun bir çaba sergilemelidirler.