Bu kürtaj cinayeti ile ilgili, bir çok soru işareti var kafamda.
En büyük soru işareti, kürtaj yapılan kadınlarla ilgili.
Mesela hangi anne adayı, karnında 7 ay taşıdığı bebeğinden vaz geçer?
Buna hiçbir mantıklı açıklama bulamadım.
Zira, istenmeyen bebek olsa, 7 ay beklenmez.
Farz edelim bu bebek, gayri meşru bir bebek, ya da kaza sonucu istenmeden hamile kalındı, alınması için 4, 5 ya da 7 ay beklenir miydi?
Ya da, kadın, bakacak gücü olmadığına karar verdi ve aldırmaya kalktı, 30.000 TL kürtaj ücreti ödeyen birisi için, bakacak gücü yoktu denebilir mi?
Hele ki 7 aylık olmuş bir bebek !
Annenin, duygusallığın doruğunda olduğu ve bebeğine sıkı sıkı bağlandığı bir dönemde, bebeğinden vaz geçmiş olması ilginç değil mi?
Bu denli basit olduğunu sanmıyorum.
Hiçbir kadın, varlığını hissedecek kadar bir bebekten vaz geçmez.
Geçecek olsa o kadar zaman , karnında taşımaz.
O yüzden, yapılan kürtajların, bebeği taşıyan annelerin rızası ile olmadığı kanaatindeyim.
İstekleri dışında getirildikleri kesin.
Ama neden?
Bence asıl araştırılması gereken konu burası!
Yasak ilişki sonucu yaşanan bir hamileliği, kadın babadan sakladı da, “adam” öğrenince zorla mı kürtaja getirdi?
Böyle olmuş olsa, hadi bir tane bilemedin iki tane olsun.
Onlarca aynı tesadüf yaşana bilir mi?
Mesela aklıma takılan sorulardan birisi de, işin içerisinde başka bir sektörün olup olmadığıdır.
Mesela, ceninlerin kozmetik sanayisinde kullanıldığını biliyor muydunuz?
Ben ilk duyduğumda şok olmuştum.
Kozmetik firmalarının ürünlerine kürtajla alınmış bebeklerin ceninleri kullanılıyormuş.
Hatta Türkiye’de hastanelerle firmalar arasında ciddi boyutta bir Pazar kurulduğu iddia ediliyor.
Yahudi asıllı Helena Rubinstein‘in ürünlerinin reklamlarında hangi sloganı kullanıyor?
“cilt, gen ve yaşayan hücrelerle güzelleşir”.
İşte cildi güzelleştiren bu ürünlerin yapımında da, “Kollajen” adlı madde kullanılıyor ve bu madde de, ceninden elde ediliyor.
Türkiye’de evlerin bodrumlarında bile kürtaj yapılmasının asıl sebeplerinden biri budur.
Diğer yandan, organ mafyası da bize hiç yabancı kavram değil.
O yüzden, kafamda bin bir deli soru dolaşıyor.
Olay bana, “birileri yasak aşk yaşadı”, ya da “istenmeyen bebeği aldırdı” kadar basit gelmiyor.
Bir kanıtım var mı?
Yok.
Ama mantığımın almadığı çok şey var.
O yüzden de, bu bebekleri aldıran annelerden çok, kürtaj parasını ödeyenlerin bulunması gerekir.
Anne ya zorla getirildi ya da ne bileyim, onaylamasam da, başka bir çocuğunu kurtarmak için karnındaki bebeği satmış olabilir.
O, ayrıca değerlendirilir ve cezası verilir.
Ancak, asıl önemli olan, birisi, kürtaj parası olarak 30.000TL’yi neden ödesin?
Ya da, bu katil ekip, olayın ortaya çıkma riskini düşünmüştür elbet, neye ve kime güvenerek yıllarca bu işi yaptılar?
Aklımdaki deli sorulardan biri de, yıllarca işlenen bu seri cinayetlerin, birden nasıl ortaya çıktığıdır.
Bir hesaplaşma mı söz konusu?
Yoksa, işin Türkiye ayağı çözüldüğü için mi, KKTC ayağı da ortaya çıktı?
Eğer öyleyse, bu işin, “istenmeyen bebek kürtajı” olmadığı da kuvvetleniyor.
Neyse, bütün bunlar polisin işi ve umarım ki, çözerler.
Ancak, ellerinden kan damlayan bu cani doktorlar ne olacak?
“Doktorluk” gibi kutsal bir mesleği sürdürmeye devam mı edecekler?
Bazı doktorlar, bu katilleri korumaya aldı.
Peki diğer doktorlar, mesleklerinin itibarsızlaştırılmasına göz mü yumacaklar?
Aklımdaki sorular bitecek gibi değil ancak, yazımı burada bitirmek zorundayım.
Umarım, Sağlık Bakanı bizi aydınlatır ve gereğini yapar.
Zira bizi koruyamadıkları kesin, bari biz ne ile karşı karşıya olduğumuzu bilelim.