İstanbul Atatürk Uluslararası Havalimanı dünyanın en büyük havalanlarından biridir.
Üç kudurmuş yaratık içeri dalıyorlar ve ortalığı cehenneme çeviriyorlar...
Nerede? AKP iktidarı tarafından Türk Ordusu'nun şerefi beş paralık edilmiş, Atatürk'ün itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı, radikal islamcı teröristlerin ve PKK teröristlerinin yıllarca beslendiği Türkiye'de..
PKK ve radikal islami terör hiç bu kadar coşmamıştı, meydanı hiç bu kadar boş bulmamıştı, Türkiye'nin ve dolayısıyla bizim canımız hiç bu kadar yanmamıştı.
Mesle şudur, AKP iktidarı ABD'nin aklına uyarak ve bazı siyasilerin hırsı uğruna bir taraftan kendi güvenlik gücünü zayıflattı, diğer taraftan şeytanın dölleriyle yatağa girdi ve bedelini hem Türkiye'deki kardeşlerimiz hem de yakın çevredeki ülkelerin insanları ödüyor...
Bu kudurmuşlara ve onları yaratanlara karşı gereken cevap en şiddetli şekilde verilmezse, emin olun daha da ödemeye devam edecekler.
4 Aralık 2015 tarihinde Youtube'da yayınlanan ve Beyaz Saray'ın resmi haber sitesinde bizzat Obama'nın yaptığı konuşmayla ilgili bir haberin alıntısında (https://www.youtube.com/watch?v=8k-lxJSsJho) Obama resmi açıklamalar yaparken IŞİD çapulcularını ve Suriyeli ayrılıkçıları eğitmeye ve desteklemeye devam edeceklerini dünyanın gözünün içine baka baka söylüyor...
Bugün ABD başkan adaylarından olan Hillary Clinton da ondan aşağı kalmıyor...
ABD bunu zaten hep yapıyor, şeytanın artıklarını yaratıyor, işine geldiği gibi kullanıyor, işi bitince de ya kafasını eziyor, ya da tekrar kullanacağı gün gelene kadar yarı-canlı bırakıyor...
AKP hükümeti ise, tarihten ders almadan, bu çapulcuları ABD'nin aklıyla dünyanın gözü önünde destekledi ve aslında kendini çatır çatır, hiç acımadan sokacak bir zehirli yılanlar sürüsünün yaratılmasına çanak tuttu, hatta yeri geldi besledi, korudu, tedavi etti ve ne hikmetse, hala daha Türkiye'nin içinde durmalarına göz yumuyor, kökünü kazımakta tereddüt ediyor, sadece lafla peynir gemisini yürütmeye çalışıyor...
Bunun iki açıklaması var, ya AKP hükümeti, ilk başlarda PKK ile olan ilişkilerinde olduğu üzere, ipleri tamamen elinden kaçırdı ve radikal islami teröristlere teslim oldu, ya da bir vesileyle bilerek kafalarını tam olarak ezmiyor, ezemiyor.
Terör saldırıları gerçekleşir gerçekleşmez polis operasyonlara başlıyor, kimlerin saldırıları gerçekleştirdiği hemen açıklanıyor ve arkasından birilerini tutukluyor.
Demek ki kimin ne halt ettiği açık ve seçik biliniyor...
Hele de, Türkiye gibi polisin teknik takip yapma imkanlarının nerdeyse sınırsız olduğu bir ülkede kudurmuşlar sürüsünün ne halt ettiğinin saniyesi saniyesine takip altın olmaması imkansızdır...
İddiayla söylüyorum, dünyanın en iyi çalışan polis teşkilatlarından biri Türkiye Polis Teşkilatı'dır ve buna rağmen bu çakal sürüsü elini kolunu sallayarak böylesine vahşi saldırılar düzenliyor ve hem Ankara'da hem de İstanbul'da Türkiye'yi kalbinden vurabiliyorlarsa, bir yerlerde ciddi bir sorun var demektir, polisin de gücünü aşan güçler devrededir demektir...
Bu vahşetin bedelini ödemek de, eğer tüm bu sorunlar AKP iktidarı döneminde başladıysa ve halen de devam ediyorsa, AKP hükümetinin peşinen boynunun borcudur.
Ancak, AKP iktidarı bu bedeli ödese de, malesef ki, bu saldırılar bitmeyecek, bitirilmeyecek.
Türkiye tam anlamıyla mahvedilene ve bölünene kadar yynı şekilde devam edecek ve çok muhtemeldir ki, teröristler bundan sonraki hedef alanlarını genişletecekler ve büyükelçiliklere, konsolosluklara da saldırmaya başlayacaklar.
En kolay hedeflerden bir tanesi de, çok muhtemeldir ki, KKTC'deki büyükelçilik olabilir.
Düşüncesi bile ürkütüyor, korkutuyor, ama bu da bir gerçek...
KKTC'ye her türlü uyuşturucu ve silahın girmesi nerdeyse günlük olay haline geldi, çok rahatlıkla patlayıcı da sokulabilir ve bu tarz eylemlerde rahatlıkla kullanılabilir.
Nasılsa eylemi gerçekleştirecek olan manyak müsveddesi paramparça olarak geberip gitmeyi çoktan göze almış, tek sorun, eylemi gerçekleştireceği yere kadar sağ salim gelebilmesi, ondan sonrası ise zaten tufan...
Şimdi gelelim bizim çakma devletin hükümetine ve siyasilerine...
Dört bir tarafımızda terör varken, uyuşturucu baronları ve mafya ortalıkta cirit atarken, kaçak silahlar her şekilde ülkeye girebilirken, serserilik ve serkeşlik ülkenin her yanına yayılmışken, dinci tarikatlar köşe bucak her delikten çıkıverirken ve ırza tecavüzde baş rolü oynarken, ve keza, KKTC topyekün bir açık hava tımarhanesine ve sorma gir hanına dönmüşken polisin istediği teknik takip yasalarını bir an önce geçirilmesi ve polisin elinin güçlendirilmesi, ve hatta GKK'nın da kurumsal yapısının da organize suç örgütlerine karşı güçlendirilmesi artık mecburiyetin ötesindedir.
Bizim siyasilerin polisin elini güçlendirmemek için tek gaylesi ve bahanesi vardır, o da bir mafya babasının, bir haydudun, toplum düşmanı bir alçağın, işadamı kılığındaki vergi kaçırma şampiyonu bir ahlaksızın takibi sırasında siyasilerle ve diğer uzantılarıyla kirli ilişkilerinin ortaya çıkmasıdır...
Utanmasalar, polisi mafya, mafyayı da memleketin polisi ilan edecekler...
Polis haftası içindeyiz ve ülkedeki pisliklerle tek mücadele eden güç kalmış olan polis gücünün artırılması için bir tek laf eden yok!
Muhteremler hala "güvenliğimiz için özgürlüğümüzü feda etmeyiz" modunda...
Sanki da polisin elini güçlendirmek normal, yasalara saygılı, kendi halinde yaşayan vatandaşın özgürlüğünü kısıtlayacak, özel hayatına girecek!!!
Farkında değiller ki, her köşesi pislik yuvasına dönmüş ve terörün en vahşi yöntemlerle her an vurabileceği bu ülkede normal insanın "özgürlüğü" diye birşey kalmadı...
Ancak ve ancak, şeytanın artıkları hedef alanlarını genişletirse, bilsinler ki ilk vuracakları yer Lefkoşa'daki KKTC elçiliğidir ve hem TC elçiliğini hem de KKTC Meclisini bomba yüklü bir araçla aynı anda toz duman etmek ve bir taşla iki kuş vurmak fırsatını kaçırmayacaklardır...
O zaman görürsünüz, dünyanın kaç bucak olduğunu...
Söylemedi demeyin!!!
Ya akıl tutulmasını bir tarafa bırakıp aklınızı başınıza toplayın, ya da oturup sıranızın gelmesini bekleyin...