Kıbrıs müzakerelerinde al ver süreci ha başladı, ha başlayacak diye beklerken haritalar ortada dolanıyor. Sürecin en zor konusu mülkiyet olarak dikkat çekiyor. Biz ise, kim göç edecek, kim hangi malını Rumlara kaptıracak düşüncesindeyiz. Sınır kapılarının karşılıklı geçişlere açılmasının üzerinden, neredeyse tam 11 yıl geçti. Hayatında, tek bir Kıbrıslı Rum veya tek bir Kıbrıslı Türk görmeyen Kıbrıslılar, 23 Nisan 2003 tarihinden sonra, yeni bir miladı da başlattı. Güven artırıcı önlemler çerçevesinde oluşturulan iki toplumlu çalışma grupları, ağır aksak bir şeyler yapıyor. Kayıp Şahıslar komitesi dışında, adam gibi çalışan ortak bir ekip neredeyse yok gibi. Özellikle, Kıbrıslı Rumların Annan Planı’na “OXI” demesinin ardından, Kıbrıslı Türkler sosyal anlamda sınırın öte yanındakiler ile iletişim/ilişki kurmaktan da çekiniyor artık. Düşündüğümde eskisi kadar sınırın öte yanına geçmiyoruz. En azından bu geçişler sosyal buluşmalar için değil. Rum toplumundaki ortak kanı ise “kendi vatanımın diğer bölümüne vize alıp mı gideceğim? Eksik olsun” şeklinde yorumlanıyor. “Sınırımız Girne’dir” söylemlerinin hala geleneksel bir yapıda olduğu ve kabul gördüğü bir komşu ile çözümü ve birleşmeyi tartışıyoruz. *** Güven yaratıcı önlemler derken, siyasiler çözümü henüz bulamadı. Oysa iki toplumlu çalışmalarda Kıbrıs’ın karanlık yüzü çoktan Birleşik Kıbrıs’ı kurdu ve faaliyetlerine devam ediyor. Rulet masasında dönen top, uyuşturucu trafiğinde karşılıklı taşınan paketler, fuhuş pazarlıklarında “Gecelik mi? Saatlik mi?” diyaloglarına çanak tutan yatırımcılar var. Bunları daha da artıralım. Hırlısı, hırsızı kevgire dönmüş sınır kapılarından ülkenin öteki tarafına rahatlıkla geçebiliyor. Kaçakçısı buradan güneye, güneyden bu tarafa neler neler geçiriyor ve biz sözde farkında bile değiliz. Özetle liderler, müzakereleri başarmış, Kıbrıs Sorunu’nu çözmüş olamasa da, yer altı örgütleri çoktan Kıbrıs’ta barış engellenemez şeklinde büyük adımlar atıyor. Polislerimiz, itfaiyemiz, sivil savunma ekiplerimiz, doktor ve hemşirelerimiz Kıbrıslı Rumlarla birlikte ortak çalışmalar yapabilse, bu ada daha da keyifli bir ada olurdu düşüncesindeyim. Suçluların yakalanması, suç olayları ile mücadele, hatta doğal afetlerle mücadele gibi konularda, hem Rumlar, hem de biz apolitik olamadığımız için zarar gördük. Üstelik, sorunlar daha tam büyümeden, (yangınlar gibi) biz önüne geçebilecekken, siyasete kurban ettik ülkeyi.