Onu ilk kez gördüğümde, günlerce unutamayacağım bir acı yüreğime saplandı. Hatta ben o görüntüden defalarca kaçmaya çalıştım. Sahi adı neydi? Kaç yaşındaydı? Kaç gece geçti üzerinden? Kaç gündür aklımıza bile gelmedi? Tüm dünyada mülteci dramları ile ilgili ikonlaşan o ölü çocuk resminden bahsediyorum. Hani duygulanmıştık, İnanmıştık sahteliğimize. Dünyayı kurtardığını zanneden belki senin gibi, kardeşin, eşin, dostun gibi binlerce insan bu resmi sosyal medyadan defalarca paylaştı. Sahi bu resmi paylaşmak dışında ne yaptılar? Facebook profil resimlerini 1-2 günlüğüne o ölü çocuk ile değiştirenlerin sözde farkındalık kampanyası kaç gün sürdü? Sosyolog bir dostuma sormuştum bu tramvatik sosyal medyadaki paylaşılan ölü çocuk resimlerini. Kudret “yarın yeni resimler paylaşmaya devam edecekler” diye eklemişti sohbetin tam ortasında. Maalesef söylediği oldu. Dün yine bir çocuk cesedine tanık olduk. Yine benzer bir dramdı. Çocuktu. Ölüydü. Bir önceki kadar dramatik değildi. Bu fotoğraf bir önceki kadar güzel çekilemedi. Katraj kötüydü. Renkler kötüydü. Duygu yoktu. Çünkü biz insanlığımızı çoktan yitirdik. Çünkü hepimiz alçağız. Sorumsuzuz. Sahtekar yalancılarız. Sahi ölen ilk çocuğun adını hatırladınız mı? Defalarca paylaştığınız o resmin hikayesi dışında ne kaldı aklınızda? Bu yazıyı okuduğunuz dakikalarda da yeni dramlar yaşanıyor. Yeni mülteci dramları. Klavye başında, harekete geçmeden dünyanın bireysel uğraşlar ile kolay kolay kurtulamayacağını öğrenmemiz gerek. Sosyal olmadan sosyal medyanın hiçbir anlamı yok. Çocuk cesetlerini gördükçe daha da duyarsızlaşmaya başladığımız için alçağız. Alçaksınız. Hep yaptığım gibi bu hafta da resimlere ayırıyorum sayfamı. Ölü çocukların resimlerine gerek yok. Ancak bu resimlerde bana en az o sahile vuran çocuklar kadar acı veriyor. Artık, harekete geçme ve çatışma karşısında dik durma zamanı. Sizce de geç kalmadık mı? *****