Algöz'e "neden hep Cem Yılmaz filmleri" sorusu!

Ozan Güven ve Cem Yılmaz’ın komik “el ele poz” oyununa kadar vardı...

Yaz başında dizi için start verdiniz... Sıcaklar da birden bastırdı. Herkes tatil programı yaparken kalkıp sete gitmek zor geliyor mu?
- Sıcak dersen, bunlar bizim daha iyi günlerimiz (gülüyor). Allah affetsin ama temmuz ve ağustos aylarını sevmiyorum. Akdeniz sahillerini de hiç sevmem mesela... O yüzden tatil sorun değil, sıcaklar sorun benim için... Rutubete karşı hassas bir bünyem var. Sette çok zorlanacağım. Klima da olmuyor sesten dolayı çünkü. Bakalım... 

Sizin dizileriniz hep yaz dönemine denk geliyor bir de...
- Aslında dizi değil de sinema filmlerim yaz dönemine denk geliyor. Türkiye’de sanki herkes yaz döneminde sinema filmi yapıyormuş gibi geliyor bana. Yazın günler çok uzun ya, o yüzden herhalde... Işık avantajı... Ama projeyi sevince sıcak soğuk demeden çalışıyoruz. Gerçi geçen yıl şansım yaver gitmişti. Mayıs sonu gibi Bulgaristan’a filmçekmeye gitmiştik. İstanbul yine böyle sıcaktı, biz orada ısınmak için katalitik soba yakmıştık. 

Gelelim yeni diziye... “Hayatımın Aşkı” çekimleri nasıl gidiyor? Nasıl sette ortam?
- Bizde her şey yolunda... Ekipteki çocukların çoğunu yeni tanıdım. Bir tek eşimi oynayan Zeynep Eronat çok eski arkadaşım... Konservatuvar yıllarından tanışırız, beraber okuduk. Dönem arkadaşım yani... Ve yıllar sonra aynı dizide karı-kocayı oynamak kısmet oldu. Onun dışında dizide oğlumu ve kızımı oynayan gençleri de evladım olarak görmeye başladım şimdiden. 

 

ZEHİR GİBİ OYUNCULAR GELİYOR

Gençlerin performanslarını nasıl buluyorsunuz?
- Valla hepsi çok iyi. Genç kuşaktan çok iyi oyuncular geliyor. Onlarla çalışmaktan mutluluk duyuyorum. “Şimdiki gençlerde iş yok canım, bunlardan bir şey olmaz” kafasında değilim. Tam tersi zehir gibi çocuklar, söyleneni alıyorlar hemen. Bu işi meslek olarak görüp iyi çalışıyorlar.

Peki, sizden akıl aldıkları oluyor mu?
- Estağfurullah... Tabii ki bir konuda akıl danıştıklarında, soru sorduklarında yardımcı oluyorum. Bundan çok da mutluluk duyuyorum.

Ya canlandırdığınız Hikmet karakteri... Onun için neler söyleyeceksiniz?
- Hikmet Bey eski bir diş doktoru. 1950 yılından kalma bir dişçi koltuğu var. Kullandığı malzemelerin hepsi son derece demode, hiç çağı takip etmemiş. Buna rağmen kendini hâlâ çok iyi bir diş doktoru sanıyor. Kapıda bir tabelası bile yok. Nasılsa beni bilen biliyor diyor ama görüyoruz ki baldızından başka kapısını çalan yok (gülüyor). Karısında ayrılmış. Kızlar annesiyle birlikte yaşıyor, oğlu askerden yeni gelmiş. Diğer yandan karısına aşık, sürekli tekrar bir araya gelir miyiz diye düşünüyor. Çok da uyanık adam. 

Bu karakter özgüven patlaması yaşıyor sanki... 
- Tabii. Bir de gençlik yıllarını bulma bunalımları var... Daha gencim, yakışıklıyım, kendime bakarım, sporumu yaparım, yaşımdan genç gözüküyorum havası da var adamın.

 

Siz kendinizi onun kadar genç hissediyor musunuz?
- Gençliğimde çok spor yapardım. Günde 4-5 tane futbol maçı yaptığımı bilirim. 50 yaşıma kadar her hafta Fulya’da Beşiktaşlı gençlerle futbol maçı yapmaya devam ettim. Allah’a şükür enerjimi koruyorum. Kuruçeşme’den başlayıp Rumelihisarı’na kadar koşabiliyorum mesela. 

Sağlınızı korumak adına yaptığınız özel bir şeyler var mı?
- Yok, özel hiçbir şey yapmıyorum. Fırsat buldukça yürüyorum o kadar. O sayede kilo vermesem bile almıyorum da. Ama bırakırsam şişebilirim.

Diziyle ilgili tepkiler nasıl?
- İyi şeyler söylüyorlar. Eğlenceli buluyorlar. Ben de izlediğim zaman zevk alıyorum açıkçası. 

 

CEM DİZİYLE HİÇ UĞRAŞMAZ TV DÜNYASINI SEVMİYOR

Sizi genellikle komedi işlerinde görüyoruz. Sizin tercihiniz mi yoksa dram projeleri için teklif mi gelmiyor?
- Komediye oyuncu bulmak zor. Ben de komediyi çok seviyorum ve iyi komedi olduğu zaman yer almak istiyorum. Sadece komedi oynarım diye de bir iddiam yok. Benim için önemli olan projenin güzel olması. Dediğin doğru, totale baktığımızda komedi. Özellikle dizilerde... Ama tiyatroda ciddi roller üstleniyor, drama oynuyorum. 

Siz hep Cem Yılmaz’ın filmlerinde oynuyorsunuz, diğer yapımcılar bu durumdan şikayetçi değil mi?
- Valla bana onu söyleyenlere diyorum ki; Barcelona da 11 senedir aynı kadro ile oynuyor (gülüyor). Eski Yeşilçam sinemasında da durum bu... Ertem Eğilmez’in de çekirdek kadrosu belliydi. Sonuçta biz “Cem sinema filmi yazsın da biz oynayalım” demiyoruz. Sağ olsun Cem bizi çağırıyor, senaryo üzerinde çalışıyoruz, ofiste toplanıyoruz. O kadar güzel fikirler çıkıyor ki ortaya.

 

Yeri gelmişken sorayım o zaman, yeni film olacak mı?
- Yaz sonunda Cem’in yeni filmi olacak. Cem’in şöyle bir rahatlığı var; filmi önce hayalinde çekiyor, bütün karakterleri hayalinde canlandırıyor, sonra diyalogları yazmak kalıyor.

Sadece Cem Yılmaz’ın filmlerinde oynuyorsunuz diye artık başkalarından teklif de gelmiyordur.
- Öyle düşünüyorlarsa kendileri bilirler. Cem ile ömür boyu bir kontratımız yok sonuçta... Teklif gelirse oynarım. 

Cem Bey’e söyleyin, dizi senaryosu da yazsın!
- O diziyle hiç uğraşmaz. Televizyon dünyasını hiç sevmiyor.

Cem Yılmaz ile Ozan Güven, görüntü alan muhabirlere oyun oynamak için bir mekandan el ele çıktılar. O oyunu iki gün sürdürdüler. Fotoğraflar sizi de güldürdü mü?
- Müthişler. Olağanüstü bir espriydi. Akşamında “Ayrıldık” dediler (gülüyor). Ozan da Cem için “Zafer gibi olgun erkeklerden hoşlanıyormuş” dedi, ihale bana kaldı. Bizde şöhretli olmanın bedelleri var. O bedeli ilk defa rahmetli Kemal Sunal’la gittiğim bir köftecide gördüm. “Saygılar Bizden” diye bir dizi çekiyorum. Muhteşem bir kadro. Sultanahmet’te çekim yapıyoruz. Kemal abi çekim arasında “Bir köfteciye götüreceğim seni” dedi. Girdik içeri, adamlar bizi cam kenarına otuttu. Dükkanının önü dolmaya başladı. Neredeyse 300 kişi toplandı, trafik durdu. Onlar içeri girmek istiyor, adamlar sokmuyor, bu arada içerideki müşteri de dışarı çıkamıyor. En sonunda rahmetli Kemal abi arka kapıdan kaçmak zorunda kaldı. Adam köftesini bile yiyemedi. Beni kimse tanımadığı için oturdum rahat rahat doyurdum karnımı. 

Artık sizi de tanıyorlar, rahatsızlık veriyor mu bu durum?
- Yok, ben hiç rahatsız olmuyorum. Fotoğraf çektirmek istiyorlar, çektiriyorum. Ama yemek yerken masaya gelip de fotoğraf istemeleri garip oluyor. Kırmamak için peki diyorsun. Yanındaki insanlara ayıp oluyor.