Ama bir kişi; Ama bin kişi….

Ayşegül Garabli

Dün bütün gün, nereye baksam, karaya vuran çocukları, gördüm. Nasıl bir işlemişse içimize o acı, gece rüyalarıma bile girdi. Sadece ben değil, bir çok kişi aynı acıyı hissetti. Hatta hissetmekten de öte, hepimiz aynı acıyı yaşadık adeta. Herkes, suskun ve seyirci kalanların da, bu cinayete ortak olduğu konusunda hem fikir oldu. “suskun kalmayalım ama ne yapalım?” diye soranlar, “yapılacak bir şeyler vardır mutlaka” diye, isyan edenler oldu. Analar, babalar, hatta sevgili Oshan Sabırlı gibi, baba ya da anne olmadan, bu acıyı derinden hissedip, çare arayanlar oldu. Peki çare ne? Bu vahşete “dur” demek için ne yapabiliriz? Normal, demokratik, bir ülkede yaşıyor olsaydık, hiç kimse böyle sorular sormazdı. Sokağa çıkıp, tepkisini dile getirirdi; sorumlular da, bu konuda gerekli girişimleri başlatırdı. Halkın tepkisi, siyasilere; siyasilerin tepkisi de, uluslar arası siyasete taşınırdı. Ama ne yazık ki; demokrasinin tam anlamıyla yaşandığı ülkelerde, bu vahşete, tepki yok; bizim gibi geri kalmış ülkelerde de, tepki var ama tepkiyi, etkiye dönüştürecek demokrasi yok, siyasi irade yok. Ancak, düşünüyorum da, hepimiz bu vahşetin durmasını canı gönülden istiyor olsak da, durdurmak için bir şeyler yapma isteğimiz ne kadar? Feryadımız, saman alevi gibi, sadece içimizdeki acı geçene kadar mı? Mesela, o yavrucaklar, ölmemiş olsalardı ve onları getiren tekne onları Kıbrıs’a çıkarsaydı, yine aynı duyarlılıkla kucaklayacak mıydık, bu mültecileri? Gelişlerinden rahatsız olup, fazlalık olarak görmeyecek miydik? Eskiden olsa, kucaklayıp, ekmeğimizi, aşımızı bölüşecektik ama bu günün koşullarında, fazlalık  görecektik. Çünkü, bizi yönetenler(!), aşımızı, işimizi elimizden alıp; bizi öylesine bir çaresizliğe hapsettiler ki; Öylesine adaletsiz davranıp, güçlüyü daha güçlü yapıp, haksızı beslediler ki; içimizdeki paylaşma duygusu yok oldu. Herkes, doğal olarak, kendi çocuğunun geleceğini düşünür oldu. Zira, hiç kimse artık, çocuğunun geleceğini, bu ülkede göremiyor. O yüzden de, yüreği, ekmeğini paylaşmak istese de, omuzları bu yükü kaldıramıyor. Ama yaşatılanlar, halkın içindeki paylaşma duygusunu öldürse de, içindeki insani duygular, hala capcanlı. Hala daha, bu halk, vahşetin acılarını yüreğinde hissedebiliyor. Buna güvenerek susmamak gerek diyorum. Sivil Toplum Örgütleri ve siyasiler, bu işe öncülük etmese de, Sonucun ne olacağına bakmadan, bu vahşete neden olanların yüzüne, haykırmak gerek. Ama bir kişi. Ama bin kişi. Sonuçta herkes, bir vicdan taşıyor ve onunla yüzleşecek.