AZ GİTTİK… UZ GİTTİK… Dün akşam üstü; güneş, garip bir kızıllık içinde Ak denizi terk edip giderken, Batıdan serin bir esintiyle birlikte, tam da o ürkütücü kızıllık içinden onlarca kırlangıç Beşparmaklara doğru süzüldü! Sanki bir yerlerden kovulmuşçasına, öyle telaşlıydılar ki… “ -Durun; nedir yaptığınız?” Gökyüzünün derinliklerinden, intihar edercesine, kavis çizerek dağlara doğru öyle bir hızla çakıldılar ki… “ –Eyvah, hepsi parçalanarak ölecekler! “ diye oturduğum yerden en az beş metre öteye fırladım! Beşparmaklardan hızla kanat çırparak, Mesarya ovasında henüz biçilmemiş arpaların başaklarını sıyırarak öyle ustalıkla uçtular ki… Sonra; Aniden, birden bire gökyüzünden görünmeyen bir hortum, bir yırtıcı kasırga onları yeniden dağların en yükseklerine uçurdu! Ve saniyeler içinde gözden kayboldular… O gün batımında, insanın gözlerini çekip alan, bir derin girdabın içine sürükleyen ve gittikçe koyulaşarak, alaca bir renge bürünen meşum kızıllığın içinde yeniden kayboldular! Bakakaldım öylece! Ufukta kayboldular. Telaş ve acele ile nereye gittiler? “ – Bize burada bir hayat yok “ diyerek yeniden denizi aşıp “ iyi ve güzel “ insanların yaşadıkları başka diyarlara kanat çırptılar… Ve düşündüm… İyi ve güzel insanlar hangi diyarda yaşar? Biz, Bildiğimiz tüm dünya insanlarından daha çirkin miyiz? Ne kadar çok kırlangıç uçardı mas mavi gökyüzünde biz çocukken? Ve ne çok mimari yuvalar yaparlardı her evin sündürmesine, mertek aralarına? Ben bunları düşünürken, Ak denizden kıyıya doğru, bembeyaz köpüklerin çarptığı kayaların olduğu yerden, daha büyük bir kırlangıç sürüsü dağlara doğru yükselerek süzüldüler! Baktım; Geldikleri yönde Suriye var! Biraz kuzeyinde Türkiye… Savaşın olduğu yerde, kuşlar da ölür! Tavşanlar, yılanlar, kertenkeleler, çekirgeler, kelebekler de ölür savaşın olduğu yerde! Ne tuhaf! Tükenen hayvan ve böcek nesli hiç kimsenin umurunda değil! Kuşlar, böcekler, tavşanlar, sürüngenler de acıçeker mi ve ağlar mı ölürken? Anne tavşanın ağladığını gördünüz mü? Ve çığlığını duydunuz mu yavruları vurulurken? Her akşamüstü, daha güneşin kızıllığı kaybolmadan, Aynı tepeden, her zaman oturduğum yerden, Ak denize ve Suriye’ye doğru bakarken; Gelmeyen sevgiliyi umutsuzca beklediğim gibi, Sizi de bekliyorum; kırlangıçlarım… Anne tavşan, ne olur ağlama… Yüreğini dağlama… Kötü insanların gidişi yakındır!