Çocukken sıkça duyduğumuz sorular vardır. Onlardan biri, "Büyünce ne olacaksın?" diğeri ise çoğunlukla "Anneni mi babanı mı daha çok seviyorsun?" sorusudur.
Kimi zaman ebeveynin kendisi, kimi zaman bir akraba ya da komşu... Yetişkinler çocukları anne ile babaları arasında tercih yapmaya zorlayabiliyor. Çocuk bu soruya cevap vermek istemez ya da “ikisini de eşit seviyorum” dese dahi, soruyu soran bir türlü tatmin olmaz ve ısrarla seçim yapmasını ister.
Yetişkinler için eğlenceden ibaret olsa da, çocukların duygu dünyasında bu sorunun bambaşka bir karşılığı var.
Çocuklara bu soru neden sorulmamalı?
Sadece anne-baba değil, çocuğun etkileşimde olduğu; öğretmen, abla ya da ağabeyin de kıyaslanması, sevgiyi algılama biçimini sağlıksız şekilde etkileyebilir diyor Esra Er. Kıyas kavramını çok erken yaşta ve işlevsel olmayan biçimde çocuğa öğreten bu tür sorular, suçluluk duygusuna yol açar diye ekliyor:
Bu sorudan kaçınma gerekliliğinin en temel nedeni, çocukta yaratacağı suçluluk duygusudur. Çocuk, seçilmeyen ebeveynin yaşadığı üzüntüden kendini sorumlu tutabilir. Bu soru sorulduğunda her iki ebeveyn de yanındaysa, kendini baskı altında hissedebilir. Sorunun özellikle yeni yeni konuşmayı öğrenen küçük yaştaki çocuklara sorulduğu düşünüldüğünde; bir çocuğun suçluluk veya sıkışmışlık gibi olumsuz duygularla tanışması için oldukça erken olduğu söylenebilir.
Soru mu, cevaba verilen tepki mi çocuğu olumsuz etkiliyor?
Esra Er bu soruya, "Aile içi dinamiklerin sağlıklı olduğu, anne-baba tutumlarının tutarlı olduğu ve çocuğun koşulsuz sevgi ve kabul ihtiyacının karşılandığı ailelerde; tek başına bu tür bir soru travmatik bir etki ya da ağır bir hasar yaratmaz" diye yanıt veriyor. Ancak cevaba verilen tepkinin çocukta iz bırakabileceğini anlatıyor.
"Bu soruyu travmatik yapan, çocuğun cevabına verilen sağlıksız tepkilerdir. Çocuk verdiği cevabın ebeveynlerinden birini çok üzdüğünü fark ettiğinde suçluluk duyabilir. Bu durumu ödünlemek adına çaba sarf eder. Bazı çocuklar bu durumu beklenenden daha fazla dikkate alır, anne ya da babasının üzgün olduğunu gördüğü başka bir anda, bundan kendisini sorumlu hissedebilir. Yine de bu sorunun bütün çocuklarda genellenebilir bir etkisi bulunmamaktadır."
Doğru cevabı yok...
Çocuk bilişsel gelişiminin ilk basamaklarında karşılaştığı bu soruya suçluluk duygusuyla tepki verse de, yaşı ilerledikçe daha "politik" yanıtlar vermeyi öğreniyor. Hem kendini hem ebeveynlerini koruma iç güdüsüyle, yerine ve zamanına göre yanıtları da şekilleniyor.
"Çocuk büyüdükçe etraftakilerin beklentilerini ölçmek konusunda daha maharetli olur ve bu soruya beklentiyi karşılayacak biçimde cevap vermeyi öğrenir. Anne ya da anneye yakın biri tarafından sorulduğunda cevap anneyken; tam tersi durumda da cevap baba olabilir. Zaman içerisinde bu soruyu istediklerini elde etmek için kullanmaya başlar. Öte yandan, çocuğun bu soruya verdiği cevaplar oldukça değişken olabilir. Dolayısıyla zaten 'doğru cevaba' erişilebilecek bir soru değildir."
Gelişim dönemi özelliklerine göre soruya olan yaklaşımın farklılık gösterdiğini anlatan Er, çocuklardaki bu değişimin basamaklarını şöyle anlatıyor:
Erken çocukluk döneminde çocuk cevabı sorunun soruluş biçimine göre seçebilir. 'Anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı?' diye sorulduğunda 'babamı' derken; 'Babanı mı, anneni mi?' diye sorulduğundaysa 'annemi' diyebilir. Yine erken çocukluk döneminde, annesiyle zıtlaştığı, annesinden istediği şeyi elde edemediği durumlarda babasını sevdiğini söyleyebilir. Kısa bir süre sonra tekrar sorulduğunda ise bambaşka bir cevap almak mümkündür.
Erken çocukluk döneminde erkek çocukları babayı rakip gördüğü için annesini favori ebeveyn olarak seçebilir. Aynı şekilde kız çocukları da anneyi rakip görüp babasına hayran büyüyebilir. Fakat tüm bunlar, çocuğun gelişim dönemi özelliklerine, o an yaşadığı duygu durumuna, vereceği cevabın ne şekilde bir bedeli olacağını düşündüğüne göre değişiklik göstermektedir.
Bu tür sorular ebeveynler tarafından neden sorulur?
Yetişkinler kimi zaman eğlence kimi zaman sadece meraktan çocuklara böyle sorular yöneltilebiliyor. Hatta çoğu zaman yetişkin de çocukluğunda benzer bir soruya maruz kalmış oluyor. Peki, bir ebeveynin kendi çocuğuna bu soruyu yöneltmesi ne anlama geliyor?
"Sorunun sorulmasının altında birbirinden farklı nedenler bulunabilir. Bu ve benzeri pek çok soru, çocukla iletişimi başlatmanın bir yolu olarak görülür ve eğlence amaçlı sorulur. Kimi durumlardaysa bu soru, anne-baba arasındaki bir çatışma sebebiyle sorulmaktadır. Karı-koca ve anne-baba rollerinin birbirinden ayrıştırılamaması, partnerler arasındaki anlaşmazlığı bazen böyle sorularla bazen diğer ebeveyni çocuğa kötülemek gibi daha uç biçimlerde çocuğa yansıtmak şeklinde sonuçlanabilir. Çocuk ise anne-baba arasında kalmaktan dolayı suçlu, sıkışmış ve baskı altında hisseder."
Anne babaların yeteri kadar iyi birer ebeveyn oldukları konusunda bazen şüpheye düştüklerini anlatan Esra Er, çocuktan onay almak için bu tür sorulara yönelebileceklerini söylüyor.
"Soru, iyi ebeveynliği teyit etme amacı güdebilir, bir performans ölçütü anlamını taşıyabilir. Fakat ebeveynlerin kendilerine güvenmekte yaşadıkları tıkanıklığın çocuk aracılığıyla çözülmeye çalışılması hem ebeveyn hem çocuk açısından sağlıklı sonuçlar doğurmayacaktır.
Çocukluğunda sevgiyi kıyas üzerinden öğrenmiş, koşulsuz kabulün olmadığı, sürekli bir yarış ve rekabetin olduğu ailelerde büyütülmüş yetişkinler, anne-baba olduklarında da öğrendikleri sevgi görme biçimini sürdürürler. Bu soruyu sıklıkla soran, aldığı cevap üzerinden duygusal manipülasyon yapan ebeveynlik, sağlıklı bağ kurmanın öğretilmediği bir çocukluğa işaret eder. Dolayısıyla bu soruyu çocuğa yöneltmeden önce, 'Neden bunu sormaya ihtiyaç duyuyorum?' diye soran ebeveyn, kendi ihtiyacını bulur ve bu ihtiyacı daha sağlıklı yollarla giderebilir."
Peki, benzer sorulara maruz kalan çocuklarda bir rahatsızlık gözlemlenirse nasıl bir yaklaşımda bulunmak gerekir? Esra Er bu noktada sınır çizme davranışının önemini anlatıyor.
"Çocuk ebeveynine, bu sorunun sorulmasından rahatsızlık duyduğunu ifade ediyorsa onu rahatsız eden duygunun ne olduğu öğrenilebilir, her iki ebeveyni de eşit sevmenin mümkün olduğu anlatılır. Bir daha başkaları cevaplamak istemediği sorular sorduğunda bunu açıkça ifade etmesi söylenerek sınır çizme davranışı desteklenir. Fakat çocuğun davranışlarında bir huzursuzluk gözlemlenmediyse, çocukla herhangi bir konuşma yapmak gerekmez."