Yıllardan sonra ilk kez bir arama kurtarma tatbikatı izleme olanağı buldum, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı, Polis Genel Müdürlüğü, Sivil Savunma Başkanlığı kordinasyonunda St. Hilarion bölgesinde yapılan Şht. Teğmen Caner Gönyeli Arama Kurtarma Tatbikatı’nı izledim.
Tatbikat denince akla askeri araç ve yöntemlerle uygulamalar gelir.
Aslında işin içyüzü hiç de öyle değil.
Askerler savaş için vardırlar ve eğitimleri ve donanımları da savaşlara göredir.
Ancak gelin görün ki yaşadığımız “sözde savaşsız” dünyada (bu şu an için sadece bizim memleket için geçerlidir) aslında her an karşımıza çıkabilecek, hergün gazetelerde gördüğümüz bir savaş ortamı var.
Bu savaş ortamı uluslar arası bir savaş ortamı değil, ülkemizdeki insanların sorumsuzluğundan, saygısızlığından, dikkatsizliğinden, eğitimsizliğinden, sosyal yaşam bilincinin ve toplumsal duyarlılık bilincinin eksikliğinden kaynaklanan bir savaştır.
Bu sebeplerden dolayı her an yer yerde karşımıza çıkan trafik kazaları bir savaş ortamında ortaya çıkan tahribatı aratmayacak boyutlardadır.
Aynı şekilde, ender de olsa yaşanan yangınlar, deniz kazaları, uçak kazaları, ve doğal afetler de ta keza, dehşetengiz olaylardır.
İşte askeri donanım, askeri eğitim, askeri teknik ve beceriler, askeri disiplin ve kordinasyon becerileri bu gibi durumlarda devreye girdiğinde özellikle insan hayatının kurtarılma olasılığı da yükseliyor.
Eğitimli ve donanımlı askerler, sivil savunma görevlileri, polis ve itfaiye memurları bir facia durumunda anında müdahale edebilecekleri kapasiteye sahip olduklarını Caner Gönyeli Arama Kurtarma Tatbikatı’nda gösterdiler.
Herşeyden öteye, herbiri ürkütücü, ölümcül bir savaş makinesi olan savaş helikopterleri barış zamanında şefkatli ve can kurtarıcı bir meleğe dönüşebileceklerini, ölümle yaşam arasında yaşam lehine saniyeler kazandırabileceklerini en açık bir şekilde gösterdiler.
Devasa çelik kuşları adeta parmağının ucundaki basit bir oyuncakmış gibi oynatan, yaralı nakliyesi sırasında havada sadece santimetrelerle ölçülebilecek hassasiyette yaklaşma-durma manevraları yapan pilotların maharetleri takdire değerdi.
Diyeceğim şu ki, bir ülkenin, bir halkın savaş zamanında da, barış zamanında da en büyük savunma ve hayat kurtarma güvencesi askeri gücü, polis gücü, sivil savunma gücü, sağlık sistemi ve bu dörtlünün arasındaki kusursuz kordinasyondur.
Hayatımızda hangi dehşetengiz olayla karşılaşırsak karşılaşalım, ilk medet umacağımız güç ya bunlardan biridir, ya da hepsidir.
Bütün bunlara rağmen bizde garip bir durum söz konusudur.
Sağlık sistemimiz son derece “sağlıksızdır”.
Üniformalılar grubunu teşkil eden polis ve askere karşı ise, özellikle de siyasi kanatta, son derece hatalı ve önyargılı yaklaşımlar söz konusudur.
Memleketin sağcı ve solcu geçinen siyasi tayfası üniformalılara karşı son derece ikiyüzlü davranmakta, hatta ve hatta, siyasetin ve siyasetçiyle rantçı tayfanın çıkar ilişkilerinin çirkefe dönüştüğü bu rezilane ortamda üniformalı kesim bir tehdit olarak algılanmaktadır.
Bu yüzden de gerek yasal açıdan, gerekse teknik açıdan yeterli destek verilmemekte, savunma işi nerdeyse tamamen Türkiye’ye yüklenmekte bütçede sadece bu kurumlara ait personelin maaşlarına önem verilmektedir.
İki adım ötemizdeki, yanıbaşımızdaki Rum kesiminde ise askerin, polisin, sivil savunmanın ve sağlık sisteminin elindeki imkanlar bizimkilerin sahip olduklarının kat be kat üstündedir.
Ne hikmetse, Rum tarafındaki siyaset asker- polis- sivil savunma gücünü kendisine tehdit olarak görmemekte, tam tersine, mevcut sistemin en büyük koruyucusu olarak görmekte, bu üçlünün gücünün geliştirilmesi ve güncellenmesi için milyarlarca Euroluk bütçe ayırmaktadır.
Allah korusun, başımıza bir müsibet geldiği zaman aklımız da başımıza gelen cinsindeniz.
Özellikle siyasi akıl bakımından tavrımızı biraz değiştirsek sanırım kendi iyiliğimiz için iyi olacak.