Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Gülay Kılıç, aşılar ile ilgili doğru bilinen yanlışlar hakkında bilgi verdi. Kılıç, “Aşılamayı bırakırsak hastalıklar ölümlerle geri gelir” dedi.
Aşı karşıtlarının iddialarını ve gerekçeleri ortaya koyan Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Gülay Kılıç, konu ile ilgili doğru bilinen yanlışları anlattı. “Hastalıklar, sağlıklı yaşam koşulları, temiz gıda ve su temini sayesinde aşılamalardan önce ortadan kalkmaya başlamıştır” bilgisinin yanlış olduğunun altını çizen Gülay Kılıç, daha iyi beslenme, temiz içme suyu, başta antibiyotikler olmak üzere tıbbi tedavilerin gelişmesi ile sağ kalım oranlarını artırdığını kaydetti.
Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Gülay Kılıç, “Daha az kalabalık ve sağlıklı yaşam koşulları hastalıkların bulaşmasını azaltmıştır. Bunlar doğrudur. Ancak bir hastalığın görülme sıklığının, yıllar içindeki değişimine bakıldığında aşıların ne kadar etkili olduğu net biçimde görülür. Örneğin, yıllar boyunca periyodik iniş çıkışlar olsa da kızamık görülme sıklığında kalıcı düşüş 1963 yılında kızamık aşı lisansının alınması ve kızamık aşısının yaygın kullanılmaya başlamasıyla yaşanmıştır. Ayrıca aşılanma oranlarının düşmesinin gelişmiş ülkelerde bile salgınlara neden olması, hastalıkların kontrolünde aşıların vazgeçilmez olduğunu gösterir. Japonya’da 1974’te 393 boğmaca vakası ve sıfır ölüm gözlenirken, boğmacaya karşı aşılama oranlarının yüzde 70’lerden yüzde 20-40’lara düşmesiyle, 1979’da 13 bin vaka ve 41 ölüm gerçekleşmiştir. Sovyetler Birliğinde 1989 yılında 839 difteri vakası varken, aşılamanın durmasıyla 1994’te 50 bin vaka ve bin 700 ölüm gözlenmiştir. Özetlersek aşılamayı bırakırsak hastalıkların ölümlerle geri gelme ihtimali çok yüksektir” diye konuştu.
“Bir salgın ortaya çıktığında hastalanan kişilerin çoğu aşı olanlardır” iddiasının da yanlış olduğunu kaydeden Uzmanı Uzm. Dr. Gülay Kılıç, salgınlarla seyreden çocukluk çağı hastalıklarında bu iddia doğru olsa da, aşıların etkisiz olduğunu göstermeyeceğinin altını çizdi. Kılıç, “Aşılanan çocuğu riske atmamak amacıyla aşının içine ölü veya zayıflatılmış virüs eklendiğinden ve çocuğun bağışıklık sistemi sebebiyle hiçbir aşı yüzde 100 etkili değildir. Aşılanan çocukların ortalama yüzde 85-95’i korunurken, yüzde 5-15’inde aşıya rağmen hastalık gelişebilir. Toplumda aşılanmış çocukların sayısı aşılanmayanlara kıyasla çok fazla olduğu için hastalananlar arasında aşılanmış çocukların oranı da fazla olacaktır. Bir örnekle açıklanacak olursa, bin çocuğun gittiği bir okulda 10 çocuğun kızamık aşısı olmadığını, 990 çocuğun aşı olduğunu farz edelim. Bir kızamık salgını olduğunda aşılanmamış 10 çocuğun tamamı hastalanacaktır. Aşının koruyuculuğu yüzde 98 olsa dahi aşılanmış 990 çocuktan 19’u (yüzde 2) kızamık olacaktır. Sonuçta salgında hastalanmış 29 çocuğun 19’u (yüzde 65.5’i) aşılanan çocuklardan oluşacaktır. Oysa aşı 990 çocuğun 971’i (yüzde 98’i) aşı ile hastalıktan korumuştur” şeklinde konuştu.
“Aşı olmaktansa hasta olmak daha iyidir, çünkü aşılar hastalığın kendisi kadar koruyucu değildir” bilgisinin de üçüncü yanlış olduğunun altını çizen Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Gülay Kılıç, aşıların, doğal enfeksiyon sonucu gelişen sonuçlara benzer bir bağışıklık sonucu üretmek için bağışıklık sistemi ile etkileştiklerini, ancak hastalığa neden olmadıklarını açıkladı. Aşı yerine hastalığın kendisini geçirerek bağışıklık kazanmanın kızamığa bağlı ensefalit, körlük ve ölüm, kızamıkçığa bağlı doğum kusurları, bakteriyel menenjit sonrasında zeka geriliği ve sinir hasarı, çocuk felci enfeksiyonundan sonra kalıcı felçler, Hepatit-B virüsüne bağlı olarak karaciğer kanseri veya ölüm gibi ağır bedelleri olabileceğini vurguladı.
Dördüncü yanlışın “Küçük bir bebeğe çok sayıda aşı yapmak bağışıklık sisteminin çalışmasını bozarak pek çok hastalığa yol açabilir” bilgisi olduğunu söyleyen Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Gülay Kılıç, bebeklerin doğumdan itibaren her dakika çok sayıda yabancı antijenle karşılaştıklarını ifade etti. Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Gülay Kılıç “Annesinin vücudundan ve çevreden çok sayıda mikroorganizma bebeğin vücuduna yerleşir. Bebek ek gıda almaya başladığında ise gıdalarla da çok sayıda mikroorganizma ve farklı antijenlere maruz kalır. Geçirdiği nezle gibi enfeksiyonlar antijenik uyarıya sebep olur. Basit bir nezle 4-10 farklı antijen, beta enfeksiyonu 25-50 farklı antijenle karşılaşması demektir. Aşılarla verilen antijenlerin sayısı çocuğun karşılaştıklarının yanında çok daha az miktardadır. Bilimsel veriler aynı anda farklı aşılar yapmanın bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz bir etkiye neden olmadığını ayrıca yan etkinin de artmadığını göstermektedir. Bu nedenle çok uzun yıllardır bebeklere çoklu aşılar uygulanmaktadır” dedi.
“Anne sütü, içeriğindeki maddelerle bebeği enfeksiyonlardan korur” bilgisinin de beşinci yanlış olduğunu kaydeden Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Gülay Kılıç, anne sütünün enfeksiyonlara karşı koruyucu olduğunun bilimsel olarak kanıtlandığını, hekimlerin anne sütünü bebeğin ilk aşısı olarak tanımladıklarının altını çizerek, “Ancak, aşılar olmadan tek başına anne sütü kızamık, kızamıkçık, tetanoz, difteri gibi öldürücü hastalıklardan koruyamaz. Bu hastalıklar sadece yaşamın ilk iki yılında görülmezler, yani sadece çocukluk hastalığı değildirler. Aşılanmamış bir çocuk erişkin yaşa kadar bu hastalıklara yakalanmazsa erişkin yaşta yakalanabilir. Aşıların etkisi (belli aşılarda ek dozlar yapılmak kaydıyla) ömür boyu devam eder” açıklamasında bulundu.
İLGİLİ HABER:
http://www.detaykibris.com/asi-karsitligi-can-almaya-devam-ediyor-avrupada-kizamiktan-37-kisi-oldu-173118h.htm