Covid-19, insanlık tarihine damgasını vuracak denli önemli bir salgın. Bu salgının bizim ömür dönemimize denk düşmesi de, sıradan, basit ve doğal insanlar olarak sorumluluğumuzu büyük oranda artırmış durumda.
Elbette, yine küresel ısıtma krizi ile karşı karşıyayız ve nükleer savaş tehlikesi kapımızda bekliyor.
Kapitalizmin yarattığı felaketten insanları nasıl koruyacağız ? Daha eşit ve adil bir dünya nasıl kurulabilir ? Her şeyin araçsallaştırıldığı bir ortamda, bireyin kendi kurtuluşunu başkalarının ve doğanın yok olması üzerinden kurduğu bir hayat tarzı ya da felsefesinin sefaleti bizi çok büyük sorunlar yumağı ile karşı karşıya bıraktı.
Gordion düğümü gibi, iç içe geçmiş, kör bir yumak bu. Kapitalizm kendini bitirirken insanlığın da yok olmasına neden oluyor; doğayı yok ediyor.
Hayatı daha iyi anlamak, anlamlandırmak ve yönetmek; anlamlandırılmış hayat için mücadele etmekten başka bir anlamı olmayan birer düşünce sistemi olan ideolojiler son 40 yıllık zaman diliminde zayıflamaya başlarken, kapitalistlerin tarihin sonunu ilan etmesi çok vecizdi. Çünkü tarih değişim ve dönüşümlerle sürer. Mutlak durağanlık ve tekerrür, doğayı görmezden gelen körlerin işi. Biz, bir adım beş adım, her zaman daha iyiyi hak eden insan varlığının gelişimine adanmış düşüncelerden esinlenerek hayata baktık. Tarihin sonu demek, değişimin ancak kapitalist sistem dahilinde söz konusu olabileceği, bunun da tarihsel anlamda yaşanmış büyük devrimsel dönemsellikleri içermeyeceği anlamına gelir. Mutlak galibiyet kapitalizmindi. Her coğrafya, kendi açmazı içerisinde savruldu. Kimileri kabul etti bu durumu ve yok oldu. Kimileri direndi ve bekledi.
Doğrusu, Rosa Luxemburg’un “ya sosyalizm ya barbarlık” sloganı bugün hala canlı. Hani reel sosyalizmin tartışılır yanlarından dolayı, sosyalizm kavramsal bir kabul sorun yaşanıyor denebilir. Ancak ne olursa olsun, biz çok iyi biliyoruz ki, eğer insanın varlığını sürdürmek istiyorsak, virüs salgınları yanında küresel ısıtma ile mücadele edeceksek, “yarın, dün gibi asla olmamalı". Daha ortaklaşmacı, eşit ve adil bir düzen ezilenlerden yana, büyük çoğunluktan yana kurulmalıdır ve bu mümkündür.
Yarınlar dün gibi de olabilir elbette. Ya da olmama olasılığı zayıf denebilir. Ancak bu saptama içinde bulunduğumuz durumu kurtarmayacak. Çünkü fosil yakıtlarının kullanımı, dünyanın ömrünü 10 yıla indirgedi.
Kapitalizm kendi iç çelişkileri üzerinden bu sorunlarla nasıl ilgilenecek, ya da ilgilenecek mi ? Yani kısaca, yarın, dün gibi olursa dünyanın 10 yılı kalır. Bunu çok iyi bileceğiz.
Dolayısıyla, yeni bir döneme kapı açmak zorundayız. Ekoloji artık ayrı bir birim olarak değil hayatın her alanına nüfuz edecek ve tüm proje ve programların filtresini oluşturacak bir konu olmalı. Örneğin bugün en çok tartışılan konuların başında çevreci bir ekonomi gelmektedir. Bu tartışmayı yaratan Covid-19 oldu. Başka türlü yani ekonomik akıl diye, 40 yıldır dayatılan neo liberal modeller artık çöküyor.
Ülkesel sistemlerde kamunun ağırlığı tedrici olarak artacak. Devlet sağlık sektörüne ciddi yatırım yapacak ve bu sektör yeni dönemde küresel bir entegrasyona tabii olacak. Kendi yönetsel ve küresel gücü olacak sağlık sisteminin, siyasilerin karar vermesi nasıl ki gecikti ve bu durum Covid-19’un yayılmasını artırdı, sağlık kendi otonomisi ile sorunların üzerine yürümesi gerekir.
Eğitim tüm dünyada “uzaktan” ön eki ile anılır oldu. Bu durum devam edecek görünüyor, sürekli kılınacak. Ve elbette güçlü internet altyapıları ile elektronik yaşam artık kendini heryerde çok daha etkili kılacak: ekonomide, sosyal alanda, kültürde, eğitimde vd.
Tüm bunlar yeni dünya için yeterli mi elbette değil. İşin özü şu, son kırk yıllık neoliberal dönem dünyada korkunç eşitsizlikler yarattı. Dünyanın yüzde 1’i gelirlerin yüzde 50’sine varan bir kısmını aldı. Liberalleşme, serbest piyasa ve şirket kültürü, ultra zenginler yanında geniş bir fakir kesim yarattı. Bu dünya böyle gitmez. Bu durumda nasıl bir dünyaya uyanacağımızı konuşmamız lazım.
Dünya konuşuyor. Tüm alanlarda korkunç bir çalışma, arayış var. Bundan sonra ne, nasıl olur, şeklinde.
Kıbrıslı Türkler, önümüzdeki günlerde büyük ekonomik krizle karşı karşıya kalacaklar şeklinde görülüyor. Ekonomi ciddi anlamda küçülecek. Büyük ekonomik kriz, beraberinde sosyal ve siyasal krizler getirebilir. Bu çok ciddi sorun karşısında sağduyulu adımlar atmalı, öngörüler içinde olmalıyız.
Biz de konuşmalıyız. Özellikle ülkemizi. Varolan sistem, bu sistemi besleyen ilişki biçimleri sürdürülemez durumda. Bağımlılık ilişkileri, kültürel, sosyal erozyona neden oluyor. Dengesiz, tek yanlı ilişkilerle bu toplumun ayakta kalma ihtimali yoktur. Dolayısıyla asli görev toplumun varlığını koruyacak ekonomik, sosyal ve siyasal önlemler almak, demokrasiyi geriletmemek, tek adamcılığa savrulmamak ve dünyaya entegre olacak yegane yol olan federal çözümü sonuçlandırmaktır.