Takvimler 2004 yılını gösteriyordu. Kıbrıs’ta barış rüzgarlarının estiği, çözüm umutlarının tavan yaptığı bir dönemdi. Yıllarca birbirini görmeyen iki toplum birbirleri ile ilişki kurmaya çalışıyor, yakın temasta bulunuyorlardı. O yıllarda Türkiye’nin dış politikasında da yeni ve umut veren bir döneme girilmişti. Türkiye - Yunanistan ilişkileri de yaşanan bir çok gerginliğin ardından adına “normalleşme” denilen bir süreci yaşıyordu. Özellikle 1999 yılında AB Helsinki zirvesinde atılan adımlar, Türkiye’yi aday ülkeler arasında yerleştiren ve Kıbrıs ile Ege sorunlarının resmi AB evraklarında öncelikli ve çözülmesi gerekenler listesinde bulunması, Türkiye ve Yunanistan arasında iletişimin güçlenmesini de elzem kılmıştı. 2004 yılında şaşkınlık veren ve aslında moral de veren gelişmeler yaşanıyordu adada. Kıbrıslı Rumlar ilk kez bir Türk şarkıcıya Erovision şarkı yarışmasına oy vermiş, hatta Eurovision’u bir Türk sanatçı kazanmıştı. İşte böyle bir atmosferde dünyanın en önemli spor organizasyonu olan Olimpiyatlar, bir kez daha anavatanına geri dönüyordu. Yunanlılar tam 98 yıl aradan sonra olimpiyatları gerçekleştirmenin heyecanını yaşıyordu. Kıbrıs’ta referandumun hemen sonrasıydı. Bir yanda evet, diğer yanda hayır varken iki toplum da “şimdi ne olacak?” sorusunu soruyordu kendine. Hiç kuşkusuz adada hem Kıbrıslı Türk, hem de Kıbrıslı Rum çözüm güçleri iki evet için çok yoğun çalışmıştı. O yıl, Kıbrıs’ın kuzeyinden çıkan “evet” sonucu dünyanın tüm noktalarından övgü ile buluşuyordu. BM, AB hatta ABD’den de Kıbrıslı Türkler ile ilgili güçlü ifadeler kullanılıyordu. *** Olimpiyatların bu kadar yanı başımıza gelmesi, adadaki spor meraklılarını da heyecanlandırıyordu. Farklı tabularla dolu olan Kıbrıslı Türkler ve Rumlar, yaşı 57 olan bir siyasetçinin ezber bozmasına tanık olmuştu. Yunanistan’dan Barış ve Demokrasi Hareketi (BDH) Başkanı Mustafa Akıncı’ya ve eşi Meral Akıncı’ya olimpiyatlar için resmi davet gelmiş, o da bu davete icabet etmeye karar vermişti. Mustafa Akıncı ile ilk uzun sohbetim o günlere denk geliyor. Akıncı’nın eşi ile birlikte Larnaka üzerinden Atina’ya gideceğini haber almıştık. Tarih 12 Ağustos, 2004 Perşembe gününü gösteriyordu ve biz Metehan Sınır Kapısı’nda buluşmuştuk. Şu an arabayı kim kullanıyordu hatırlamıyorum ama önümde Mustafa Akıncı, yanımda ise Meral Akıncı vardı. Rum barikatına yaklaşırken “Meral, KKTC kimliğini ver” diye seslendi Mustafa Akıncı. Rum kontrol noktasına KKTC kimliklerini gösterecekken, zaten Kıbrıs’ın güneyinde de olay olan söz konusu Atina ziyareti nedeni ile görevliler kontrol bile etmeden “Mister Akinci you can drive” dediler. Larnaka havaalanında onlarca Rum gazeteci vardı. Gazeteciler Akıncı çiftine sorular yöneltiyordu. İşin enteresan yanı, Akıncı çifti Atina’a TC pasaportu ile uçacaktı ve barışa ve çözüme olan ihtiyaç Rum gazetecilere vurgulanıyordu. Bir gazeteci olarak, hem Akıncı’nın TC pasaportu ile gidişini, hem de Metehan’dan nasıl geçeceğini görmek için onlarla birlikte ayni arabada gitmeyi teklif etmiştim. O gün muhalefet partisi olan BDH’nın Genel Başkanı bugün ülkenin Cumhurbaşkanı konumunda. O gün yaşanan barış arayışı, bugün de benzer şekilde devam ediyor. O gününün barış söylemleri bugün de yerini koruyor. Gelecek yıl olimpiyatlar Rio’da yapılıyor. Umarız bu kez Kıbıslı Türk bir lider TC pasaportu yerine Federal Kıbrıs’ın pasaportu ile yine Larnaka’dan veya Ercan’dan uçma şansını yakalar. Biz Türk – Yunan, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum ilişkilerinde benzer bir momentum yakalanmasını ve Federal Kıbrıs’ın kurulmasını geçmişe bakarak özlemle bekliyoruz…