Oldukça endişeli bir süreç yaşıyoruz.Şubat ayı itibarı ile tüm dünya olarak belirsiz bir kaygı içine girdik. Özellikle Avrupa ve Amerika olmak üzere tüm dünyada ciddi sayıya ulaşan kayıplar yaşadık ve maalesef verilere göre durumumuz iyi değil.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak Devlet yönetimindeki yetersizlik, nüfusun muallakta oluşu sürecimizi hayli kontrolsüzlüğe sürüklediği günlerden geçtik. Sürecin en önemli noktası olan kriz yönetimi başlı başına güveni barındırması gerekirken zaman zaman alınan kararlar çerçevesinde sudan çıkmış balığa döndük....
İnsan özellikle bu dönemlerde en çok ait olduğu memleketin kendi için aldığı tedbirleri çok önemser, güvende ve iletişimde olmak ister. Kritik anlarda en etkin iletişim şekli görsel ve yazılı basındır. Çoğu zaman bakanlıklardan daha önce bize haber sağlayan basımız da süreçten hiç kopmadı. Spekülasyon yapan da oldu ama emekçi basın bizi habersiz bırakmadı. Katkı analarının ak sütü gibi helaldir sanırım tıpkı sağlık ekibinin ve polis teşkilatının olduğu gibi...
Küçücük odalarımızda büyük gerçeklere tanık olduk. Örneğin KKTC’de hukukun uzun uzun konuşulması gerektiğini, toplumun refahı için siyasi hırslardan barınılması gerektiğini, ülkede ne kadar çok insanın karın tokluğuna çalıştırılan insanların sadece 1 gün bile dayanamayacağını ve temel gıda ihtiyacının dahi karşılanamadığını, kayıtsız ve kaçak ekonominin boyutunu vs birçok konuda çok geride olduğumuzun aynası tutuldu yüzümüze. Aslında hiçbirimiz böyle kritik durumlarda nasıl davranacağımızı veya nasıl karar üretilmesi gerektiğini veya nasıl uyacağımızı bilmesekte Kıbrıs Türk halkının doktor sevgisi Pandemiyi yönetti. Ta eski zamanlardan doktorlarımıza duyduğumuz sadakat ve güven siyaseti geride bıraktı. Doktorlarımızın Hipokrat yemini midir?, memleket sevgisi midir? bilmiyorum ama süreci sahiplenip dünya sağlık örgütü gibi tüm dünyanın pusulasını elinde bulunduran bir örgütü gün be gün takip ederek bizi yönlendirmesi adeta kurtuluş mücadelesiydi.
Pandemi süreci gerek dünyada gerekse ülkemizde istikrarsız olan birçok konunun sorun olarak tekrardan gün yüzüne çıkmasına sebep olmuştur. Özellikle işsizlik ve buna bağlı olarak temel ihtiyaçlara bağlı o gelişen gıda talebini, Sağlık bakanlığı tarafından pandemi hastanesinin oluşturulması ve aslında sağlık otoritelerinin kesinlikle reddeddiği hastanenin merkez hastanesi oluşu tepkilere sebep oldu. Zaten hastalık sorunu yaşayan insanların oluşturduğu toplumda rutin tedavi gerektiren hastaların tedavilerini nerde sürdüreceğini bilmemeleri son derece sinir bozucuydu. Gayrı tabi ölüm diye adlandırdığımız kalp veya tansiyona bağlı ani ölümlerin korona vakalarından daha çok oluşu perde gerisindeki çaresizliği ve ne yapacaklarını bilememeleri de olabilirdi şüphesi hemen yerde konuşuldu. Bakanlar Kurulu kararlarının pandemi döneminde ülke yönetimi ve kamusal düzen için son derece hassas ve kontrol edici olmasını beklerken maalesef sosyal paylaşımlarda yaşanan tepkilere göre şekillendiğine tanık olduk.
Kabine üyelerinin birbirinden farklı açıklama yapmaları üzerine yaşanan psikolojik savaşlar da hakeza gözlerimizden kaçmadı. Toplum bu ve benzeri tavırlar hasebiyle, ekonomide yaşanan sıkıntılar dışında psikolojik olarak da çok ciddi bir imtihan vermiştir. Toplum huzuru denen o önemli atmosfer siyasi istikrarsızlıktan mütevellit zaman zaman yırtılmış ve endişeye mehel vermiştir.
Bizler halktık sosyal hukuk devleti gereği bizi bizden çok önemseyen bizim için kirli çıkısında parası olan kriz anında en ufak birime kadar elini uzatabilen bir güç hayali kurmuştuk. Birbirimize yaptığımız telkinler ve sağlık kurallarıyla uyarak süreçten geçiyoruz veya süreci devam ettireceğiz!
Tabi tüm bu kargaşanın içinde yıllardır en büyük sorunlarımızdan olan şiddeti de defalarca gündemde tutmaya çalıştık. Özellikle ev içi şiddet hususunda çok fazla dikkatli olmamız gerektiğini gerek uzmanlar gerekse hukukçular olarak söyledik. Dünya verilerinde özellikle pandemi dönemi ortaya konan ve artış gösteren verileri dile getirmeye çalıştık ve dünyanın bu hususta almış olduğu önlemleri paylaşmaya çalıştık. Her zaman dediğimiz gibi bu konu tali konu diye algılanmasın çünkü can kayıpları yaşadık anneler, ablalar, kadınlar yitirdik dedik.
İlişkiye girmeyi reddeden kadının boğazını kesmekle tehdit eden zanlılar, tartışmayı seni öldürürüme taşıyanlar kadınlara saldırmaktan geri kalmadı!
Tüm dünyada özellikle yakın komşularımız Türkiye ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nde şiddet artışlarının %30’ların üzerine çıktığının raporlarını işitmemize rağmen ülkemizde bu süreç hakkında bilgi veren dökümanları göremedik. Genç Tv’de bir programa katılan Sn Çalışma Bakanının ev içi şiddet konusunda ülkemizde artış yoktur açıklaması ile yetinmek durumunda kaldık. Basına yansıyan şiddet olayları elbette olmuştur ve ölüm tehdidi içeren şiddet girişimleriydi. İlişkiye girmeyi reddeden kadının boğazını kesmekle tehdit eden zanlılar, tartışmayı seni öldürürüme taşıyanlar kadınlara saldırmaktan geri kalmadı! Pandemi sürecinde bir diğer önemli konu ise gece kulübü ve fuhuş konusu idi. Aslına bakarsanız kadın ve insan hakları konuşulurken gece kulüpleri ve fuhuşun da konuşulmasını doğru buluyorum. Bakanlar Kurulu kararıyla kapalı olması gereken ve dahası rutin kontrollerle denetlenmesi gereken gece kulüplerinde kaçak fuhuş yaptırıldığı haberleri ve yargı sürecini basından takip ettik. Gece kulüpleri ve fuhuşla mücadele devletin tüm kurumlarınca hiç fire verilmeden ve toplumsal bilinçle üstesinden gelinmesi gereken bir konudur. Gece kulüpleri ve benzeri eğlence yerleri yasası uyarınca oluşturulması gereken komisyon derhal faaliyete geçmeli ve ilgili işletmelerde olan kadınların sağlık ve sair ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmadığına ilişkin tutanak ve rapor hazırlanması hususunda harekete geçmeliydi. Unutmayın Fuhuş kadına karşı şiddettir. Devlet bu sıkıntılı süreçte elinin güçlenmesi için bu tip insan hakları ihlalleri ile alakalı çalışma yapan aktivistler ve sivil toplum örgütlerini desteklenmeliydi. Konunun hassasiyeti son derece önemlidir çünkü fuhuşun olduğu bir yerde kadın ticareti de olabilir. Şiddetin boyutları başka şiddet kökenli suçları da işaret edebilir.
Bahsi geçen veya değindiğimiz tüm konuların temelinde denetleme mekanizması ve ardından sürdürülebilirliği yaratan mekanizmanın iradesi yatmaktadır. Süreç son derece yıkıcı ve her konuya sirayet edecek kadar derin etkileri olan bir dönemi barındırıyor. Açlıktan, işsizlikten şiddete kadar sistemin bizi kaldırmadığı aşikârdır! Tekrar eski ve alıştığımız hayatlarımıza dönmemiz pek kolay olmayacak olsa da yeniden tesis ederken özellikle kurumsal müdahale ve sosyal devlet olmayı gerektiren hususlar hassaten devlet olma bilinci ile yapılandırılmalı ve bu cefakâr topluma geç de olsa sunulmalıdır!