Av sezonu KKTC’de de başlayana kadar iyi eğlenceler KKTC!!!!

Ayşegül Garabli

Türkiye’deyim.

Pazar günü olmasına rağmen, memurların kişiye ait telefonlarına birer mesaj geldi.

Gelen mesajda  amirleri ya da müdürleri, memurların sanal ortamdaki, facebook, tweeter gibi hesaplarının ve e-mail adreslerinin kendilerine bildirilmesini istiyordu.

Memurlar, açığa alınma korkusuyla telefonlarına sarılıp, internet ortamında ne kadar hesapları varsa hepsinin adreslerini, ilgili kişiye gönderdi.

Peki dedim, sahte hesabı olanlar ne olacak?

Ortalık ikinci el telefon ya da tablet satanlarla dolu, her isteyen alabilir.

Üstelik  kayıtsız.

Böyle bir cihazdan açılan sahte bir hesabı kim bulabilir?

Eğer bu derece ileri bir istihbarat sistemi olsa, darbe girişimi (!), ya da bunca patlama olabilir miydi?

Aslında söylediklerim, onların da kafasını kurcalayan şeylerdi ama hiç biri riske girmeyi göze alamıyordu.

Nasıl alsın ki, on binlerce kamu görevlisi, hiçbir neden gösterilmeksizin, açığa alınmış ya da görevlerinden uzaklaştırılmıştı.

Aslında memurları açığa alanlar da, bir çoğunun tekrar görevine döneceğini biliyordu ama maksat istenilen korku kültürünü yaratmaktı.

Nasılsa Fetö’nün ajandasındaki darbe planı öne çekilmiş bundan dolayı da OHAL ile istenilen zemin de yasal olarak hazırlanmıştı.

İstenilen korku atmosferi de, OHAL  ile birlikte Türkiye’ye hakim olmuştu.

Hiç kimse, yarın başına ne geleceğini bilmiyor ve yaratılan hukuk düzenine de güvenmiyordu.

O yüzden de çareyi, söylenen her şeye boyun eğmekte buldu.

Öyle ki, yazılarımı takip edenlerden bazıları, özür dileyerek artık takibi bırakacağını bile söyledi.

Nedeni fişlenme korkusuydu.

Ancak ne yazık ki, ne yazıları ve gazeteleri takip etmemek ne de, her hangi bir yerde düşünce beyan etmemek çözüm olmadı.

Yine sorgusuz, sualsiz bir çok kişi göz altına alındı.

Sorgularının ardından ya serbest bırakıldı ya da tutuklandı.

Kimse, “suç” diye nitelendirilen olaydaki kriterleri bilmedi.

Aynı fiili gerçekleştirenlerden bazıları suçlu kabul edilirken, bazılarına “ kandırılmış” gözüyle bakılarak dokunulmadı.

Bu durum bile, toplumda korkuyu pekiştirmeye yetti.

Zira suçluyu belirleyen de, cezasını kesen de, yasalardan ziyade siyasi bir otoriteydi.

O yüzden de, kim, hangi hukuka, hangi yasaya sığınarak kendini güvende hissedeceğini bilemediği için de, siyasi otoritenin istediği gibi sinmeyi tercih etti.

Korku halkası genişledikçe, gözaltı kitlesi de genişletildi.

Öyle ki sıra, Cumhuriyetçilere ve aydınlarla gazetecilere geldi.

Suçları neydi, niye göz altına alınıyorlardı, kimse sorgulamadı.

Muhalefet partileri de, “Yeni kapı ruhu” adı altında, yaratılan “demokrasi” algısıyla, yapılan haksızlıklar arasında sıkıştırıldığı için de, sesini duyuramadı.

Sonuçta olay tabiri caizse tam bir “ Cadı avına” dönüştü.

Bu gün de Cumhuriyet Gazetesinin kadrosu göz altına alındı.

Peki ya yarın?

Bilen var mı?

Yok.

Çünkü olay tam bir “Cadı Avı”

Ne tesadüftür ki, bir taraftan Kıbrıs’ta kendisine ait olmayan bir kültürle gençlik, sorgulamadan “cadılar bayramını” kutluyor.

Türkiye’deki gençlik de “Cadı avını” sorgulamıyor ya da sorgulayamıyor.

Ama ne yazık ki, herkes hayatını sürdürdüğüne şükredip eğlenebiliyor.

Ne diyeyim.

Av sezonu KKTC’de de başlayana kadar iyi eğlenceler KKTC!!!!!