Avrupa Futbol Şampiyonası, Dünya Kupası'ndan 30 yıl sonra düzenlense de fikri aslında daha önce ortaya atılmıştı. 1927'de Fransız Futbol Federasyonu Başkanı Henri Delaunay, Güney Amerika'dan esinleniyor, Avrupa'nın da kendisine ait bir turnuvası olması gerektiğini savunuyordu.
Daha UEFA kapılarını açmamış, Dünya Kupası'nın temeli atılmamıştı.
Dünya futbolunun patronu teklifi elinin tersiyle iterken, kendi organizasyonunun peşine düşüyordu.
Başkan Jules Rimet, henüz emekleme dönemindeki oyunu Olimpiyatlarla sınırlamanın anlamsız olduğuna inanıyordu.
28 Mayıs 1928'deki FIFA Kongresi'nde ilk Dünya Kupası'nın 1930'da düzenlenmesine karar veriliyor, bağımsızlığının 100. yılını kutlamaya hazırlanan, son iki Olimpiyat'ın altın madalyalı ülkesi Uruguay'a evsahibi ülke olma onuru bahşediliyordu.
Avrupa Kupası doğuyor
1954'te UEFA'nın kurulmasından sonra Danimarkalı Ebbe Schwartz başkanlık koltuğuna otururken, Delaunay genel sekreter olmuştu.
Fransız futbol adamı Avrupa'daki federasyonların bir araya gelmesinden mutlu olsa da bu birlikteliğin sportif olarak da taçlanması gerektiğine inanıyordu.
Ona göre nasıl Güney Amerika Futbol Konfederasyonu'nun Güney Amerika Şampiyonası, FIFA'nın da Dünya Kupası varsa, 'Yaşlı Kıta'nın da kendisine ait bir organizasyonu olmalıydı.
20 Eylül 1955'te yazdığı makalede ayrıca Şampiyon Kulüpler Kupası'nın önemini vurgulayan ilk UEFA Genel Sekreteri, 50 gün sonra da hayatını kaybetmişti.
Hem UEFA, hem de Fransız Futbol Federasyonu'nda bayrağı devralan oğlu Pierre, hayatı boyunca Rimet'nin gölgesinde kalan babasının düşünü gerçekleştirmeye kararlıydı.
1956'daki UEFA Lizbon Kongresi'nde seçilen komisyon yeni turnuva üzerinde çalışmaya başlıyordu. Ertesi yıl Köln'deki UEFA İcra Komitesi'nde de projenin adı konuyordu: Avrupa Kupası.
Kupanın isim babası: Henri Delaunay
Tüm bunlar yaşanırken, kıtada durum süt liman değildi.
28 Haziran 1957'deki UEFA Kopenhag Kongresi'nde yoğun tartışmalar yaşanmıştı. Kimileri maç takviminin dolma olasılığının altını çizerken, İngiltere Futbol Federasyonu Başkanı Sir Stanley Rous organizasyonun aşırı ticari olmasından endişe ediyordu.
27 üyenin 15'i, turnuvanın lehine oy veriyordu.
Ertesi yıl Stockholm'deydi UEFA Kongresi. Kimi federasyonların ısrarlı muhalefetine rağmen Avrupa futbolunun patronu Schwartz, şampiyonayı sonuna kadar desteklemişti.
Üyelerin oyu da değişmeyince, 6 Haziran 1958'de ilk turun kuraları çekilmişti.
Baba- oğlun rüyası gerçek olmuştu. “Beğenelim, beğenmeyelim; gidişat durdurulamaz. Avrupa Uluslar Kupası er ya da geç federasyonların desteğiyle düzenlenecektir” diyen Pierre Delaunay haklı çıkmıştı.
Henüz 1927'de Avrupa Futbol Şampiyonası fikrini ortaya atan ilk UEFA Genel Sekreteri unutulmamıştı.
Arthus-Bertrand'ın tasarladığı 42 santimetre uzunluğundaki 6 kilogramlık Henri Delaunay Kupası, 12 organizasyonda kullanıldıktan sonra EURO 2008'de ise biraz değişikliğe uğramış, biraz da büyütülmüştü.
Şampiyona dört yılda bir düzenlenecekti. İki Dünya Kupası'nın tam ortasında Yaşlı Kıta'ya futbol ateşi düşecekti.
İlk turnuvanın elemelerinde 17 takım kozlarını paylaşıyordu.
Batı Almanya, İtalya ve İngiltere gibi köklü ülkelerin yokluğunda kupa sanki aslanın ağzındaydı.
Bugünden çok farklı olarak elemeler değişik tarihlerde oynanıyordu. Eşleşmeler arasında aylar vardı, organizasyonun emekleme günlerinde buna çok takılmamalıydı.
Yine Romanya
Kaderin cilvesi Türkiye'ye, tarihinde ilk milli maçı yaptığı Romanya düşmüştü. 2 Kasım 1958'de Bükreş'teki ilk randevu oldukça sert geçmiş, kaptan Turgay Şeren ilk yarıda sakatlanmıştı.
Tabelada yazan 3-0'lık sonuç ağırdı. 26 Nisan 1959'daki rövanşta Lefter iki gol atsa da rakip tur atlamıştı.
İkinci turda mücadele eden sekiz takım, Fransa'daki ilk turnuva için vize kovalıyordu. Romanya-Çekoslovakya, Fransa-Avusturya, Portekiz-Yugoslavya eşleşmeleri yapılabilirken, General Franco idaresindeki İspanya, Sovyetler Birliği'ne gitmeyi reddedince ilk yarı finalist belli oluyordu. Rusları, sonradan Yugoslavya, Fransa ve Çekoslovakya takip etmişti.
İlk maçta gol yağmuru
6 Temmuz 1960'da oynanan iki maçla o günkü adıyla Avrupa Uluslar Kupası resmen demir aldı.
Turnuvanın emekleme günlerinden olsa gerek, ilk karşılaşma bitmeden ikinci yarı final maçı başlamıştı.
İlk mücadele Fransa ile Yugoslavya arasındaydı. Dünya Kupası üçüncüsü apoletiyle Parc des Princes'e ayak basan ev sahibinde eksikler dikkat çekiyordu.
Takımın gözbebeği Raymond Kopa ile katıldığı tek büyük şampiyona olan 1958 İsveç Dünya Kupası'nda 13 gol atarak tarih yazan Just Fontaine sakatlıkları nedeniyle görev yapamıyordu.
Belçikalı Gaston Grandain şampiyona tarihindeki ilk maçı yöneterek adını kitaplara yazdırıyordu.
Dokuz defa filelerin havalandığı düellonun galibi Yugoslavya final vizesi alırken, Fransa'ya teselli ikramiyesi kalmıştı.
Tabii bu 'dört dörtlük' karşılaşma, hafızalara kazınmıştı.
Aynı gün Marsilya'nın Vélodrome Stadı'nda Doğu Bloku'nun iki önemli temsilcisi buluşmuştu. Sovyetler Birliği, Çek Cumhuriyeti karşısında 3-0'la gülerken, Valentin Ivanov attığı iki golle yıldızlaşmış, Viktor Ponedelnik de perdeyi kapatmıştı.
Kaledeki Lev Yaşin'in şanından korkan Josef Vojta'nın kazanılan penaltıyı auta atması unutulmazdı.
Beyaz noktanın oradan dev gibi görünen 'Kara Örümcek' yine yapacağını yapmıştı. Kariyeri boyunca 150'den fazla penaltıyı kurtardığı iddia edilen file bekçisi ülkesinin en büyük teminatıydı.
Üçüncülük maçında Vlastimil Bubnik ve Ladislav Pavloviç'in golleriyle gülen Çekoslovakya, tarihin ilk üçüncüsüydü. Onlar yeniden yapılanmaya gidecek ve kaptanları Ladislav Novak'ın önderliğinde 1962 Dünya Kupası'nın finalinde Brezilya'ya boyun eğecekti...
'Pazartesi' coşkusu
10 Temmuz 1960'da nefesler tutulmuş, gözler Parc des Princes'teki finale çevrilmişti. Kazanan adını tarihe yazdıracaktı.
Drazan Jerkoviç'in orta şut karışımı vuruşuna kafayı uzatan Milan Galiç, ilk devrenin sonlarında tabelayı değiştirmişti. Blagoje Vidiniç Valentin Bubukin'in şutunu sektirince, Slava Metreveli mücadeleyi uzatmalara götürmüştü. 113. dakikada soldan gelen ortaya kafayı yapıştıran Ponedelnik son sözü söylemişti.
Soyadı Rusçada “pazartesi” anlamına gelen futbolcu, 11 Temmuz 1960'ın bütün Sovyetler Birliği'nde güneşli geçmesini sağlamıştı. Final Moskova saatiyle pazartesinin ilk saatlerinde bittiğinden, ülkedeki manşetler belliydi:
“Pazartesi pazartesi attı!”