Avusturya'da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda aşırı sağcıların adayı Norbert Hofer yarışı kılpayı farkla kaybetti. Avusturya seçimlerinde ortaya çıkan tablo, Avrupa kıtasında son yıllarda ivme kazanan aşırı sağ yükselişin son halkasını oluşturdu. BBC Avrupa Editörü Katya Adler, geçen ay yapılan ilk tur seçimlerin sonunda Avrupa'da aşırı sağın yükselişini incelemişti. Aşağıda 28 Nisan'da BBC Türkçe'de yayınlanan yazıyı bulabilirsiniz.
Bu hafta (24 Nisan) Avusturya cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunda ırkçı, aşırı sağcı bir adayın öne çıkması Avrupa'yı bir baştan bir başa kaygıyla ürpertti.
İspanyol gazetesi El Pais "Aşırı sağın zaferi" başlığını attı. İngiltere'de Guardian "sarsıntılı günler" beklendiğini yazdı. İtalyan Corriere della Sera "göç karşıtı aşırı sağın zaferi" dedi. Alman Frankfurter Allgemeine Zeitung ise geleneksel siyasi partilere "Alarm zilleri çalıyor, kulak vermek lazım" uyarısı yaptı.
Avrupa'da gazetelerindeki yorumların çoğu, aşırı sağcı Norbert Hofer'in elde ettiği başarıyla Avusturya'nın göçmen krizi konusunda Avrupa Birliği içindeki kilit rolü arasında bir bağlantı kuruyordu.
Avrupa'da aşırı sağın şahlanacağını öngören bir başka başyazıda "Avrupa hükümetleri, Avusturya'da kendi geleceklerinin suretini görüyor" denmişti.
Fakat bu satırların yazarı, geçen Pazar günü yapılan oylamadan söz etmiyordu.
16 yıl önce
Troçkist gazeteci Peter Schwartz bu görüşlerini 16 yıl önce 200 yılının Şubat ayında Özgürlükçü Parti ilk kez Avusturya hükümetine katıldığı zaman yazmıştı.
O sırada partinin karizmatik lideri Jörg Haider, Hitler'in SS güçlerini övmesi, sert göçmenlik karşıtı tutumu ve Avrupa Birliği'ne muhalif görüşleriyle sürekli gündemdeydi.
O günlerde Viyana'da yaşıyordum ve Viyana'nın merkezinde Hitler'in 1938'de Almanya'nın Avusturya'yı ilhakını kutladığı meşhur Heldenplatz meydanında onbinlerce kişinin katıldığı Haider karşıtı protesto gösterisinin haberini yapmıştım.
Avrupa hükümetleri de o günlerde Özgürlükçü Parti'nin koalisyon hükümetine dahil edilmesine tepki göstermişti. AB tarihinde ilk kez bir üye ülkeye yaptırım uygulama kararı alınmış, Viyana ile diplomatik ilişkiler kesilmiş, Avusturya tecrit edilmişti.
Ne değişti?
O zaman öyleydi. Ama şimdi öyle değil.
Şimdi, aşırı sağın zaferi karşısında Avrupalıların kaşları kalkıyor ama bunun ötesinde pek bir şey olduğu yok.
Ayrıca Avusturya'da olanlar artık orijinal de değil. AB ülkelerinin çoğunda ortaya çıkan aşırı sağcı gruplar, göçmen karşıtı sloganlarını her yerde dile getiriyorlar.
Bu gruplar bugün örneğin İtalya, Almanya, Danimarka, İsveç, Yunanistan, Fransa ve Hollanda'da ciddi bir seçmen desteğine de sahip.
Peki bütün bunlar yanyana konduğunda Avrupa'nın sağa kaydığı sonucuna varabilir miyiz? Bence hayır.
Bu siyasi partilerin önemli bir kısmı aslında 2000 yılında da vardı ve bazıları o zaman da popülerdi. Danimarka'daki Halk Partisi, İtalya'daki Kuzey Birliği ve Fransa'daki Ulusal Cephe bunlar arasında.
Fakat şu anda farklı olan aşırı sağcıların gündeminin ana akımın da gündemi haline gelmiş olması.
Toplumsal kabul
Bu, şu anda yaşanan göçmen krizi ile Euro krizini doğuran 2008 ekonomik krizinin birleşmesinin Avrupa kamuoyunda yarattığı toksik şokla birlikte geldi.
Göçün, toplumsal entegrasyonun, Euro'nun geleceğinin ve AB kurumlarının sorgulanması ile birlikte yüksek dozda bir ulusalcılık havası şu sıralarda tamamen Almanların "salonfähig" diye ifade ettiği şey haline geldi.
Bu, oturma odanızda konuşulabilecek yani toplumsal olarak konuşulması kabul gören konular anlamına geliyor.
Ama Avrupa'da yaygınlaşan başka bir şey daha var.
Batı Avrupa'da çoğu İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana şu veya bu şekilde iktidarda olan geleneksel siyasi partilerle ilgili tatminsizlik, kuşku ve hatta reddediş.
İşte seçmeni sandıktan uzaklaştıran ya da başka seçenekler aramaya iten ve sonuçta aşırı sağa yarayan şey, bu fikirlerin ateşinden ziyade, bu çaresizlik duygusu olabilir.
Hepsi aynı şey değil
Bir yandan da bu aşırı sağcı partiler siyasi yelpazedeki yerleri, değerleri ve hedefleri açısından büyük farklılıklar gösteriyorlar.
Örneğin Yunanistan'daki Neo-Nazi Altın Şafak partisi, İngiltere'nin AB'den ayrılması için kampanya yürüten UKİP'ten çok farklı.
Bu partilerin hepsini aynı kefeye koyarak toptan bir şekilde aşırı sağın yükselişinden söz etmek de yanlış bir tahlil olur.
Bilmediğimiz bir şey de Norbert Hofer'in gelecek ay yapılacak ikinci tur seçimlerde Avusturya cumhurbaşkanlığına seçilip seçilmeyeceği.
Fransa'da Ulusal Cephe cumhurbaşkanlığı ve belediye seçimlerinde son turda başarılı olamamıştı.
Gelişmeleri "aşırı sağın Avrupa çapında yükselişi konusunda alarm zilleri" değil de "Avrupa'nın ve çok sayıda vatandaşının kendilerini nasıl ifade edeceklerini bulmaya çalışırken yaşadığı bocalayış" diye algılamak daha doğru olacak.