İslamofobi ya da Müslüman karşıtı ırkçılık, Avrupa toplumlarının demokratik temellerine yönelik gittikçe büyüyen bir tehdit olarak karşımıza çıkmaktadır. İslamofobi aynı zamanda Avrupa’da farklı kültürlerin bir arada yaşamasına ve sosyal barışa da ciddi olarak zarar vermektedir. Hem sivil toplum örgütleri hem de devletler bu durumun ciddiyetinin farkına varmalı ve İslamofobi ile mücadele etmek için somut politikalar geliştirmelidirler.
Türkiye’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından SETA, gittikçe büyüyen bu probleme dikkat çekmek için bu alandaki uzman akademisyenlere Avrupa İslamofobi Raporunu (EIR) hazırlatmıştır. Esasen hala Müslümanlara karşı yapılan ırkçılığın varlığını reddeden kesimler bulunmaktadır. Avrupa’da Temel Haklar Ajansı (FRA) gibi birçok sivil toplum kuruluşu İslamofobinin varlığını belgelemek ve bu probleme dikkat çekmek adına önemli çalışmalar yapmaktadırlar. Buna rağmen FRA gibi kurumlar, sadece sınırlı sayıda ülke üzerine düzensiz raporlar yayınlarken, çoğu sivil toplum örgütü genel olarak ırkçılık üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu bağlamda, Avrupa İslamofobi Raporu islamofobi çalışmalarında gözlemlenen bu önemli boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır.
İlk kez bu yıl yayımlanan Avrupa İslamofobi Raporunun (EIR), her yıl yayımlanması planlanmaktadır. Rapor, 2015 yılında 25 Avrupa ülkesindeki İslamofobinin durumunu ve genel eğilimlere ilişkin 25 ulusal raporu içermektedir. Bu çalışma Avrupa ülkelerinde İslamofobi çalışmaları üzerinde uzmanlaşmış önde gelen otuz yedi akademisyen tarafından hazırlanmıştır. Raporun ilerleyen yıllarda bütün Avrupa ülkelerini kapsaması planlanmaktadır.
Bu raporun temel amacı, nitelikli bilgi üreterek İslamofobi olgusunun kamuoyu ve politika yapıcılar tarafından anlaşılmasına ve tartışılmasına olanak sağlamaktır. Aynı zamanda raporun bir diğer özelliği, günümüz İslamofobi çalışmalarına özgün bir katkı sağlayacak olmasıdır. Geçmişte İslamofobi çalışmaları baskın olarak, Batı Avrupa üzerine yoğunlaşmıştır. Bu bağlamda, EIR, geniş bir yelpazede Sırbistan, Hırvatistan, Macaristan, Litvanya ve Letonya gibi Doğu Avrupa ülkelerini kapsayan ilk rapor olma özelliğini taşımaktadır. Bu durum Avrupa’da genelde ırkçılık, özelde ise İslamofobi ile ilgili tartışmaları zenginleştirecektir.
EIR kapsamında her ülkeyle ilgili yayınlanan ulusal raporlar, istihdam sektörü, eğitim, siyaset, medya, internet, ve hukuk sistemi gibi alanlarda, İslamofobiyi incelemektedir. Raporun en önemli bulgularından bir taneside Letonya, Polanya ve Finlandiya gibi çok az Müslüman nüfusa sahip birçok Avrupa ülkesindeki siyasi tartışmalarda İslamofobik söylemlerin önemli bir rol oynadığının tespit edilmiş olmasıdır. Bu da bize İslamofobinin ortaya çıkması için Müslümanların varlığına ihtiyaç olmadığını göstermektedir.
Raporun diğer önemli bulgularundan bir tanesi de 2015 yılında Avrupa‘da yaşanan iki önemli gelişmenin bütün Avrupa kıtasındaki müslüman karşıtı ırkçılığın artmasında önemli rol oynadığının belirlenmesidir. Öncelikle Suriye krizinin derinleşmesiyle ortaya çıkan sözde ‘mülteci krizi’ Avrupa genelindeki Müslüman karşıtı ırkçılığı körüklemiştir. İkinci olarak 2015 yılında Paris‘te yaşanan terör saldırıları, Avrupa genelinde İslam ve İslamofobi hakkındaki tartışmaları yönlendiren önemli olaylar olarak ön plana çıkmaktadır.
EIR gün geçtikçe artan oranda, İslam’ın, Müslümanların ya da Müslüman olarak algılanan insanların İslamofobik ideoloji tarafından oluşturulan ve legal hale getirilen dışlayıcı ve ayrımcı söylemlerin, uygulamaların ve saldırıların kurbanları olduğunu ortaya koymaktadır. Buna örnek olarak başörtülü bir kadının kıyafet seçimi nedeniyle iş başvurusunun reddedilmesi, camilere yapılan saldırılar ve Müslümanlara yönelik ırkçı fişlemeleri gösterebiliriz. EIR, İslamofobi ile mücadele etmek ve daha adil ve demokratik toplumlar inşa etmek adına çeşitli somut politika tavsiyeleri içermektedir. Bu politika tavsiyelerinden en önemlisi İslamofobinin artık bir suç olarak sayılması ve tüm Avrupa ülkelerinin tuttuğu istatistiklere ayrı bir kategori olarak dâhil edilmesinin gerekliliğidir. Ayrıca, Avrupa’da yaşayan tüm Müslüman azınlıklar ve cemaatler, ayrımcılığın bütün çeşitlerine karşı hukuki haklarını savunma konusunda güçlendirilmelidirler. Son olarak tüm Avrupa ülkelerinde gazeteciler, avukatlar, polis ve yargı sistemi üyeleri İslamofobi konusunda bilinçlendirilmeli ve eğitilmelidirler.
NORVEÇ
Şikayet sayısı iki katına çıktı
Norveç, 2015 yılında İslamofobi’nin daha geniş bir toplumsal zemine yayıldığı ülkeler arasında. Paris’teki saldırılar ve mülteci krizi bu durumun başlıca sebepleri arasında. 5 milyon nüfusu bulunan ülkenin yüzde 4,2’si Müslüman.
Norveç’te 2015 yılı, Almanya’daki Müslüman ve mülteci karşıtı olarak tanımlanan PEGIDA hareketine destek yürüyüşleriyle başladı. Norveç’te PEGIDA’ya en yakın duran organizasyon radikal sağcı Norveç Savunma Ligi ile Norveç’in İslâmileşmesini Durdurma hareketi.
Fransa saldırıları, ülkede Müslümanlara yönelik şüpheleri artırdı. Başörtülü kadınların iş başvurularının sıklıkla kabul edilmediği tespitler arasında. Oslo Nefret Suçları Birimi’ne yapılan şikâyetlerin sayısı bir önceki yıla göre 2015 yılında iki katına çıktı. Mart ayında bu birime, kendisine karşı nefret suçu işlendiğini belirten bir kadının şikâyeti sonucu 57 yaşındaki bir Norveçli cezalandırıldı.
İSVEÇ
Nüfusun yüzde 47’si farklı dinlerden rahatsız
İsveç’te İslamofobi, etnik ırkçılık ve yabancı düşmanlığı birlikte ele alınan kavramlar. Yapılan tespitlere göre, İsveçlilerin yüzde 47’si toplumda farklı dinlerin yaşanmasından rahatsız. En temel gösterge ise, başörtüsü ve tesettür kıyafetleri olarak kabul ediliyor. Yapılan araştırmaya katılan İsveçlilerin yüzde 64’üne göre Müslüman kadınlar baskı altında oldukları için başörtüsü takıyor.
2014 yılında yapılan seçimlerde sağ parti, Sweden Democrats (SD) ülkenin üçüncü büyük partisi oldu. Parti geçen yıl Midilli Adası’nda, Avrupa’ya geçmek için bekleyen Suriyeli mültecilerin İsveç’e gelmemesi için, “Burada size iş yok, para yok, yuva yok” yazan broşürler dağıttı.
2015 yılında hem camilere, hem de mülteci kamplarına dönük saldırılar gerçekleştirildi.
İsveç’te istihdam alanında işverenlerin genel eğilimi Avrupalı olmayanların yanısıra, Müslüman ve Yahudileri işe almaktan kaçınmak yönünde. İslamofobi’nin yayılmasını sağlayan en önemli araç ise bir çok ülkede olduğu gibi internet. Ülkenin en çok takipçisi olan web sayfaları çoğunlukla ırkçı ve yabancı düşmanı olarak nitelenen bir dil kullanıyor.
FİNLANDİYA
Merkez sağdaki partilerin İslâm karşıtı söylemleri sertleşti
5,5 milyon nüfusu bulunan Finlandiya’da Müslümanların sayısının 60-65 bin arasında olduğu ifade ediliyor. Ülkede İslamofobi’nin alarm verecek düzeyde çeşitli alanlarda artış eğiliminde olduğu belirtiliyor.
Finlandiya’da planlanan bir cami inşaatı, ülkede İslâm dinine ilişkin en sıcak tartışmalardan birine sebep oldu. Helsinki’de cami inşa edileceğinin duyulmasının ardından özellikle sosyal medyada tepkiler oldu. Bir grup, “İslâm’dan başka hiçbir dinde nefret, öldürme ve terör yoktur. Cami gürültüye, kirliliğe ve düzensizliğe yol açacaktır” gerekçeleriyle inşaatın yapılmaması için imza kampanyası başlattı. Ancak gerekli sayıda imza toplanamadığı için kampanya amacına ulaşamadı. Siyasette ise merkez sağda yer alan bazı partilerin İslâm karşıtı söylemlerindeki sertleşme dikkat çekiyor.
LETONYA
“Sizin Allah’ınız sizin probleminiz, evinize gidin”
Letonya’da, İslamofobi’nin önceki yıllara dayanan bir geçmişi var, ancak mülteci krizi ülkede sağ siyaset yapan gruplar tarafından sokaklarda “Müslüman ve mülteci karşıtı” gösterileri beraberinde getirdi. Fransa’daki terör saldırıları ise bu tutumu daha da olumsuz hâle getiren ve topluma daha çok yayılmasına sebep olan bir unsur oldu.
2015 yılında Kurban Bayramı’nda yaklaşık 30 Müslüman, başkent Riga’da İslâm Kültür Merkezi önüne seccade sererek dışarıda namaz kılmak istedi. Henüz namaz başlamamıştı ki polis geldi ve yetkililere haber verilmeden böyle bir organizasyonun yapılamayacağını belirtti. Konu mahkemelik oldu, henüz karar çıkmadı.
27 Eylül 2015 günü yaşanan bir “vandallık” da kayıtlara geçti. İslâm Kültür Merkezi’nin duvarına sprey boya ile, “Sizin Allah’ınız sizin probleminiz. Evinize gidin” yazıldı. Bu olayın ardından ülkedeki Müslüman topluluklar “giderek artan İslamofobi’den endişe ettiklerini” açıkladı.
LİTVANYA
Müslümanlara bakış olumsuz, ancak ayrımcılığa dönüşmedi
Litvanya’da yapılan araştırmalar 2015 yılında Müslümanlara yönelik olumsuz tutumun önceki yıllara göre yüzde 73 oranında artış gösterdiğini ortaya koyuyor. Şikayetlerin neler olduğuna dair elde edilen veri az. Ancak bu İslamofobi’den kaynaklanan olaylar olmadığı ile aynı anlama gelmiyor. Ülkede Müslümanlara bakış olumsuza doğru evrilse de şimdilik bunun ayrımcılığa dönüştüğünü gösteren vaka sayısı az.
İRLANDA
“En iyi Müslüman ölü Müslüman” Hashtag’i
İrlanda da, İslamofobi ve anti Müslüman ırkçılık kavramlarına çok uzak bir ülke değil. Özellikle, İrlanda medyasının Müslümanlara yönelik kullandığı “Biz ve Onlar” tanımlaması ülkede İslamofobi açısından önemli bir gösterge olarak kabul ediliyor.
Müslümanlara gösterilen tepkiler arasında IŞİD saldırıları için özür dilemelerinin istenmesi yanında, başı örtülü kadınlara yönelik sözlü tacizler dikkat çekiyor. Sosyal medyada bazı hesaplarca açılıp yayılan “En iyi Müslüman ölü Müslüman” hashtag’i de bu ülkedeki en çarpıcı örneklerden biri. İrlanda’da yine başta kadınlar olmak üzere Müslümanlar eğitim konusunda da ayrımcılık ile karşı karşıya kalabiliyor.
İNGİLTERE
Müslümanlar sürekli izlendikleri endişesi taşıyor
İngiltere’de İslamofobi güvenlik endişeleri üzerinden arttı. Haziran ayında Tunus’ta İngiliz turistlerin öldürülmesi ve Fransa saldırıları güvenlik önlemlerinin artmasını da beraberinde getirdi. Gözle görülür şekilde artan ve günlük hayatı etkiler hale gelen güvenlik önlemleri, İngilizlerin gözündeki Müslüman profilini de olumsuz yönde etkiledi.
BBC tarafından 2015 yılı Şubat ayında yapılan bir araştırmaya göre, Müslümanların yüzde 93’ü kendilerine İngiltere’ye sadık olarak tanımlıyor ve İngiliz kanunlarına uymaları gerektiğine inanıyor. Ancak aynı topluluğun yüzde 46’sı İngiltere’de önyargılardan dolayı Müslüman olmanın zor olduğunu belirtiyor.
Yapılan araştırma ülkede sokaklarda da İslamofobi’den kaynaklanan nefret saldırılarının artma eğiliminde olduğunu gösteriyor.
2015 yılında kabul edilen “Terörle Mücadele ve Güvenlik Yasası”, bu nefret ortamının genişlemesini de beraberinde getirdi. Müslümanlar sürekli izlendikleri endişesi taşırken; öğretmenler, anaokulu çalışanları, doktorlar gibi meslek gruplarına “radikal” olduğunu düşündükleri kişileri ihbar etme görevi verildi. Radikalliğin net bir tanımı olmadığı için bu görev soru işaretlerine yol açan uygulamaları da beraberinde getirdi. Bir ilkokulda kendilerine sorulan sorulara, “Pasif yaşamaktansa kahraman olarak ölmeyi tercih ederim”, “Eğer bir öğrenci benim ırkım ve dinimle dalga geçerse onu canını yakmak pahasına durdururum” gibi yanıtlar veren 7 öğrenci hakkında “radikalleşme eğiliminde oldukları gerekçesiyle” rapor tutuldu.
HOLLANDA
19 camiye 27 saldırı
Ayrımcılık suçlarının istatistiklere yansıdığı nadir ülkelerden biri olan Hollanda’da, 2015 yılının ilk ayında Müslümanlar ayrımcılığa uğradıklarına ilişkin 55 şikayette bulundu. Yıl boyunca internette Müslümanların şikayet sayısı ise 142’yi buldu. Bunların 46’sı cezalandırıldı. Yine aynı dönemde ülkedeki 19 cami, 27 defa saldırıya uğradı. Duvarları boyandı, koku bombası atıldı ve kapılarına tehdit mektupları ile domuz kafaları bırakıldı.
Ayrımcılığa en çok maruz kalanlar da yine kadınlar oldu. Bildirilen şikayetler arasında, burka giyen bir kadının toplu taşıma aracına alınmaması, başörtüsü giyen bazı kadınların sözlü, bazılarının ise fiziksel olarak şiddete maruz kaldığı örnekler dikkat çekiyor. En çarpıcı olan ise; 4 Nisan tarihinde, polis teşkilâtının üst düzey bir yöneticisinin, kurum içi blogda Müslüman polislerin meslektaşları tarafından sözlü tacize uğradığını belirtmesi oldu.
Türk ve Fas kökenliler kendilerini Hollanda toplumunun bir parçası olarak hissetmiyor, dışlandıklarına ve ötekileştirildiklerine inanıyorlar.
Tüm bunlara rağmen Hollanda’da ayrımcılıkla, ama özellikle İslamofobi ile mücadele için çeşitli sivil toplum organizasyonlarının varlığı da dikkat çeken bir unsur. Hem sosyal medyada hem de diğer alanlarda şikayetlerin alındığı ve takip edildiği örgütlenmeler var.
ALMANYA
İslamofobi nicelik ve nitelik olarak artış gösterdi
Almanya’da da İslamofobi hem nicelik, hem de nitelik olarak artış gösterdi. 2015, Alman toplumunda İslamofobi’nin inkâr edilemez bir biçimde hissedildiği bir yıl oldu. PEGIDA hareketi bu konuda çok etkili oldu. Bir çok siyasi parti, kendini PEGIDA’dan ayrı tutsa da, hareketin Müslümanları, “suçlu, seksist, homofobik” ve “Beyaz Almanlardan bile daha terörist” diye tanımlaması akıllarda yer etti.
Almanya’da İslamofobi nedeniyle yaşanan olaylara ilişkin yeterli veri toplanmadığı için yeteri kadar örnek yok. Müslüman kadınların hem kamuda hem de özel sektörde başörtüsü kullanmaları ile ilgili sıkıntılar hâlâ tam olarak ortadan kalkmadı.
Mülteci krizi de bu ülkede İslamofobi’ye bir anlamda zemin kazandıran bir unsur oldu. Bazı bölgelerde sığınmacıların bulunduğu kamplara saldırılar düzenlenmeye çalışıldı.
POLONYA
Camiye domuz bırakan kadın
Müslüman nüfus az olmasına rağmen ,Polonya’da da İslamofobi var. Ülkede 2015 yılı başındaki Charlie Hebdo saldırısının ardından Müslüman topluluklar bu saldırıyı sert bir dille kınadı, ancak Müslüman karşıtı ön yargıların ülkede yayılmasına mâni olamadı. Müslüman liderler bu olaylardan bir süre sonra İslamofobi atmosferinin giderek yaygınlaşmasından duydukları kaygıları dile getirdiler.
2015 yılında yapılan seçimler de İslamofobi’yi körükleyen unsurlardan biri oldu. Mülteci karşıtlığı üzerinden yürütülen kampanyalarda, “Mültecilerin Avrupa’ya alınmaması, bunun yerine kendi ülkelerinde profesyonel olarak savaşmak üzere eğitilmelerini” savunan politikacılar çok konuşuldu.
2015 yılında bir camiye yapılan saldırı ise, basının en çok üzerinde durduğu İslamofobik olay olarak kayıtlara geçti. Ülkenin başkentinde açılan Ochota Camisi silahlı saldırıya uğradı, bir kadın tarafından camiye domuz bırakılırken çekilen görüntüler de basına yansıdı.
BELÇİKA
Başörtülü kadınlar işlerini kaybetti
Belçika’nın nüfusunun yüzde 6’sını Müslümanlar oluşturuyor. Bunların çoğunluğu Türk veya Fas kökenli. Ülkede 2015 yılında Müslüman kesim içindeki bazı radikal gruplara yönelik operasyonlar yapıldı. Bu operasyonlar sırasında ülkenin en önemli tartışma konularından biri, Müslüman kadınların giyimiydi. Tam da bu dönemde tüm dünyayı sarsan Paris saldırılarının etkilerinin en derinden hissedildiği ülke Belçika oldu.
7 Ocak 2015’te gerçekleşen Charlie Hebdo saldırısının ardından yapılan operasyonlar Müslüman kesimde kaygıları beraberinde getirdi. Ülkede İslamofobi’nin ulaştığı nokta ile ilgili en çarpıcı olaylardan biri, ürettiği ürüne “helâl” sertifikası almak isteyen bir Belçikalı şirketin başından geçti. Haberin duyulmasıyla birlikte, özellikle Katolik kesimler tarafından şirkete boykot çağrıları yapıldı, hatta IŞİD ile bu şirketi özdeşleştirenler oldu. Şirketin yönetim kurulu başkanı yaşananlarla ilgili, “Belçika’da İslamofobi olduğunu biliyordum ama bu noktaya kadar olduğunu bilmiyordum” dedi.
Paris saldırılarının ardından ise aralarında parlamenter Mahinur Özdemir’in de olduğu bir çok kadın başörtüsü nedeniyle hedef haline geldi. Kimi işini kaybetti, kimi bazı toplu alanlara sokulmadı.
ÇEK CUMHURİYETİ
Başını örten Hıristiyan kadınlar da sözlü tacize uğradı
2015, çok az sayıda Müslüman’ın yaşadığı Çek Cumhuriyeti’nde İslamofobi’nin arttığı bir yıl oldu. Bu artışın sebebi Fransa’daki saldırılar kadar, ülkede kalmasalar da mülteci trafiği. Mülteciler ile birlikte çok sık olmasa da İslâm ve Müslümanlık da ülkede tartışılmaya başlandı. Başörtülü Müslüman kadınların yanı sıra Müslüman olmadıkları halde, örneğin sağlık sorunları nedeniyle başını örtmek durumunda kalan Hristiyan kadınların da sözlü tacize uğradığı olaylar kayıtlara geçti.
İslâm dininin genel olarak “medeni olmayan, tehlikeli ve gerici” olarak algılandığı ülkede, Çek Cumhurbaşkanı Zeman’ın, Müslümanları, Batı ve İsrail’in mutlaka savaşması gereken bir medeniyet karşıtı olarak tanımladığı biliniyor. Rapora göre, Çek Cumhuriyeti’nde İslamofobi’nin en yaygın olarak kendini gösterdiği alan, bir çok ülkede olduğu gibi internet. Facebook’ta açılan “Çek Cumhuriyeti’nde İslâm istemiyoruz” sayfasının, içinde yer alan nefret mesajlarına rağmen, 50 bin takipçisi bulunuyor. Ülke genelinde zaman zaman katılımcı sayısı yüzlerle ifade edilebilecek kadar sınırlı olsa da İslâm karşıtı sokak gösterileri yapılıyor.
FRANSA
Müslümanlara yönelik fiziksel saldırı yüzde 500 arttı
Tüm dünyada İslamofobi’yi körükleyen saldırıların yaşandığı Fransa’daki tablo, “Endişe verici” olarak tanımlanıyor. Raporda yer alan rakamlara göre, Müslümanlara yönelik fiziksel saldırılar, 2015 yılının ilk 6 ayında yüzde 500 oranında arttı. Sözlü taciz yüzde yüz, camilere yönelik saldırılar yüzde 400 oranında yükseldi. En çok tepki gören yine kadınlar oldu. Fiziksel ya da sözlü taciz edilenlerin yüzde 75’ini kadınlar oluşturuyor.
Avrupa’da en büyük Müslüman nüfusun yaşadığı Fransa’da başörtülü kadınlar, giyimleri nedeniyle kendi toplulukları dışında istihdam edilmeyeceklerini düşündükleri için çoğunlukla başka alanlarda iş başvurusunda dahi bulunmuyor. Sadece Müslüman kadınlar değil erkekler de kendi yaşadıkları topluluklar dışında iş bulmakta zorlanıyor.
Ülkedeki durumun adı “Post Charlie” sendromu. Müslüman topluluklar “cihatçı teröristleri” sert bir dille kınamaya çağırıldı. Bu gruplardan gelen, “O kesimle hiç bir ilgimiz yok” açıklamaları da kamuoyunu tatmin etmeye yetmedi. Fransa polisi düzenlediği operasyonlarda bazı camileri kapattı. Bazı camiler ise kimlikleri tespit edilemeyen kişiler tarafından saldırıya uğradı, kundaklandı.
İSVİÇRE
Yüzü kapatan kıyafet giyene para cezası
“Cihatçılık” ve mülteciler 2015 yılında İsviçre’de hem siyasi hem de toplumsal alanda en çok tartışılan konular arasında yer aldı. Bu ülkede, çoğunluğu farklı etnik kökenlerden gelip yerleşenlerden oluşan Müslümanların sayısı yaklaşık 400 bin.
2015 yılı Ekim ayında İsviçre Federal Konseyi, radikalleşme ve terörizm ile mücadeleyi amaçlayan bir stratejiyi hayata geçirdi. Bu doğrultuda Müslümanların daha iyi istihdam olanaklarına kavuşması ve gençlerin daha iyi eğitilmesi gibi ilkeler benimsendi. Ayrıca Müslümanların yaşadıkları gettolardan çıkarılıp toplumla bütünleştirilmesi de amaçlanıyor.
Aynı stratejiyle birlikte, “Cihat karşıtı politikalar” ve internette şiddeti öven radikal siteler mercek altına alındı. Ülkenin polis teşkilatının en yetkili ismi “Radikal Müslümanlar ile Müslüman toplulukların birbirinden ayrı tutulduğunu” açıkladı. İsviçre’nin çeşitli bölgelerinde radikalleşmeyi önlemek amacıyla Müslüman topluluklarla toplantılar yapıldı.
Bunlara rağmen ülkede sayıları az da olsa İslamofobi’den kaynaklanan ayrımcılık olayları kayıtlara geçti. 13 Müslüman mezarına zarar verildi, İtalyanca konuşulan güney kantonu Ticino’da kadınların yüzlerini kapatan kıyafetler giymesi yasaklandı ve böyle giyinenlere para cezası verilmesi benimsendi.
AVUSTURYA
“Müslümanlar uzak durun” posterleri
Avusturya’da İslamofobi’nin tanımını yaparken, ülkenin geçmişinde Müslüman imparatorluklarla olan ilişkileri ve özellikle 2005 yılından bu yana sağ partilerin rolü önem taşıyor. Ülkede İslamofobi’nin bir geçmişi var ancak 2015 yılında yaşananlar bir dönüm noktası olarak tanımlanabilir. 2015 yılında ülke parlamentosunda Müslümanlara yönelik şüpheleri artıracağına ilişkin tepkilere rağmen kabul edilen “İslâm yasası”, IŞİD’le ilgili tartışmaların da etkisiyle çok konuşuldu.
Müslümanlara ait özel anaokullarında, kamu yetkililerinin personele, “Kur’an öğretiyor musunuz? Bununla ilgili CD’ler izletiyor musunuz?” gibi sorular sormalarının yanında, tüm okullarda şüphe duyulan öğrencilere ait bilgilerin ilgili birimlere iletilmesi yönündeki talepler, medyada neredeyse hiç yer bulmadı, kamuoyunun ilgisini çekmedi.
Sokaklarda özellikle Müslüman kadınlara yönelik saldırılar arttı, hatta bazı camilerin kapılarına domuz iskeleti veya etinin bırakıldığı oldu. Kadınlar büyük ölçüde kendilerine yönelik saldırıları yetkililere bildirmedi. Bir okulda iki Müslüman öğrenci, öğretmenleri tarafından “İslamcı” olarak tanımlanırken, sokaklarda “Müslümanlar uzak durun” yazılı broşürler dağıtıldı, posterler asıldı.
HIRVATİSTAN
Mültecilerle birlikte İslamofobi yaygınlaşıyor
Geleneksel olarak “çok kültürlü bir ülke” olarak tanımlanan Hırvatistan’da çoğunluğunu Katoliklerin oluşturduğu bir toplum yaşasa da, İslamofobi’nin derin kökleri olmadığı ifade ediliyor. Ülkede insanların birbirini tanımlamada önce milliyet, sonra sosyal statü kavramlarını kullandığı, dinin ise üçüncü sırada yer aldığı belirtiliyor.
2016’da “İslâm’ın devlet tarafından tanınmasının 100’üncü yılını” kutlamaya hazırlanan ülkede, 2011 yılı nüfus sayımına göre nüfusun yaklaşık yüzde 3’ü, yani yaklaşık 63 bini Müslümanlardan oluşuyor. Ülkede aralarında istihdamın da bulunduğu bazı alanlarda İslamofobi ile ilgili tek bir şikayet bile alınmamış. Az da olsa İslâm ile ilgili tartışmaların başlamasının nedeni ise ülkenin Suriyeli mültecilerin Avrupa’ya göç güzergâhının önemli noktalarından birinde yer alması. Mülteciler ile ilgili endişeler tanımlanırken de dini vurgulardan daha çok, “Hırvat kültürünün” değişmesinden duyulan endişe dile getiriliyor.
Bosna ve Kosovalı Müslümanlar, “Komşularımız” ifadesiyle sahiplenilirken, ülkede dışarıdan gelen Müslümanlara yaklaşım biraz daha mesafeli olarak tarif ediliyor. İslamofobik olarak tanımlanacak az örneğin tespit edildiği ülkeye ilişkin endişe, İslamofobi’nin mültecilerin ülkeye girişi ile birlikte yaygınlaşması.
BOSNA HERSEK
“Kim Türklerin (Boşnakların) kanını içmede hızlı ve çevik olacak?”
15. yüzyılda İslam’ın yayıldığı Bosna Hersek, 55 yıllık komünist yönetim ve ardından yaşanan savaştan sonra “dini olmayan laik bir” devlet olarak niteleniyor. Ancak son dönemde ülkede kamu alanlarında dini simgelerin varlığında bir artış tespit edildi. Bu, bazı kesimler tarafından uzun yıllar süren İslam’dan uzaklaştırma politikalarından bir uyanış olarak tanımlansa da bazı kesimler zaten hem siyaseten hem de laiklik açısından kırılgan olan devlete karşı artan bir tehdit olarak tanımlanıyor. Nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ı Müslüman olan ülkede, dini özgürlükleri koruyan, ayrımcılığı ve nefret suçlarını engellemeyi amaçlayan bir dizi yasa yürürlükte. Buna rağmen uygulamada yasanın yorumlanmasından kaynaklanan farklılıkların da etkisiyle yaşanan eksiklikler bu suçları işleyenlerin cezalandırılmasını engel olabiliyor.
Ülkede, İslamofobi’nin dışavurumunu gösteren örnekler yaşandı. Örneklerden birinde, 2 Temmuz 2015’te sabah namazında Sultan Süleyman Camii’nin kapısına gelen bir grup, “Türkler içeride misiniz?” diye bağırdı. (Not: Özellikle radikal Sırplar Boşnakları, “Türk olarak niteliyor). Diğer bir örnek de, yine aynı yılın Ocak ayında bir kamu binasının duvarına, “Kim Türklerin kanını içme konusunda daha hızlı ve çevik olacak?” yazısının yazılması oldu.
Müslüman çalışanlara ve öğrencilere Cuma namazı kılma konusunda esneklik sağlanmaması da ülkede İslamofobi ile ilgili veriler arasında kabul ediliyor.
İTALYA
Başörtüsü, çarşaf ya da peçe kullanan kadınlara karşı ayrımcılık endişe veriyor
İtalya’da, Müslümanlara yönelik tavrı belirleyen en önemli etken, toplumda giderek azaldığı belirtilen “kendini güvende hissetme” durumu. Radikal Müslümanların özellikle Paris saldırılarından sonra bir tehdit unsuru olarak görülmesinin sebeplerinden biri olarak ise, bu dönemde medyanın kullandığı dil gösteriliyor. Müslümanlar da kendilerini güvende hissetmiyor.
İtalya’da, 2015 yılında İslâm, sadece “terörist saldırılar” nedeniyle değil, Müslüman kesimin ibâdetlerini yerine getirebilecekleri bir ibâdethâne inşâ etme talebi nedeniyle de tartışıldı. Ülkenin Lombardy bölgesi yönetiminin ibadethâne inşaatını zorlaştıran bir düzenlemeye gitmesi, bu tartışmaları alevlendiren unsur oldu. Ülkenin kuzeyinde yer alan başka belediyelerde de benzer tartışmalar yaşandı.
İtalyan Hükümeti bu yasayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. İtalya’da başörtüsü, çarşaf ya da peçe kullanan kadınlara karşı ayrımcılık ise endişe verici boyutta olarak tanımlanıyor.
SIRBİSTAN
“Müslümanlar agresif ve kana susamış” pankartları
Sırbistan’da, Yugoslavya iç savaşının üzerinden geçen 20 yılda Avrupa Birliği’ne entegrasyon süreci ile birlikte daha önce sık sık yaşanan İslâm karşıtı olaylar kısmen azaldı. Ancak bu sorun yaşanmadığı anlamına gelmiyor. İslamofobi hâlâ Sırbistan’ın çözmesi gereken bir sorun.
Eğitim, Sırbistan’da ayrımcılık açısından en kritik alan olarak tanımlanıyor. Burada öne çıkan alt başlık ise devlet tarafından basılan tarih kitapları. Bu kitaplarda iç savaş, Hırvatistan’dan farklı olarak ağırlıkla dini boyutuyla anlatılıyor. Aradan geçen yıllara rağmen hâlen iç savaşın etkilerini atlatamayan ülkede Srebrenitza Katliamı ile ilgili tartışmalar da geniş kesimler tarafından olmasa da ayrımcılıkla ilgili söylemleri beraberinde getiriyor.
Sırbistan’da futbol ve aşırı şiddet arasında da bir bağlantı var. 2015 yılında Rad Futbol Kulübü taraftarlarının “Savaş çıkacak” pankartı açması, ardından da Arnavutluk, Kosova ve Türkiye bayraklarını yakması buna bir örnek olarak gösteriliyor. 15 Kasım’da Belgrad’da dağıtılan “Müslümanlar agresif ve kana susamış” yazan broşürler de nefret söyleminin örnekleri arasında.
KOSOVA
Bağımsızlığın ilânından bu yana süren “başörtüsü” tartışması
Nüfusun çoğunluğu Müslüman da olsa Kosova’da da İslamofobi kaynaklı olaylar yaşandığı tespit edildi. Burada da İslamofobi’yi körükleyen unsurlardan biri Suriye’deki iç savaş. Suriye’deki radikal gruplara katılmak üzere ülkeden ayrılanlar olduğunun tespit edilmesi üzerine yapılan bazı operasyonlar ülkede tartışmaları da beraberinde getirdi.
Ülkede bağımsızlığın ilânından bu yana süren bir “başörtüsü” tartışması da var. Ülkede başörtüsü radikalleşmenin en önemli göstergelerinden biri kabul ediliyor. Son dönemde erkeklerin sakal bırakması, pantolonlarını kısaltması ve kadınların peçe takması da başörtüsü ile birlikte tartışılan konular arasına girdi.
MAKEDONYA
En büyük ayrımcılığa uğrayanlar Müslümanlar
Makedonya sadece İslamofobi’nin değil, yabancı düşmanlığının da yaygın olduğu bir ülke. Ortodoks Hristiyan olarak tanımlanan Makedonlara göre, Arnavutlar, Müslümanlar, farklı ten rengi olanlar ve homoseksüeller “öteki” olarak tanımlanıyor. Ancak, tüm bu gruplar içinde ülkede toplumsal olarak en büyük ayrımcılığa maruz kalanlar Müslümanlar.
Paris saldırıları sosyal medya ve ülke basınında İslamofobi dilini kuvvetlendirdi. Mülteci krizi de Makedonya toplumu açısından hem yabancı düşmanlığı hem de İslam karşıtlığını daha da net bir şekilde ortaya çıkaran net bir faktör oldu.
6 Kasım 2015’te Kriva Palanka’da bir mescidin yağmalanması ise ülkedeki İslamofobi’yi en net ortaya koyan olay olarak tanımlanıyor. Kriva Palanka Belediye Başkanı, olayların ardından bölgede yaşayanların çoğunluğu Ortodoks olduğu için mescidin yeniden inşa edilmeyeceğini açıkladı. Mescide zarar verenler teşhis edilemedi.
ARNAVUTLUK
Camide dua eden futbolcuya tepki var, kilisede dua eden teknik direktöre tepki yok
İslamofobi, 1 milyon 670 bin Müslüman’ın yaşadığı Arnavutluk’ta henüz erken bir fazda olarak tanımlanıyor. Buna rağmen bazı durumlarda kendisini çok güçlü gösterebiliyor. Uluslararası alandaki bazı gelişmeler, örneğin Fransa’daki Charlie Hebdo saldırısı, ya da benzer saldırılar, Arnavutluk’taki İslamofobik hareketleri motive ediyor. Son 3 yılda Suriye’deki iç savaşa katılan “Arnavutlar”, ülkede hem yönetimde hem de yabancı şirketlerde bir endişe yarattı. Arnavutların Suriye'de IŞİD’e katılımına ilişkin tespitler ülkede dokuz imamın tutuklanmasını da beraberinde getirdi. Bu isimlerin yargılanma süreci ülkede başka tartışmalara yol açtı.
Özellikle Paris saldırılarından sonra ülkede, “Tüm Müslümanları, özellikle de Arnavut Müslümanları olanlardan dolayı özür dilemeye çağıran” yayınlar yapıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Arnavutluk ziyareti de bu tartışmaları körükleyen gelişmelerden biri oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Arnavutluk Cumhurbaşkanı Bujar Nishani’nin ülkenin başkentinde bir caminin temel atma törenine katılması İslamofobik tepkilere neden oldu.
Arnavutluk-Ermenistan maçı öncesi bazı Arnavut futbolcuların bir camiye gidip dua etmesi de sosyal medyada tepkilere sebep oldu. Futbolcuların fotoğrafları sosyal medyada öfke dolu mesajlarla paylaşıldı. Milli Takım’ın teknik direktörünün kiliseye gidip dua etmesi ise gündeme dahi gelmedi. Tüm bunlara rağmen Arnavutluk’ta istihdam alanında Müslümanlara yönelik bir ayrım söz konusu değil.
İSPANYA
Cami ve mezarlık yapımına engel
İspanya’da Charlie Hebdo saldırısının ardından Başkan Rajoy, ülkesinde İslamofobi yaşanacağına inanmadığını söyledi. Ancak yıl boyunca İslamofobik saldırılar önceki yıla göre dört katı oranında arttı.
İspanya’da ırkçı ve İslamofobik söylemler kullanan siyasi partilere destek çok düşük. Ülkenin en önemli iç sorunu olan Katalonya ise bu kapsamın dışında. Bu bölgede kutuplaştırıcı etkisi olan söylemlerin İslamofobi dışında başka boyutları da var.
İspanya İslâmi Topluluklar Birliği’ne göre ülkede yerel yönetimler Müslümanların cami ve mezarlık inşa etmeleri önünde engeller çıkarıyor. Ülkenin genelinde ama özellikle Katalonya’da çoğunlukla uzun süren bürokratik işlemler sonucunda cami ve mezarlık izni çıksa bile bunlar ancak şehir dışında ulaşım açısından zor noktalarda yapılabiliyor. Mezarlıklar konusundaki en önemli problem, Müslümanlıkta “Cenazelerin bir tabut olmadan direkt toprağa verilmesi” konusundaki yasal kısıtlamalar olarak tanımlanıyor.
28 Kasım itibarıyla, 68 kişi “Cihatçı terörist” olarak suçlanıp tutuklandı. İspanya’da tüm Avrupa’nın yaşadığı mülteci krizi de beraberinde getirdiği endişeler ile birlikte İslamofobi’yi körükleyen bir unsur.
YUNANİSTAN
Fransa’daki saldırılar, İslamofobiyi körükledi
Aşırı sağ partilerin sık sık kullandığı İslamofobik söylemler Yunanistan’da 2015 yılında üç temel başlıkta tartışıldı. Bunlardan birincisi, Atina’da inşa edilmesi istenen câmi. İnşaat ile ilgili problem 1970’li yıllara dayanıyor. Atina’da bir cami bulunmadığı için Müslümanlar kendi açtıkları ibadethanelerde ibâdet ediyor. 2015 yılında Hükümet, caminin yapımına devam etme kararı aldı ve bazı teknik düzenlemelere ilişkin yasa tasarısını parlamento gündemine getirdi. Aşırı sağcı Altın Şafak Partisi, “Minarelerden yükselecek müezzin sesinin Yunanistan’ı İslâmileştireceğini” iddia etti. Parlamento bazı tepkilere rağmen tasarıyı kabul etti, ancak cami inşaatı henüz başlamadı.
İkinci olay ise mülteci krizi. Türkiye’den Avrupa’ya ulaşmak isteyen mültecilerin birinci durağı olan Yunanistan’da, özellikle radikal sağ partiler mülteci krizini, İslâm karşıtı politikalarla birleştirerek seçim kampanyalarında propaganda malzemesi haline getirdi.
İslamofobi’yi körüklediği belirtilen bir diğer olay ise, tüm Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Fransa’daki saldırılar oldu.
Ülkede İslamofobi’nin gözle görüldüğü alan ise, hem yazılı, hem görsel, hem de sosyal medya. Özellikle Facebook’ta camii ve mülteciler ile ilgili “İslam Avrupa dışına”, “Hayır diyorsak bu hayır demektir. Atina’da camiye hayır.”, “Yunanların yerine Müslümanların gelmesine hayır” gibi söylemler kullanan ve çok sayıda takipçisi bulunan hesaplar var.