İşte o açıklama;
-Aşırı yağış olmuşsa devlet ne yapsın?
-Bizim dönemimizde kimseye dere yatağı verilmedi.
-Alt yapılar yetersiz değildir.
-Bu kadar öğrenci nerede kalacak?
-Dağda yaşayınız.
-Sokağa çıkmayınız.
DP-UBP hükümeti, Girne-Boğaz-Ağırdağ bölgelerindeki su baskınları nedeniyle, eleştirilere karşı alışık olduğumuz bu tür tepkileri yineleyecek mi? Yoksa iş cinayetlerinde, trafik cinayetlerinde olduğu gibi yaşananların doğal bir süreç olduğunu öne sürerek kaderciliğe mi soyunacak?
Daha fazla oy, daha fazla kar ve daha fazla inşaat zihniyetiyle ‘burası turizm kentidir, yatırımın önünü açmalıyız’ diyerek kentlerimiz yaşanmaz bir felakete doğru sürükleniyor.
Su baskınları, plansız ve aşırı yapılanma, alt yapı yetersizliği, dere yataklarına müdahale ve dolayısıyla suyun doğal akışını engellemekten meydana gelir.
Plansızlık kader değil, aksine bundan çıkar sağlayacak olanların halka karşı kurnazca kullandığı bir taktiktir.
Plan ise, uzun vadede halkın sosyal, ekonomik, kültürel ihityaçları gözetilerek, yine sadece insan türünün egemen olduğu değil, doğanın egemenliğinde tüm canlıların birlikte yaşadığı bir çevrenin tasarlanmasıdır.
Plan ile plansızlık arasındaki fark yaşam ve ölüm arasındaki kadar keskindir.
Kentlerimizi nefes alınamaz bir hale getirenler, bize betondan bir çevre reva görenler hesap vermelidir. Bizler ise doğamıza ve kentlerimize saldıran bu anlayışa karşı kolektif mücadelemizi yükseltmeliyiz.
Bağımsızlık Yolu Kent ve Trafik Komitesi