“Erişti nev-bahar eyyamı, açıldı gül-i gülşen
Çerağan vakti geldi lalezarın didesi ruşen
Çemenler döndü ruy-i yare rengi lale vu gülden
Çerağan vakti geldi lalezarın didesi ruşen (*)
Her karış toprağında doğanın eşsiz güzelliğini ve tarihi barındıran, yürekleri ilhamla coşturan efsunlu şehir!
Şiirlere, şarkılara ilham olmuş sevdalı şehir! Bu yıl da bahara eriştin ve yine büyüledin lalenle, sümbülünle ama ille de erguvanınla.
Kıbrıs’ta çok kısa süren bahar; yerini uzun sürecek yaza ve sıcaklara bırakırken İstanbul’da Nisan ve Mayıs’ta en şaşaalı dönemini yaşar. Aylarca özlemi çekilen; ısıtan ama yakmayan güneş, rengârenk çiçeklerle doğa; adeta bayramlık elbiselerini giyinmiş bir çocuk gibi coşku ve sevinç sunar gönüllere. Havanın ve doğanın güzelliği; uzun süren karanlık bir kışın ardından edata sokaklara, parklara, piknik alanlarına ve bahçelere çağırır İstanbul insanını. “Bahar oldu güzel evde durulmaz, bu mevsimde çemenzare doyulmaz” şarkısı dökülür dudaklardan bu mevsimde.
Baharın ilk müjdecileri laleler, sümbüller ve hercai menekşeler caddelerde, parklarda olanca zarafetleriyle endam eylerler Nisan, Mayıs aylarında. Onlar solmaya yüz tutarken erguvanlar baharı süslemeye devam edercesine nöbeti devralırlar. Daha sonra leylaklar, filbahriler ve mor salkımlar da katılır baharın ılık nefesine olanca güzellik ve rayihaları ile. Mor salkımlar, beyaz ve sarı renkleri de olmasına rağmen yine de bu isimle anılırlar ve sarmaşık özellikleriyle adeta bir sevgili gibi sarılırlar ağaçlara ve çiçeklere. Derken; manolyalar ak pak Osmanlı kadınlarını anımsatarak salınmaya başlar yalı ve saray bahçelerinde. Baharın rengine bir de kış uykusundan uyanan kuşlar eşlik edince tamamlanır İstanbul. Pavlonyalar,çaylaklar ve bülbüller.. Ya martılar! Onlar her mevsimde İstanbul’un süsü ama şimdilerde onlar da daha bir coşkulu.
Martılarla dost olmamak mümkün mü? Sabahın erken saatlerinde bir yakadan ötekine geçen bir vapurdan seyretmeli martıları. Vapura binerken iki simit almayı da unutmamalı. Biri size, ikincisi martılara… Vefalıdır martılar. Karınları doyunca muhteşem bir dans şovu yaparlar huzurunuzda. Boğazdan süzülüp Sarayburnu’nda konaklayan martıları orada bıraktıktan sonra dalmalı şehrin derinliklerine.Bir ömür gezilse bitmeyen bir İstanbul’un nerelerini anlatmalı?. Sarayburnu’na en yakın yer olan Sultanahmet’e varınca Ayasofya’nın kızıllığı ve yıllara meydan okumuş çınarlarla karşılanmak, İstanbul’u kucaklamak gibi bir şey. Yine de tüm çeşitliliğine rağmen İstanbul’da baharın rengi erguvandır.
Erguvan, Kıbrıs’ta nadir görünen bir süs ağacı. Baklagiller familyasından, boyu en çok on metreye ulaşabilen çalı türü bir ağaççık. Mora çalan pembe renkli öbek öbek çiçekleri ile yeşil yapraklarını adeta saklayan; Türkiye’nin beş şehrine ama ille de İstanbul’a simge olmuş bir çiçek. Nisan ayının ortalarında tomurcuklanan ağaç önce İzmit körfezinde çiçeklerini açmaya başlar ve sahil sahil, yalı yalı kuzeye ilerleyerek Nisan sonlarında İstanbul’da pembe gülümseyişlerle etrafa neşe saçar, gönülleri şenlendirir. Anadolu yakasında Fenerbahçe’den başlayıp sahil boylarında boy göstermeye devam eder. Diğer yakada Boğaziçi’ni çevreleyen Ortaköy, Bebek, Arnavutköy ve, Rumeli Hisarı’nda en yoğun şekilde görülür. Hristiyanlar erguvana ‘yahuda ağacı’ da derler. Rivayete göre İsa’nın aleyhine şahitlik yapan ve onun çarmıha gerilmesine sebep olan müridi Yahova, sonradan pişman olur ve kendini beyaz çiçekli bir ağaca asar. Ağaç utancından veya kandan kırmızı olur ve erguvan rengine bürünür. Bu yüzden Bizans ve Hristiyanlığın önemli bir imgesi olmuştur. Bizans imparatorları kıyafetlerinde bu rengi kullanmışlar ve mor renkli pelerinleriyle erguvana kutsal bir anlam yüklemişlerdi. 19. yy.la kadar yapılan ‘erguvan şenlikleri’ bugün yeniden canlandırılmaya çalışılmakta ve okullarda erguvan çevre ödülleri yarışmaları düzenlenmektedir.
Bu şehre alışmayagörsün insan. Onun yollarına düşmeden, kollarına atılmadan duramaz. Kızkulesine el sallamadan, Çamlıca’nın sarmaşık güllerini selamlamadan, Adalarda; çamların eski bir masalı anlatan uğultusunu dinlemeden yapamaz. Hele mevsim ilkbaharsa ve boğazın iki yakasını, pembe inciden bir gerdanlık gibi süsleyen erguvanlar kucak açmışsa!.
(*)Söz: Nedim beste: Arif Sami Toker