“Bak, terlik geliyor” cümlesinin yarattığı etkiyi, genç nesil bilmese de, benim kuşak iyi bilir.
Annelerin, en etkili silahıydı.
Bir anne , ayağına doğru eğilip; “Bak, terlik geliyor” dedi mi, çocuklar ya olduğu yere çakılır kalırdı, ya da çil yavrusu gibi dağılırdı.
Böylece anne de, amacına ulaşmış olurdu.
Aslında, o terlik ya hiç gelmezdi, ya da, geldiğinde yarattığı etki, gelebileceği korkusundan çok daha azdı.
Ama yine de korkulurdu.
Tıpkı, şu an terörün, Türkiye’de yarattığı korku gibi.
Halk, panik ve korku halinde.
Herkes, bir birine kuşku ile bakar hale geldi.
Neredeyse insanlar sosyal fobi yaşar hale geldi.
Kalabalığa girmekten, toplu taşıma araçlarına binmekten ve hatta duraklarda beklemekten bile korkar hale geldi.
Çocukları okula ya da işe giden anne ve babalar, çocukları eve dönene kadar ölüp, ölüp, diriliyorlar.
İnsanlar, yaşanan terör olaylarında ölenlerin, kendi ailelerinden olmayışına, ölenlerin sayısının az olmasına, sevinir hale geldi adeta.
Millet, kötünün iyisine, sevinir duruma getirildi.
Dolayısıyla, Terör de, amacına ulaşmış oluyor.
Çünkü amacı, korku ve kaygı ile, kaos yaratıp, isteklerini yaptırmaya çalışmaktır.
Ancak, devletin ve hükümetin görevi de, halkın güvenliğini sağlayıp, terörün amacına ulaşmasına engel olmaktır.
Elbette ki, halk korku ve endişe duymakta haklı.
Hangimiz, aynı korkuyu ve endişeyi taşımıyoruz ki?
Kıbrıs’ta yaşıyor olmamız bile bu kaygıyı taşımamıza engel değil.
Bir çoğumuzun, çocuğu ya da aile fertlerinden bazıları Türkiye’de.
Öyle bile olmasa, insanlık adına kaygı taşıyoruz.
Terörün, Kıbrıs’a uzanabileceği endişesi de cabası tabi ki.
Ancak korkunun ecele faydası yok.
O yüzden, etnik kökene, dile, dine, v.s bakmaksızın, teröre karşı birleşme zamanı.
Kutuplaşarak, ayrışarak, bir birimiz ile uğraşma günü değil.
Çünkü, terör, öldürdüklerini, dinine, diline, etnik kökenine göre ayrıştırmıyor.
Terör, sadece düştüğü yeri değil, hepimizi yakan bir ateş.
O yüzden de ancak hep birlikte olursak söndürebiliriz.
Tabi ki, biz halka da büyük görev düşüyor ancak, bu durumda, asıl büyük görev devletin ve hükümetin.
Öncelikle ilk görevleri, halkı yaşadığı korku psikolojisinden kurtarmak.
Bunun için de, bilgi akışının doğru ve güvenilir olması gerekir.
Örneğin, Alman Konsolosluğu, hafta sonu bombalı saldırı olacağına dair bir bilgi edindiklerini söyleyip, Türkiye’deki vatandaşlarını uyardı.
Buna karşılık İstanbul Valisi, “teyide muhtaç bir bilgi, itibar etmeyin” diyerek olayı hafife aldı ve ertesi gün bombalı saldırı oldu.
Ardından, bir sürü yerde bombalı saldırı olduğuna dair haberler yayılmaya başlandı ve halk panik ve korkuya sokuldu.
Her ne kadar Vali, başka bir saldırının olmadığını söylese de, halk, el yordamıyla söylenen bölgelerden haber almaya çalıştı.
Oysa, yetkili mercilerin yapacakları açıklamalara güven duyulabilse, bu korku da ortadan kalkacak.
Ayrıca, yetkililer, durumu halk ile şeffaf bir şekilde paylaşsa, terör amacına ulaşmayacak.
Misal, emniyet birimleri, aldıkları ihbarlar konusunda halkı bilgilendirip, uyarı yapsa, halk bu kadar korku ve panik yaşamayacak ve emniyet birimleri dışında gelecek olan haberlere itibar etmeyecek.
O yüzden, emniyet güçlerinin itibarı tekrar yükseltilmeli ve hakkaniyet duygusuyla atamalar yapılmalı.
Kaybedilen güvenin tekrar inşa edilmesi durumunda halk, polisle birlikte hareket ederek, terörle mücadele edecektir.
Tabi ki, bunun olması için, hükümetin bir stratejisinin ve planlarının olması gerekir.
Güvenini yitirmiş olan siyasiler ve bürokratlar istifa edip, yerine halk tarafından güven duyulan kişiler getirilmeli,
Hatta bu konuda, meclisteki tüm partiler, terörle mücadele için gölge bir kabine kurup, bir araya gelmeliler.
Böyle bir birliktelik, hem terörle mücadeleyi güçlendirecektir, hem de, partilerin, bu terör olaylarını, tek tek, kendi lehlerinde kullanmaları önlenmiş olacaktır.
Ne başkanlık, ne bölünme, ne iktidar sevdası ne de ayrışma için kullanılamayacaktır.
Madem ki, hepimiz, bu terörün, uluslar arası güçler, uyuşturucu ve silah tacirleri tarafından beslendiğini biliyoruz, o zaman, bu meseleyi, ulusal bir mesele sayıp, tek yürek olarak mücadele etmek de boynumuzun borcu.
Gerekirse, belli bir süre, olağan hal ilan edilip, terörün görünen yüzün çökertilmeli
Zira terörün hiçbir haklı gerekçesi olamaz ve terörle mücadele de, hiçbir manevi duyguya malzeme yapılamaz.