Balık ve tavuk olma çelişkisi

Oshan SABIRLI

Dün gözüm akvaryumdaki balıklara takıldı. Düşündüm de biz Kıbrıslı Türkler tıpkı akvaryumda yaşayan balıklar gibiyiz. Birkaç süslü taş, havamızı temizleyen filtre ve yemek saatlerimizde yemeklerimizi veren birileri var hayatımızda. Farkımız yok mu? Var elbet zaman zaman akvaryumun dışına çıkıp, yeniden dönüyoruz renkli taşlarımızın olduğu cam kafese. Oysa balıklar, kimi zamanlarda akvaryumlarında kendilerine atılan yemin unutulduğunu fark eder, birkaç gün ekstra daha yaşarlar, sahiplerinin insafına bulurlar kendilerini. Alternatifleri var mı? işte orası muamma. Zaman zaman daha güzel, zaman zaman daha az güzel balıkların bulunduğu bir ortamda hayat sürüp giderler. *** Stockholm sendromunun ne olduğunu duyduğumda çok etkilenmiştim. Korkunun ve endişenin bağımlılığa dönüşmesi psikoloji kitaplarına da girmiş durumda. Stokholm sendromu, rehinenin kendisini rehin alan kişiyle olan diyalog sürecindeki, duygusal sempati ve empati oluşması şeklinde tanımlanıyor. Bu psikolojik durumu anlatan literatür terimine isim vermiş. Psikiyatr Nils Bejerot tarafından adlandırılan sendrom, ismini 1973 yılında İsveç'in başkenti Stokholm'de yaşanan bir olaydan aldı. Banka soyguncusu tarafından, altı gün boyunca rehin tutulan bir kadın, soyguncuya duygusal olarak bağlanmış. Serbest kaldığında soyguncuyu savunmakla kalmamış, nişanlısını terk etmiş ve banka soyguncusunun hapisten çıkmasını beklemiş. Bu konu üzerine binlerce makale yazıldı. Şimdilerde ne soyguncuyu, ne bankayı, nede kadını kimse bilmiyor. Ama filmlere senaryo olan, romanlara konu olan bu olayın benzerlerini bizimde yaşadığımızı düşünüyoruz. Öte yandan bir başka hikaye beni en az Stockholm sendromu kadar şaşırtmıştı. Doğruluğunu bilmiyorum ama soğuk Moskova akşamlarından birinde Stalin'in çalışma odasında Komünist Parti ileri gelenleri ve Stalin'in yakın dostları bir deneye tanık olmuşlar. Stalin sormuş “Halkın yönetime boyun eğmesi, kayıtsız şartsız itaat etmesi için yöneticiler ne yapmalı?" Verilen cevapları beğenmeyen Stalin çevresindekilere seslenmiş "Çabuk bana bir tavuk getirin!" diye. Tavuk anında bulunmuş. Stalin hemen vakit kaybetmeden canlı canlı, herkesin gözleri önünde tavuğun tüylerini yolmaya başlamış. Tavuk can havli ile kaçmaya çalışmış ve sesi odada cıyak cıyak yankılanmış. Ardından Stalin tavuğu serbest bırakmış ve gülerek “izleyin bakalım nereye kaçacak şimdi” demiş. Bir sağa bir sola kaçan tavuk, o halde kendisine sığınacak bir yer bulamamış. Tavuk bu kez tüylerini tümü ile yolan Stalin’in dizlerinin dibine gelmiş. Stalin, tavuğa avucundan bir parça yem vermiş ve gece bitene kadar tavuk, Stalin'in peşini bırakmamış. Stalin’in yorumu  "Gördünüz mü? Halk dediğiniz topluluk bu tavuk gibidir. Tüylerini yolup al ve serbest bırak..."