29 Ekim 2019’da Geçitkale Havaalanı’nda saat 12.27’de eğitim uçuşu yaptığı sırada, bilinmeyen bir nedenden dolayı uçağının düşmesi sonucu, hayatını feci şekilde kaybeden eşim Serkan Özcezarlı ile ilgili, bazı konuları siz değerli basın mensupları ile paylaşmak istiyorum.
Kazanın oluş şekli hâlâ sır. En geç bir yıl içerisinde hazırlanacak olan ‘Kaza Kırım Raporunun’ sonucunu hâlâ beklemekteyiz. Ya rapor gerçekten tamamlanmadı ya da bizimle paylaşılmıyor.
Serkan Özcezarlı, kayıt altında olmayan uçuşlarının dışında, 3000 saatten fazla kayıtlı uçuş tecrübesine sahip 21 yıllık deneyimli bir pilottu.
“Onunla ölüme giderim” diyecek kadar güvendiği can dostu ayrıca 2002’den bu yana öğrencisi olan Hakan Çetinkaya ise; 7 yıllık Öğretmen Pilot olup 1800 saat kayıtlı uçuşu tecrübesine sahipti.
Bu iki dost 2003 yılından bu yana, her yılın farklı aylarında birlikte uçuş yaparak tecrübelerine bir yenisini daha katarlardı.
On altı yıl, birbirlerinin hareketlerini ve düşüncelerini okuyan iki tecrübeli pilot. Şimdi ne oldu da böylesine garip bir kazada hayatlarını kaybetmişlerdi? Bu durum sadece bizi değil, onları tanıyan havacılık camiasını da şoke etti.
Devletinin bazı resmi tatil günlerinde Serkan ve yetiştirdiği aynı zamanda federasyon çalışanı olan pilotlar mesai yapardı. Bir diğeri ise; Hava Federasyonu’nun işleri arasına giren “dışardan gelen öğrencilerin yetiştirilmesi, reklam uçuşları, meraklısına Ada turu” yapılırken resmi tatil veya hafta sonu gözetilmezdi.
Bu konuda ayrıntılı bilgi almak isterseniz yetkili kişilerle görüşüp teyit edebilirsiniz.
29 Ekim resmi tatil gününden bir gün önce:
Çekimleri ülkemizde gerçekleşen “Müstakbel Damat”ın bir bölümü Geçitkale Havaalanı’nda yapılmaktaydı. Serkan Özcezarlı bu sinema filminde küçük bir rol alırken aynı zamanda Federasyona ait uçak ile dublörlük yapıyordu.
Onu aradığımda saat 21.50 idi. İşini henüz bitirmiş, akşam yemeği için, İskele’deki bir hotelde kalan Hakan Çetinkaya ile sözleşmişti. Vakit geçti, yemekten sonra daha bir geç olacağından ona, İskele’deki evimizde kalmasını önerdim.
Hakan Çetinkaya, iki gün önce eğitim alacağı ‘Ultralayıt’ı görmek için Ada’ya gelmişti.
Bir hafta önceydi…
İkisinin Whatsapp’taki görüntülü sohbetlerine kulak misafiri olmuştum. Serkan, film çekimlerinden dolayı yoğun olduğunu, istedikleri gibi uçuş yapamayacaklarını ısrarla anlatsa da! Hakan, eczanedeki işlerin ve Kanada’daki hotelin yoğunluğundan bahsedip, bu haftanın onun için kaçırılmaz bir fırsat olduğunu söylüyordu.
Sabah 10.00 sularıydı.
İlk önce Serkan ve Federasyon çalışanlarından Pilot Ahmet, ardından Belçikalı Pilot Peter, bir saat sonra ise Hakan Çetinkaya ile Kanadalı arkadaşı giriş yapmıştı Geçitkale Havaalanı’na. Daha sonraları, kim olduğunu hâlâ bilmediğim bir adam ve Serkan’ın öğrencisi olan göz doktoru.
Doktor; Serkan’ın uçuşa çıkmadan, yaklaşık bir saat uçağı titizlikle kontrol ettikten sonra, ona veda edip Hakan ile birlikte uçuşa çıktığını anlatmıştı bizlere.
Ercan Kule’den gerekli izinleri alan iki dost, son uçuşları olduğunu bilmeden, gökyüzünde süzülmeye başladılar. Her öğrenciye yapılan tanıtım uçuşu, aslında ilk dersin başlangıcıydı.
Yaptıkları ‘TouchandGo’ yani ‘dokun ve devam et’. Bu arada Hakan’ın birlikte geldiği Kanadalı arkadaşı onların uçuşlarını görüntülüyor, hatıra resimleri çekiyordu.
Sonrasında ne olduysa oldu ve yaklaşık 27 dakika havada kalan uçak, bilinmeyen bir nedenden dolayı düştü ve akabinde yanmaya başladı. Uçak ve pilotlar alevler içindeydi. Geçitkale Havaalanı’nda, itfaiyenin bulunmamasından dolayı onlara ilk müdahale Pilot Ahmet tarafından yangın tüpleri ile yapıldı. Bilmem kaç dakika sonra Geçitkale köyünden gelen itfaiye ekipleri olayı kontrol altına alsa da, geriye pek bir şey kalmamıştı. ‘İki Can Dost’ feci şekilde yanmış, küçük siyah bir çöp torbasına dönüşmüştü.
Peki sonra ne oldu?
Kazanın haberi 15 dakika sonra internete düştü. Yetmedi! Öldüklerine dair kesinlik kazandı.
Sorarım sizlere? Bu tarz haberler an itibarıyla mı verilir? Yok mudur bir usulü adabı?
Uçak 12.27’de düşmüştü. Ben 12.29’da ona ‘tamam mısın?’ diye mesaj attığımda evimizdeydim. 20 dakika sonra telefoniyen öğrendim. 15 dakika sonra ise; çocuklarım haberi internette gördü. Gerisini siz düşünün artık.
Bir baba ki! Ana gibi, yar gibi, dağ gibi, yanmış ufacık olmuştu.
Ya Hakan Çetinkaya’nın eşi? 6 ve 15 yaşındaki çocukları, İnternette gördükleri haber karşısında nasıl bir tepki göstermişlerdi acaba? Empati kurmak ister misiniz?
Yarım saat sonra Geçitkale Havaalanı’ndayım.
Ülkemiz, sıra dışı bir haberle çalkalanmaya başladığından, basın her yerdeydi. Arabadan inip havaalanının demir kapısına dayandım. Kapı kilitlenmişti. Sakince içeriye girmek istediğimi söyledim. İzin vermediler. Olduğum yere çöktüm. İçimde sessiz çığlıklar. Beklemeye başladım. Tutuktum. Ne yapacağımı nasıl davranacağımı bilmiyordum. Serkan hayatımdan bu şekilde çıkıp gidemezdi… Onu görme, dokunma, koklama arzusu içinde kıvranırken “Başın sağ olsun” kelimeleri ile boğuluyordum. Öldüğüne zorla inandırmaya çalışıyorlardı beni. Ağlamak nasıl bir duyguydu? Unutmuşum. Bir kez daha polis arkadaşlara kapıyı açmaları için yalvardım. Tek kelime etmeden yüzüme baktılar. Daha sonra öğrenecektim, kocamın görülecek, dokunacak, koklanacak bir yanı kalmadığını…
Çok geçmeden bazı Bakanlar ve Milletvekilleri geldiler. Basın önlerini kesip açıklama yapmalarını istedi.
Bir Bakanımız; Havanın günlük güneşlik olduğunu, hava ile ilgili birşey olamayacağını dile getirirken benim aklıma Serkan’ın sözleri düştü. ‘Yeryüzünde durgun olan havanın gökyüzünde değişken olup tehlikeli türbülanslara yol açabildiği’
İki gün sonra…
Serkan Özcezarlı’nınnaaşı Türk Bayrağına sarılıp Geçitkale Havaalanı’na getirilip Devlet Töreni yapıldı. Törende, aile dostlarımızın yanı sıra, Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Elçisi, Güvenlik Kuvvetleri Komutanı, Hava Kuvvetleri, Kara kuvvetleri, Bakanlar, Milletvekilleri, Sanatçılar yer aldı. Ben, bu kadar üst düzey askerimizi, bir arada hiç görmemiştim. Ama şaşırmadım. Çünkü Serkan, işi gereği Komutanlar ile yakındı ve onlar tarafından sevilip sayılırdı.
Tören sırasında konuşmacı olarak yer alanlar; Kıbrıs Türk Havacılığına uzun yıllar önemli katkılarda bulunan, sıkıntılarına ve imkansızlıklarına rağmen, işini özveriyle yapıp bayrağımızı göklerde dalgalandıran bu kardeşimizin KKTC devleti için büyük bir kayıp olduğunu söylerken, sözlerini ‘Bizim görevimiz devlet olarak onun adını yaşatmak ve ailesine sahip çıkmaktır’ diye bitirmişlerdi.
Tören sonrasında yanıma, Devletin üst düzeyindeki bir Zat’ın Halka İlişkilerden Sorumlusu olduğunu söyleyen bir hanımefendi geldi; ‘uygun bir zamanda yanına gitmemi ayrıca çocukların eğitimini üstleneceklerini’ söyledi.
Yaklaşık bir buçuk ay sonra bu hanımefendinin yanına gittim. Sonuç laf salatası.
Bu beklenmedik durum karşında üzülsem de, kendimi bırakmadım. Üzüntü zaman kaybıdır. Benim bir an önce çocuklarımın üniversitesini garantilemem lazımdı.
Üç buçuk ay sonra, özel bir sigorta şirketi olan ‘Dağlı Sigorta’nın sahibi Ersan Dağlı sorumluluklarını yerine getirdi. Ve ‘Pilot’un ölümü halinde, ailesine ödenmek üzere yapılan ‘komik miktardaki’ Hayat Sigortası Poliçesinin’ karşılığını bir tamam ödedi.
Uçak ve uçağın içindeki iki koltuk ise ‘Kıbrıs Sigorta’ tarafından sigortalanmış ve yine ölümleri halinde ailelerine ödenmesi gereken miktar belirlenmişti. Lakin Kıbrıs Sigorta yetkilileri itiraz etti. Sebep olarak; Federasyon yetkililerinin yanlış bilgi vermesi neticesinde kesilen yanlış poliçe gösterilmekteydi.
Bilindiği üzere acının tarifi yok. Daha fazla canımız yanmasın diye olayı saygı çerçevesinde kendimce çözmeye çalıştım.
Kimseden bir şey istemiyordum. Tek derdim, hakkımız olan meblağın tarafımıza ödenmesiydi. Bilindiği üzere Kıbrıs Sigorta özel bir sigorta şirketi değildir. O yüzden Devlet kapısını çalmaya en alttan başladım…
Sn.Müsteşarımızı yanına gidip, konu ile ilgili detaylı açıklama yapıp yardımcı olmasını rica ettim. Sonuç yok…
Bir buçuk ay sonra yine aynı Müsteşarımızın yanına gidip tekrar anlatım. Sonuç yok.
Üç ay sonra Onun üst’üne gittim. Sağ olsunlar kabul ettiler. Bıkmadan usanmadan yeniden anlattım. Anlattıklarım mantıklı mı gelmişti yoksa şahsıma görsel güzellik mi sunmaktı? Bilmiyorum.
An itibarıyla Kıbrıs Sigorta’nın Genel Müdürü’nü arayıp, Yönetim kurulunun toplanmasını ve poliçede geçen miktarın tarafıma ödemesi konusunda talimat verdiler. Sonuç yok…
İki ay sonra…
Aynı kişiye, kısacık bir yazı yazıp hatırlatma yaptım ardından S.Özcezarlı’nın Türk bayrağına sarılıp Devlet töreni yapılması, toprağa verildikten sonra ise, Bayrağın ailesine teslim edilmesine rağmen neden ‘Şehitlik’ makamına laik görülmemesi hususunda bilgi istedim. Cevabım üç saat sonra ‘O Kişinin’ danışmanıtarafından telefoniyen geldi.
Bahsi geçen konuların araştırılıp, tarafıma dönüleceği konusunda kendilerine bir hafta fırsat vermemi istedi. Sonuç yok.
Bir ay sonra.
Danışmanın olduğu yere baskın yaparak onu buldum. Yeniden, yeniden anlattım. Zavallı adam öylesine yabancıydı ki her şeye! Kendimi bir kenara koyup haline acıdım. Tam kapıdan çıkmak üzereydim ki, eşimin adının, bir yerlere verilip verilmeyeceğini öğrenmek istedim. Bana ‘Acele ettiğimi, on yıldır sırada bekleyenlerin olduğunu’ söyledi.
Ertesi günü ‘O Kişinin’ eşini ziyaret ettim. Bir umut. Lakin bir dokunup bin ah işittim. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali rolümü çaldı. Anladım ki, yanlış zamanda yanlış yerdeydim. Koltuk savaşlarının tam gaz ilerlediği bir dönemde kim bakardı ki yüzüme?
29 Ekim günü Geçitkale Havaalanı’nın demir kapısının önünde boy gösteren Zat’lar! Günü kurtarmak için yaptığınız açıklamalar ve verdiğiniz sözler, balon misali söndü. Biz hâlâ buradayız. Siz neredesiniz?
Spor Dairesi’ne bağlı olup atamaları Başbakanlık tarafında yapılan Hava Sporları Federasyonu’nda, daha çok kendi imkanları ile tecrübelerini artıran, KKTC’nin ve Türkiye’nin Bayrağını Avrupa ülkelerinde dalgalandıran, girdiği yarışmalarla birincilikler kazandıran ve KKTC’nin ilk ve tek Öğretmen Pilotu olan Serkan Özcezarlı’ya “Şehitlik” makamının layık görülmemesini saygı ile kınıyorum.
Siz/Sizler resmiyete dökmeseniz de O, KKTC’nin ilk Şehit Hava Pilot’udur. Bunu böyle bilin…
Serkan Özcezarlı yıllarca Türkiye’nin bir uçundan bir uçuna, İş adamlarının özel uçaklarını şahsen taşıdı. Ülkesinde, Türkiye’de Avrupa’da öğretmenlik yaptı. 2019’un ilk aylarında, yedi kişilik uçağı iki pilot arkadaşı ile birlikte Belçika’dan sorunsuz bir şekilde Ada’ya getirdi. Akabinde yine bir pilot arkadaşı ile Federasyona kiralanacak olan eğitim uçağını İtalya’dan getirdi.
Buna rağmen nasıl oluyor da, böylesine tecrübeli bir Öğretmen Pilot, her metrekaresini, havasını, avcunun içi gibi bildiği ayrıca askeri üst olduğundan dolayı güvenilir bir alan olan Geçitkale Havaalanı’nda düşüp hayatını kaybediyor?
Olayın tek gören tanığı olduğu söylenen ve onların uçuşları sırasında çekimler yapan Kanadalı arkadaşın ifadesi, neden alelacele alınıp, ertesi günü Ada dışına çıkmasına izin veriliyor?
Onun çektiği fotoğraf ve videolar neden biz ailesi ile paylaşılmıyor?
Serkan Özcezarlı’nın odasının hemen arkasında olan ve uçuş pistini net bir şekilde gösteren kamera kayıtlarının çözülememesi?
Hakan Çetinkaya’nın kaskının üzerine monte edilmiş gobrokamerası’nın açılmaması?
Serkan’ın öldükten dakikalar sonra bile çalan, ardından meşgule düşen telefonun akıbeti?
Neden kimse bize açıklama yapmıyor?
Yıllarca ülkesi için fedakarlık yapan bu adam, arkasında sayısız sorular bırakarak gitti. Ama bitmedi. Onu hak ettiği konuma taşımak için bu günden sonra mücadelemi daha yüksek sesle gündeme taşıyacağım. Yakın zamanda yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden dolayı isim kullanmadım. ‘Onlar’ beni yaklaşık bir yıl boyunca yalanlarıyla rencide edip oyaladı lakin ben onlar gibi olmayacağım.
Sözüm ona “günü kurtarma cabasında olan siyasilere selam