Başımız sağ olmasın dik olsun…

Ayşegül Garabli

Bu gün yazı nasıl yazılır?

El nasıl varır yazmaya?

Nasıl anlatılır evlat acısı?

Ya da yazılacak ne avutur, evladını hiç yok yere toprağa veren ana babayı?

Hani hasta olsa, elden gelen her şey yapılsa da çare bulunamasa yine bir nebze kabullenilir.

Acıyı, özlemi, azaltmasa da kabullenilir, gidenin gidişi.

Ama ya başkalarının hatalarından dolayı kaybetmek?

Nasıl kabullenilir?

Sabahın köründe kalkıp, geleceği hakkında hayaller kurduğunuz, her anına özen gösterdiğiniz  en değerli varlığınızı hazırlayıp okula gönderiyorsunuz.

Ama  okuluna bile ulaşamadan, ülkeyi yönetmesi gerekenlerin sorumsuzluğu yüzünden, başka bir sorumsuz alıp götürüyor sizden en değerlinizi.

Hem de sonsuza kadar dönmemek üzere.

Neden?

Çünkü, yollar delik deşik ve trafiğe uygun değil.

Her gün aynı yolu kullanan binlerce ana, baba, bir gün bu yolların çocuklarına mezar olacağını hesaba katmadan, işe yetişme telaşında.

Memleketin dağlarını delik deşik eden firmalara ait ağır vasıtalar, günün her saatinde sorumsuzca yollarda.

Zaten bozuk olan yollar, bu araçlarla her gün daha kullanılmaz hale getiriliyor ama dikkate alan yok.

Tır, kamyon, mikser gibi tehlike saçan araçların kontrolleri yapılmıyor.

Altında ağır vasıta olan sürücü, kendisini trafiğin hakimi görüp, yasa kural dinlemiyor.

Ki, dinletmek isteyen yetkililer de yok ortada.

Kendi hayatını bile doğru idare edemeyecek yaşta, kanı deli akan kişilerin idaresine, tırlar, mikserler, kamyonlar veriliyor.

Bu kişilerin hız yaptıkları herkes tarafından bilindiği halde herhangi bir önlem alınmıyor ya da caydırıcı bir yaptırım uygulanmıyor.

Daha 4 ay önce koskoca bir beton mikserini devirdiğini sosyal medyada paylaşan kişi trafikten men edilmediği gibi, kullanımına tekrar tır gibi bir ağır vasıta veriliyor.

Gece yarılarına kadar sosyal medyadan içkili alem paylaşıp uykusuz kalan kişiler, sabahın köründe direksiyon başına geçiyor.

Trafiği ters yönden akan ülkeden özellikle Türkiye’den çalışmak için gelen kişilere, ülke trafiği dikkate alınmadan ağır vasıta teslim ediliyor.

Bunlar yetmiyor, bir de üstüne, ülke yönetenler (!), kendi ülke koşullarını düşünmeden,  saat uygulaması konusunda dünyadan kopuyor.

Daha güneş doğmadan, çocukları yollara döküyor.

Kaza olmasa hastalık, hastalık olmasa bir saldırıya ya da bir tacize, bir tecavüze, aday hale getiriyor.

Bütün bu olumsuzlukları, ben de dahil bir çok kişi yazdı, söyledi ve dikkat çekmek için dile getirdi.

Dikkate alınması için ille de bu cinayetin yaşanması mı gerekiyordu?

Toplum olarak ayağa kalkmak için, üç kişinin hayatını kaybedip, 7 kişinin yaşam mücadelesi vermesi ve onlarca çocuğun da yaralanması mı gerekiyordu?

Peki dikkate alınacak mı?

Kaç gün konuşulacak bu mevzu?

Ders çıkarılıp, bundan sonra insan hayatını olumsuz etkileyen her konuda önlem alınacak mı?

Kim, bu cinayetteki sorumluluğunu sorgulayıp, kendisindeki suçu görecek?

Ya da suçlu kim?

Trafikte ölüm yolu haline gelen yollardaki sorumluluğunu yerine getirmeyen karayolları mı?

Bu yollardan sorumlu Ulaştırma ve Bayındırlık Bakanlığı mı?

Ağır vasıtaları ve kullananları denetleyip, kontrol etmeyen trafik yetkililerimi?

Araç kullanmaya ehil olup olmadığına bakılmaksızın verilen ehliyetlerden dolayı, hem ehliyeti veren, hem de torpille ehliyet alanlar mı?

Rast gele çalışma izni dağıtan Çalışma Bakanı mı?

Çocukları daha güneş doğmadan yollara döken Milli Eğitim Bakanı mı?

Yoksa, bize reva görülen her tür olumsuzluğu ve sorumsuzluğu normalleştirip, içselleştirerek kabullenen bizler mi?

Aslında bu cinayetin failleri belli.

Ülke yönetme sorumluluğunu yerine getirmeyip, insanca yaşam koşulları sunmayan hükümet yetkilileri ve bu yetkilileri sorumluluklarını yerine getirmeye zorlamayan bizler.

Evet failler belli.

Meçhul olan ise, daha kaç cinayete tanıklık edeceğimiz.

O yüzden kimse, “Başımız sağ olsun” demesin.

Başımız, giden canlarımızın ardından sağ olmasın, kalan canlarımızı adam gibi yaşatmak için dik olsun.

Dik olsun ki, sadece gidenin mekanı değil, kalanların mekanları da cennet olsun.

Bu dünyada cehennemi yaşattıklarımıza, kendi ellerimizle gönderdiğimiz yerdeki mekanın cennet olmasını dilemek ne fayda.

Zira evlat acısının tarifi de yok, telafisi de.