Başka kadını seviyorsan …Bu mektubu yırt…

Mesut GÜNSEV

Bu gün şubatın biri.. Hem bu yıl 29 çekiyor..hani o gün doğanların doğum günlerini 4 yılda bir kutladıkları ve daha geç yaşlandıkları!!..şubatlardan .Şubat ayı aynı zamanda “sevgililer günü” nü de içinde barındığından bir nevi de” sevgi ayı”. İşte o yüzden bu ay bu sayfada yer olan öykülerimiz “aşk “ üzerine olacak…. Artık sevgililer günü mü, -bazılarına göre sevgililer günü olmaz bu sevgi günü olarak adlandırılmalı …bunun adı sevgi günü olmalı demelerine-..Bazılarının “bırakın yahu bu kapitalist güçlerin tüketimi hızlandırmak için pompaladığı yapay gündem demesini”…Biz gene Aziz Valentine saygımızdan ve sevgimizi göstermeye bir yeni bahane de oluşturduğundan “sevgililer gününe sahip çıkalım ..Varsa bir sevgiliniz ..Alın bir demet çiçek çiçekçiden veya toplayın bir yerlerden ..Verin gitsin ..Ne çıkar ..Gerçek sevgililer zaten genelde sanıldığı gibi “bir tek taş yüzük “ veya pahalı bir hediye beklemezler…küçük ama anlamlı bir armağan onları mutlu etmeye yetecektir. .Bir de benden bir tüyo…Üniversitelerde halkla ilişkiler okuturken ..sohbetlerde gençlerin ilginç soruları da olurdu. .Çokçası da “hocam insan aşık olduğunu nasıl anlar?” diye sorardı……Hemen yapıştırırdım cevabı:..”Birini kendinden ,daha fazla düşünmeye başladın mı..tamamdır..aşıksındır”…Test edildi onaylandı…Ardından yaşasaydı Türk şiirinin en önde gelen isimlerinden biri olacak olan Erenköy Şehidi Süleyman Uluçamgil’ in o aşığı en güzel anlatan dizelerini patlatırdım…”ben aşık olduğumda ,kollarımı adımlarıma göre sallamayı unutmuştum” diye..Rahmet ve selam olsun…. Bu haftaki öykü şubata ayına yakışacak, gene aşk üzerine . Aslında yılla,yıllar önce Manastıra gidişimin ana nedenlerinden biri asrın lideri kabul edilen Mustafa Kemal Atatürk’ün okuduğu okulu ve sınıfını ziyaret etmek,onun soluduğu havayı teneffüs etmek ve de o büyük aşkın… Manastırın zengin tüccarının güzel kızı Eleni ‘ye olan aşkın yaşandığı balkonlu evi görmek ve genç aşıklara bir selam durmaktı…Hani Atatürk ‘ün o çok sevdiği şarkılarda yer alan ”manastırın ortasında da var bir havuz “var ya..O havuz Eleni’nin balkonlu odasına bakıyordu ..Muhtemel ki Manastır Askeri İdadisinin genç ve yakışıklı öğrencisi Mustafa Kemal,havuzun kenarında oturuyor ve Eleni ‘nin balkona çıkmasını bekliyordu…Ben de oturdum …Atatürk’ün sevdiği gibi bir şekerli Türk kahvesi söyledim…ve bu kırık ama büyük aşkı andım…Geçenlerde internette Candan Ünal’ ın yazdığı satırlar ,hem bana bu anıları çağrıştırdı hem de bu haftanın da öyküsünü oluşturdu…Selam olsun bütün aşklara ..Gene de hiç sevmemiş olmaktansa ,sevmiş olup kaybetmekte güzeldir… Atatürk ve Eleni Karinte “Gündeme bomba gibi düşen bir kadın, Eleni Karinte’n ve büyük bir aşk hikayesi… Ana haber bültenlerinde, gazete manşetlerinde bir aşk mektubu hepimizin gözlerini yaşarttı. Atatürk’ün Makedonya’da öğrenci olduğu yıllarda aşık olduğu Eleni’nin cümleleri, çoğumuzun ilk aşkı mavi gözlü o büyük lidere yazılmıştı. Bir Rum işadamının kızı olan Eleni ve Mustafa Kemal, evlenmek istemişler ancak Zübeyde Hanım bu evliliğe karşı çıkmış. Eleni’nin babasının da onay vermediği bu aşk, maalesef mutlu sona ermemiş. Eleni babasının zoruyla kahya ile evlendirilmiş. Evlenselerdi ne olurdu, bir ulusun kaderi değişir miydi? Bunu bilemeyiz ama ilk aşkların çok değerli olduğunu ve unutulmadığını hepimiz biliriz. Bu yarım kalmış, yaşanılmamış ancak unutulmamış aşk hikayesi üzerine yorum yapmak gereksiz çünkü Atatürk’ü büyük bir tutkuyla seven Eleni’nin mektubu her şeyi anlatıyor: ”Çok seneler geçti, ben halen her gün senden haber bekliyorum. Herhangi bir zamanda mektubumu alırsan, beni hatırla. Kağıttaki gözyaşlarımı görebileceksin. Yıllar ve olaylar geçiyor, seninle ilgili çok şeyler konuşuluyor. Mektubumu okurken, başka kadını seviyorsan, mektubumu yırt. Döneceğini, beni unutmayacağını biliyorum. Babam vefat etti. Beni senden ayırdığından tam bir yıl geçti, beni eve kapattı ve bir ay çıkmama izin vermedi. Ağladım, biliyorum ki tüm kilitleri ve hapisleri boşuna harcadı. Beni evlendirecekleri adamı sadece bir kez gördüm ve kendisi bana onu sevebileceğimi söyledi. Ben kendisine, ‘Hayır, ben sadece ilk aşkımı seviyorum’ dedim. Babam beni hiç bir zaman affetmedi ve ben de kendisini affetmedim. O zamanlardaki gibi artık genç ve güzel değilim. Ebediyen seni seven ve seni bekleyen, Eleni Karinte’n.” Kader kimi zaman her şeyin önüne geçiyor. Ne garip değil mi? Koca bir önder, yeni bir devlet kurup, imparatorlukları yıkabiliyor, savaşlar kazanıp, bir milleti kurtarabiliyor da; bazen seven bir kalbi kurtarmaya gücü yetmiyor…..”