Her bayramda adettendir, herkes tanıdıklarının, eşinin, dostunun bayramını kutlar, hatta sokakta rastlarsa ve vesile olursa, tanımadığının veya tanıyıp da normal yaşamda pek muhabbeti olmadığı insanların da bayramını kutlar.
Ancak bizim memleket idare eden ya da ettiğini sanan siyasetçiler, parti merkezlerinde sadece “partililerinin” bayramını kutlar, nedense…
Bayramın hemen öncesinde, bir de birinci günü haber manşetlerine baktım, birkaç popüler internet haber sitesinde “Başbakan partililerle parti merkezinde bayramlaşacak” mealinde haberler çıkmış…
Ne güzel!
Peki, partili olmayıp da UBP’nin parti merkezine gitmek istemeyen vatandaşla Başbakan hangi şartlarda bayramlaşacak?
Zaten bu haberi okuyan doğrudan şunu düşünür; “Nasılsa Başbakan UBP’lilerin başbakanı, benim başbakanım değil, bayrama seyrana da partizanlık karıştırdıktan sonra da eksik olsun başbakanlığı da bayram kutlaması da…”
Aynı şey diğer partiler ve başkanları için de geçerli…
Parti merkezlerinde partilileriyle bayramlaşırlar, sıradan halk ise bu bayramlaşma fasıllarından dışlanmasa bile uygulanan prosedür gereği kendini manevi olarak dışlanmış, ötekileştirilmiş hisseder ve bayramlaşmaya filan gitmez, gitmediği gibi kalben de kendini ötekileştirir.
Siyasiler, eğer akıllarına gelirse, önce laf olsun torba dolsun, dostlar alışverişte görsün diye bir bayram kutlama mesajı yayınlarlar, sonra da esas kutlamaları kendi partilileriyle yaparlar.
Ne güzel bir manzara değil mi?
Bayramlarda bile karpuz gibi dilimlere bölünmüş, birbirinden farklılaşmış, birbirini ötekileştiren bir halk olduk ve inatla da bu durumu sürdürüyoruz.
Başbakan ve yardımcısı, hatta bütün siyasi parti başkanları da hep birlikte bir araya gelseler, büyük halk kitlelerini alabilecek bir etkinlik veya sosyal aktivite merkezinde tüm halka açık bir resepsiyon verseler ve tüm halkla bayramlaşsalardı, bir bayram gününde birlik, beraberlik mesajı verselerdi, tüm halkı hep birlikte kucaklasalardı, olmaz mıydı!
Bal gibi olurdu olmasına da, kimin aklına gelir ki!
Bizim siyasiler için varsa yoksa partizanlık ön plandadır, gerisi laftır.
Ne yazık ki bayramda bile devleti ve makamları ellerinde sadece partilileri için tuttuklarını göstermekten hiçbir çekinceleri yoktur.
İşin kötüsü, toplum da buna alışmıştır, hiçbir tepki göstermez.
Kendimi bildim bileli, en azından 40 senedir bu durum böyle süregelmektedir.
Üstelik de nesilden nesile devam etmekte, böylece hem partizanlık hem de toplum içindeki bölünme bayramlarda bile sağlamından pekiştirilmektedir.
Bu yapılanların bir tek anlamı vardır: Kıbrıs Türk siyaseti pervasızca çeteleşmiştir, tarikatlaşmıştır, devlet de gelen giden iktidarların çete ve tarikat yuvası olmuştur.
Sonra da, nasıl oldu da tüm maddi ve manevi değerlerimiz yerle bir oldu diye yakınır dururuz, siyasi çete ve siyasi tarikat düzeninden belki birgün biri çıkar da bizim adımıza elini taşın altına koyar da bizi kurtarır diye medet umarak yaşamaya devam ederiz...Çok bekleriz!
Umarım ki bu mesaj iyi anlaşılır ve bundan sonra gereği yapılır…