Sokakta yürürken, dostlarla buluştuğumda veya markette alışveriş yaparken herkesin sorduğu bir soru var. “Ne olacak bu müzakereler?” üstelik soranlar ekliyor, “sen gazetecisin bilin!”. Ben gazeteciyim ve şaşkınım. Liderlerin açıklamalarına, yapılan toplantılara, hatta bazı gazetelerin müzakere merceği ile sanki yarın referandum olacakmış gibi yaklaşımı beni şaşkına çeviriyor. Her ne kadar görüşmeler gizliden gizliye yürütülse de, haber kaynaklarımız, ara bölgede neler yaşandığını detayları ile bize anlatıyor. Bunun ötesinde, müzakerelerin ruhunu bilen bir kişinin, neler yaşandığını anlaması için, masada bulunmasına da gerek yok. Çözüm sürecini en çok destekleyen basın kuruluşlarından bir tanesinin yöneticilerindenim. Müzakere haberlerini, görüşmeleri ve özellikle dış dünyanın bakışını, desteğini yine detayları ile takip ediyorum. Bu güne kadar birçok uluslararası temsilci veya yetkili ile gerek burada, gerek Kıbrıs’ın güneyinde, gerek ABD’de gerekse Brüksel’de ciddi temaslarım oldu. Görüşme süreçlerini, referandum sürecini, liderler buluşmalarını defalarca izlemem nedeni ile, ortada hiçbir şeyin olmadığını gayet net söyleyebilirim. Üzülerek halka boşa umut pompalandığının altını çizmekte fayda var. Yaptığım “Off the Record” görüşmelerin tümü de ayni şeyi söylüyor. Yapılan açıklamalar, motivasyon denemeleri, ötesinde halka verilmek istenen ile uygulamadaki gerçekler tamamen birbiri ile alakasız şeyler. 2004 yılı denildiği zaman aklıma Eleferia Meydanı’nda yaşadığım iki farklı gece geliyor. Üstelik bir hafta ara ile yaşadığım o gecelerin mutsuzluğunu, yıllar temizleyemeyecek. 24 Nisan referandum gecesi ve 1 Mayıs’ta yani Kıbrıs’ın güneyinin AB’ye üye oluşunun gecesinde adres Elefteria idi. O Meydanda yüreğim dağladı. Bu iki farklı gecede orada olduğum saatler, Kıbrıs Türkü’nün yenilgilerine, kaybettikleri geçmişlerine ve ayni zamanda dışlanmışlıklarına bir örnekti. Aradan geçen tam 10 yılda, bir arpa boyu yol almadık. Ben bu geçen zamanda, daha da kelleştiğimi, saçlarımın beyazlaştığını, yürürken veya yokuş çıkarken daha da fazla yorulduğumu fark ettim. Ekonomik durumumun, 2004 yılına oranla, çok daha iyi olduğunu da savunamam. Ama çözüme olan ihtiyacı bugün, geçmişten çok daha fazla hissediyorum. İhtiyaç ortada ama “2 aya kadar çözeriz” , “çözüm ekimde”, “yeni yıla bu iş tamam” palavralarından vazgeçmek ciddi ciddi sürece odaklanmak gerek. *** Not: En basit bir sınır kapısını bile açmaktan aciz olan ve 5 ay boyunca müzakere eden liderler iki topluma nasıl 2 ayda her şeyi ile başarılı bir barış getirebilirmiş anlayamadım.