Bir Ara... 

Hare Ergen

Bazen ara vermek...
İsteyerek veya istemeyerek...
Yeniden gülüşlere, hüzünlere selam olsun...
Sanki bir uçurumun kenarında beklemek gibi...
Sanki hüzünlü bir gülüşü öpüp koklamak ve yeniden gülümseyeceğini düşlemek gibi...
Senin o çok özlediğim neyin varsa’larını... 
Seviyoruz hüzünleri, seviyoruz gülüşleri...
Ve seviyoruz özlemeyi...
Kavuşmayı...
Bir ara hissetmiştim seni...Dibi olmayan bir kuyuda...
Yok sanırım kuyuda olan bendim ama korkmuyordum. Bir ara seni görmüştüm de ondan korkmuyordum...Biliyorum. 
Sonraları o anı tekrar tekrar yaşadım. Her defasında farklı şekilde...Bazen ikimiz de dışarıdan bakıyorduk olanlara, sanki üçüncü bir göz gibi, bazen de ben bakıyordum hiç bir yaşam belirtisi olmayan insanlara...
Ve her defasında tünelin ucundaki ışığı gördüğümüzden hep bir sakinlik ve sessizlikle bakıyorduk olanlara...
Yarın belki yağmur yağar diyecektim ama vazgeçtim, sanırım uzun bir süre daha yağmur yağmayacak...Yine de belki deniz kenarına gideriz...Sen kahve yaparsın, ben de alaycı bakışlarımla seni izler, yine de çangar suyu olsa bile, kahveyi içermişim...Kahvenin insanı mest eden kokusunu içimize çekerken, nasıl da bir ömrü geçirmişiz, geçiriyoruz ve geçirecekmiyiz acaba diyerek düşüncelere dalalım ne dersin? Olur mu?
Bu defa en azından bir denesek, belki ben, sen demeden sadece biz olmayı...Belki güzel şeyler olur, bence gel sen yarın...
Bakarsın güneş içimizi ısıtırken, değişiklik olsun diye kahveleri ben yaparım...Hem öyle yağmur damlalarına bakarak değil, soğuk rüzgarlarda bile ikimiz de gönlümüzü sıcak tutarak, beraberce bir ömür geçirmeye hazır mıyız diye ona bakarız...Bir ara..Yani istersen...Sen de...Belki sen, belki ben demeden sadece ikimiz...Güzel şeyler olacak...
Bazen bazı şeyler raydan çıkabilir. Bir ara çıkabilir yani...Raydan çıkacak ki tekrar yoluna  girebilsin, hem belki de hiç ummadığın bir şekilde yoluna girer, sen de şaşırırsın, sevinirsin...Biliyorum...Hayatın bize tepside sunduğu akış içerisindeki olaylara tahammül etmek, sabır etmek zordur...Hatta zaman zaman fazla zorlayıcıdır da...
İşte böyle zamanlarda bir ara üşenmeden otur ve hatırla...
Seni en çok ne gülümsetir diye...
Ben bir ara çok yürüdüm ve yoruldum...
Buna rağmen sırf bu yüzden kısa adımlar atmıyorum.Yorulmak güzeldir tıpkı beklemek gibi, tıpkı özlemek gibi, tıpkı ağlamak gibi...
Mutlu olmak gibi bir derdim de yok. Bir ara çok okuyorduk her yerde mutlu olmanın sihirli yolları diye, binlerce yazı...
Halbuki kimse mutlu olmak zorunda değil, bu mutlu olmanın dayatması nedir ama? Ben anlamış değilim. Bence insan hiçbirşey yapmadan da mutlu olabilir.
Bir ara dün yolda giderken gülümsemiştim. Sadece bu bile beni mutlu etti.
İnsanlar ölüyor ve hep düşünüyorum ucunda ölüm olan bir yaşamı abartmasak, ne dersiniz?
Çok değil bundan kısa bir süre önceydi. 
Sitem ve kinayeli konuşanları,
Konuşurken bile varlıkları ile yorgunluk verenleri,
Öküz altında buzağı arayanları,
Önyargılı olup kendi doğrularını at gözlükleri ile savunanları,
Teker teker değil, bir defada süzgeçten gecirdim.
Çok değil, bundan kısa bir süre önce birara bunu da yaptım.
Yine bundan kısa bir süre önce artık hüzünlenmeyi değil, gülümsemeyi seçtim.
O günden sonra, bakıyorum bazen başkasının abartıp ağlayacağı bir olaya ben herşeye inat gülümseyip  “bu da geçer” diyebiliyorum...
Selam olsun yine hüzünlere, gülüşlere, öpüşlere...
Bazen ara vermek...İsteyerek veya istemeyerek...Sanki hüzünlü bir gülüşü öpüp koklamak ve yeniden gülümseyeceğini düşlemek gibi...
Senin o çok özlediğim neyin varsa’larını... 
Seviyoruz hüzünleri, seviyoruz gülüşleri...
Ve seviyoruz özlemeyi...Tekrar selam olsun...