“Kaçsam bırakıp, senden uzak yollara gitsem
Kalbim yanıyor ismini her kimden işitsem
Derdinle ufuklarda sönen gün gibi bitsem
Kalbim yanıyor ismini her kimden işitsem….”
Dışarıda her şeyi önüne katıp savuran şiddetli lodos, uzaklarda çalınan bir şarkıyı, uçuşan nağmelerle kulaklarıma taşırken ruhumu da şimdi çok uzaklarda kalmış bir şehre, çok gerilerde kalmış hatıralara götürdü. Yaşanan zaman kalan zamandan daha azsa anılar hayallerden daha fazla olur nedense. Uzun zamandır duymadığım bu şarkıyla müziğin nelere kadir olduğunu, bir melodinin insanı nasıl uçsuz bucaksız âlemlerine götürebileceğini bir kez daha anladım. Bize bu duyguları yaşatan bestekârlara, söz yazarlarına bir kez daha saygı duydum.
Usulü semai, makamı nihavent olan bu güzel eserin sahibi belki de çoğumuzun adını bile duymadığı Mehveş Hanım’a aittir. Şarkı, muhteşem ezgisi ve nihavendin batılı tüm özelliklerini taşımasıyla ayrıca saz sanatçılarının da gönlünde ve icraatlarında her zaman yer bulmuştur.
Soyadı Dolay olan Mehveş hanım aslında öğretmen olan bir bestekârdır. İzmir’de doğup, orada yaşamıştır. Doğduğu zaman annesi tarafından teyzesi Mehveş hanıma verilen sanatçı, annesini teyze, teyzesini de anne olarak bilerek büyümüştür. Büyüdüğünde işin aslını öğrendiyse de, teyzesi Mehveş hanıma olan sevgisi hiç eksilmemiştir.
“ Gönlüm o kadar aşkınla yanmış ki ezelden. Bir lahza unutmak seni bak gelmiyor elden. Ne olurdu ölüm zehrini içseydim elinden” diye devam eden şarkı, çok uzun yıllar önce yapılmış olmasına rağmen özellikle sanat müziği sevenler tarafından her zaman sevilerek dinlenen ve müzik dünyasındaki yerini muhafaza eden bir eser olmuştur. Bazı araştırmacılara göre söz yazarının belli olmadığı, bazılarınca da sözün de müziğin de Mehveş hanıma ait olduğu söylenmektedir. Mehveş hanım, yirmili yaşlarında yaptığı bu besteyi İstanbul’a götürüp “Columbia Plâk Şirketi” nde kayıt ettirdikten sonra beste ilk kez Deniz Kızı Eftelya hanım tarafından plâğa okunmuştu. Mehveş Hanımın plâkta adı yoktu. Onun yerine, ermeni erkek bir bestecinin adı vardı. Bunun nedeni de o yıllarda bir kadının müzik eğitimi almasının, eserini kendi adıyla kaydettirmesinin, plâğa okumasının hoş karşılanan şeyler olmamasıydı. Takma isim kullanması da bu yüzdendi ( Mehveş, onu büyüten teyzesinin adıydı ve onu kullanıyordu)
Günümüzde de beğeniyle dinlenen böyle güzel bir bestenin yaratıcısı olan Mehveş Hanım’ın tek bir bestesinin olması, o zamanki muhafazakâr düşüncenin eseri olsa gerek ki olağanüstü kabiliyetine rağmen sanatını tek bir eserle noktalamak zorunda kalmıştır. Kim bilir daha nice bestelerini dinleyenlerine miras bırakacaktı ama olmadı. Kim bilir su yüzüne çıkmamış, ziyan olmuş başka eserleri de vardır da biz ancak onun bilinen tek bestesiyle yetinmek zorundayız.
Söylentilere göre bu muhteşem eserinden sonra Mehveş Hanım kayıplara karışmış ve ondan en ufak bir haber bile alınmamıştır. Onun ortadan kaybolmasına “kaçış” diyenler de var. Tam da şarkıda dile getirdiği bir çeşit kaçış!.. Kimden ve neden kaçış?.. Doğruluğu, yanlışlığı başkasının mahremiyetine burnunu sokan meraklıların dedikodularından öteye geçmeyen; sanatın ne olduğunu bilmeyen, sanatçı yaratıcılığının ve hayal gücünün farkında olmayan sığ düşüncelilerin ortaya attığı söylentiler olsa gerek bunlar. Esasen bir şiirin, bir şarkının sözlerini onu yaratana mal etmek ve yorumlarda bulunmak cehaletten başka bir şeyle açıklanamaz.
Şaheser diye nitelenen bu güzel eseri bizlere armağan eden Mehveş Hanım 1976 yılında bir huzur evinde vefat etmiştir. O belki hayatında tek bir beste yapmıştı ama NE BESTE!.. Yıllarca birçok kıymetli sanatçı tarafından yorumlanan, ruhlara işleyen bir beste!.. Gerçek adı bile bilinmeyen bu muhterem hanımefendiyi hatırlamak ve hatırlatmak bana huzur verirken onu, rahmet ve minnetle anıyor ruhu şad olsun diyorum.