Sizin de başınıza geldi mi hiç; bilemiyorum! Ben sizinle paylaşayım, sizde kendi deneyimlerinizi yorumlayın; ortak bir noktada buluşabilirsek eğer, birbirimizi daha iyi anlamış olacağız… Emekli olmadan önce; Sabahleyin erken kalkmak zorundasınız! Gömlek, pantolon, çorap derken; Muhterem eşinizin hazırladığı kahvaltıdan ayak üstü bir şeyler atıştırırsınız. Telaş ve acele ile tıraş olurken yüzünüzü kestiğiniz çok olmuştur herhalde… En dramatik olanı ise, çorabınızın tekini ters giydiğinizi… …Dairede veya iş yerinizde, büyük bir keyifle, ayak ayak üstüne atıp sade kahvenizi yudumlarken, güzel ve alımlı bayan sekreteriniz kulağınıza eğilerek: “- Efendim, çorabınızın birini ters giydiniz, başkaları görmeden düzeltin!” Derhal paçalarınızı yukarı sıvayıp baktınız; olay gerçek, çorabınızın tekinin püskülleri dışarıya fırlamış! Sekreterinizin utangaç tebessümü karşısında, yüzünüzün kızardığını hissederek… … süratle lavabonun yolunu tuttunuz! Hemen çorabınızı doğru yüzünden giydiniz; makamınıza otururken yarım kalan içemediğiniz sade kahvenizi bir daha yaptırırsınız… İnsanlar böyle sakarlıkları sık sık yaparlar nedense! Elinde tuttuğu anahtarları arayanlardan tutun da; Arabasını park yerinde unutup evine yaya gidenleri mi istersiniz… En kötüsü ise, geçenlerde, emekli olmuş bir arkadaşımın başına geldi. Böylesi sakarlık da olmaz dedirtecek cinsten! Eşi ilen büyük bir alış veriş merkezine giden arkadaşım, orada bir çok tanıdığına rastlayınca… … sohbet, muhabbet, hal hatır derken, marketin çıkış kapısına kadar geçirip “ güle güle, yine buluşalım” diyerek eski bayan arkadaşını yolcu ettikten sonra, park yerine yönelerek arabasına binmiş ve eve geldikten sonra eşini markette unuttuğunu hatırlamış! Büyük bir telaş ve süratle markete dönerken kaza yapmasın mı? Durması gereken kavşakta durmayınca, ana yoldan gelen başka bir araca çarpmış! Bereket ki fazla bir hasar olmamış ancak… …O sırada kocasının kaybolduğunu zanneden karısı, onu her yerde aramaya başlamış… Geçitkale Sağlık Merkezinde çalıştığım yıllardı. Sorumluluk alanımız büyüktü. Poliklinik hastaları, aciller, çocuk hastalar derken yoğun ve yorgun bir günün sonunda… … hadememiz, ışıklar içinde yatsın, rahmetli Fitnet hanım, yorgunluk kahvemi yaptı, masama koydu. Ben, sabırsızca gözlüklerimi arıyorum. Fitnet hanıma; “- Gözlüklerimi gördün mü Fitnet hanım, biraz önce buradaydılar, masada. Şimdi bulamıyorum, nereye gitti bu gözlükler” diye şuursuzca aranırken… Fitnet hanım gülerek; “- Gözlükleriniz gözünüzde doktor bey!” deyince; ellerimi sinirli bir şekilde yüzüme götürdüm; gözlüklerim gerçekten yerindeydi. Rahmetli Fitnet hanım bu olayı ,emektar hemşiremiz Sare hanıma anlatınca… Sare hanım “- Bu yoğunluk böyle devam ederse, bizim doktor kafayı yiyecek” demiş. Her şeye ve kadir kıymet bilen bilmeyen herkese rağmen; Kafayı yemeden bu günlere gelebildik… Bundan sonra biraz huzur, sessizlik ve dinginlik; kafidir!