Biri yer, biri bakar…

Kıvanç BUHARA

Ülkemizde son birkaç günün özetini yazacak olursak… …Şöyle bir gerçeklik çıkar ortaya: Egemenler; bizleri yönetmek, çekip çevirmek iddiasında olanlar diyorlar ki; “ Ben ne verirsem, sen o kadarını alırsın. Benim verdiğimle yetinmezsen, sana verdiklerimi de geri alırım, haberin olsun!” Sınıfsal egemenliğin tüm dünyada uygulanan kanunu değil midir bu? Şimdi isterseniz bu tespiti biraz açalım ve ülkemizdeki olayları “ sınıf çıkarları” açısından irdeleyelim. Egemenlerin hayatını, gelir kaynaklarını, kısacası; bolluk, bereket ve zenginlik içinde yaşamalarını sağlayan fakirlerdir. Onlar az yiyecek, az tüketecek, az giyinecek ki, egemen sınıfın zengin muktedirleri hem daha refah içinde yaşasınlar, hem de varlıkları sürdürülebilir olsun! Nasıl olacak bu? Önce; egemenliğin sınırları çizilir. “ Şuradan şuraya kadar olan toprak parçası bizimdir” denir. Sonra parsellenen mülk bölüşülür. Aslan payını zenginler alır. Fakire düşen bir şey kaldıysa, zamanla o da zenginin eline geçer. Böylece; Fakir fukara zenginin yanında köle olur. Çağdaş köleler, zenginin bekçileridirler ayrıca! Bu bekçiler ve/ veya korumalar, polisler fukara çocuklarıdır. Zengin çocuklarının polis, bekçi, koruma olduklarına hiç tanık oldunuz mu? Sınırda bekleyenler; çatışmalarda ölenler, şehit olanlar, aynı fukara “sınıfın” çocukları değil midir? Bir diğer anlatımla “ işçi sınıfının” çocukları… O zaman ortaya çıkan gerçek; “ Kapitalist rejimlerde; kapitalin ve kapitale, yani paraya sahip olanların varlığı, fakir işçi sınıfının varlığı ile mümkündür!” Bu durumda; bir ülkede fukara, düşkün, yoksul ve yoksun insanlar ne kadar çoksa, azınlıkta olan zengin sınıfın mal ve para varlığı da bir o kadar çoktur ve her geçen gün çoğalmaktadır. Bu tespitten çıkan sonuç: “ Zengin egemenler, fakirliğin azalmasını, işçilerin daha iyi koşullarda çalışmasını ve yaşamasını istemezler.” Şimdi, gelelim işin püf noktasına; zurnanın zart dediği yere yani… Fakirler, işsizler, düşkünler de zenginler gibi insan soyundan geldiklerine göre ve beyinsel fonksiyonları da ayni olduğuna göre, zenginin yaşantısına özenecek ve “ onun var, benim niçin yok?” düşüncesi, sınıfsal çatışmanın nedeni olacaktır. “ Biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar!” demiş atalarımız… Bilmem farkında mısınız? Ülkemizin Güneyinde de, Kuzeyinde de kıyamet kopmaktadır. Bu kıyametin nedeni, fakirliğin, işsizliğin, yoksulluğun giderek çoğalmasıdır. Başkaldırı, isyan kapitalin varlığını tehlikeye sokacak düzeye ulaşırsa eğer… … Önce demokratik, insani ve anayasal haklar budanır, “ güvenlik ve asayişi” korumak adına faşizan önlemler yürürlüğe konur. Ne demek faşizan önlem? “ Uslu otur, Taşkınlık yapma, Sokağa çıkma, Terbiyeni bozma, Pankart açma, Haykırma, bağırma, Hak, huk arama, Yoksa; Gözünün yaşına bakmam, kafanı kırarım” demek! Bu yerin dibine batası dünyada, Eşitlik ve adalet uğruna, Eşit işe, eşit ücret uğruna, Nice kafalar kırıldı, nice boyunlar vuruldu! Ve daha niceleri kırılacak, vurulacak…