Hasan Hüseyin Korkmazgil’in dediği gibi,
“ Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe”
Bir yanımız Kıbrıs görüşmelerinden esip gelen çözüm rüzgarlarının heyecanını yaşarken, diğer yanımız Türkiye’deki “Anayasa değişikliği” ile yapılmak istenen sistem değişikliğinin hüznünü yaşıyor.
Ne garip, tam da doğum ve ölüm gibi.
Çocuğunu dünyaya getirirken hayatını kaybeden anneye duyulan üzüntünün, gölgesinde kalan sevinç gibi.
Evet Cenevre’den gelen haberler, artık çözüme çok yaklaşıldığını gösteriyor.
En azından bu konuda ciddi adımlar atıldığını ve ciddi çabalar sarf edildiğini biliyoruz.
Açık konuşmak gerekirse, 3 garantörün her hangi birinden bir olumsuz tavır gelmezse, Cenevre’den güzel bir sonuç çıkacağı kanaatindeyim.
Her iki toplumun da rahatsızlık duymayacağı ve sürdürülebilir bir çözüm bulunacağı fikrindeyim.
O yüzden, bu süreçte masaya konulan önerilere, her iki tarafın gözüyle de bakmak gerek.
Değil ki bir ülkeyi paylaşmayı, bir evi paylaşan iki arkadaşın bile koyduğu kurallar ve göstermesi gereken özveriler vardır.
Bu durumu, “kazanç” ya da “kayıp” diye göstermenin bir mantığı olmadığı gibi, niyetin anlaşmak olmadığını n da göstergesidir.
Önemli olan, kendine ait bir ülkede, kendi söz hakkın olacak mı?
Uluslararası hukuka uygun bir yaşamın olacak mı?
Bir dünya ülkesi olup, dünyadaki diğer devletler tarafından tanınarak, dikkate alınacak mısın?
Üretip, ürettiğini dünyaya satabilecek misin?
Kendine ait bir ekonomin olacak mı?
Kontrol edebileceğin bir nüfusun dolayısıyla ona göre bir bütçen olacak mı?
Ülkendeki nüfusa ve bütçene göre, hizmet kaliteni artırabilecek misin?
Göçü durdurup, göç edenleri ülkesine döndürebilecek misin?
v.s v.s
daha bir çok şeye bakılabilir anlaşmada.
Bu soruların cevapları, her iki taraf için de önemli.
Zira bir barışı sürekli kılacak olan, her iki halkın da huzur ve refah içinde yaşamasıdır.
Bir taraf huzur ve refah içerisindeyken, diğer tarafın bunlardan mahrum kalması, yine huzursuzluğa ve yine bir çatışmaya yol açar.
O yüzden, bir hakkı savunurken, her iki taraf için de savunmak gerek.
Hep bana zihniyetiyle, “Barış” inşa edilmez.
Güvenlik konusunda kaygı duyanları anlarım, ya da geçmişte yaşananların izlerinden kurtulamadıkları için karşı tarafa güven duymayanları.
Bu kaygı da her iki taraf için geçerlidir ve halkın kaygısını ortadan kaldıracak, ayrılıkçı zihniyetten uzak bir çözüm bulunabilir.
Ancak, “mal, mülk” diyerek ve sadece bu argümanla yola çıkarak, çözüm karşıtlığı ya da çözümsüzlük çığırtkanlığı yapanları anlamam.
Zaten böyle bir argüman, yukarıda dile getirmeye çalıştığım kazançlar yanında konuşulmaya değer dahi olamaz.
Kimse kusura bakmasın ama %1 toprak iadesi, bu ülke halkının dünyadaki kimliksizliğinden ve gelecek kaygısından daha önemli olamaz.
Kaldı ki, tekrar yazma gereği hissediyorum, eğer bu gün Türkiye, sizin “vermem benim malımdır” dediğiniz mallar için her yıl Rum tarafına tazminat ödüyorsa ve uluslar arası hukuktan kaçamıyorsa, o mallar sizin değildir.
Şimdi bazıları diyecek ki, “Türkiye her şeyimizi sağlıyor ve sayesinde bir Türk kimliğimiz var.”
Ancak yazıma ilk başlarken özellikle belirttim Türkiye’nin şu anki durumunu.
Ne yazık ki bu gün TBMM de vekiller TBMM’yi feshedecek yeni Anayasayı oyluyorlar.
Milletin Meclisini, milletin kendilerine verdikleri vekaletle etkisiz hale getirmeye çalışıyorlar.
Türkiye yönetim rejimi tehlikedeyken, siz neyin güvencesindesiniz?
Şu anda Türkiye tek adamlığa giderken ve “şeriatın” ayak sesleri duyulurken, siz hangi özgürlükten söz ediyorsunuz?
Kaldı ki, şu anda “malımdır vermem” dediğiniz Rum mallarına ödenen tazminatlar, Türkiye halkının alın teri olan parayla ödeniyor.
Çözümsüzlük, Türkiye halkının hakkını yemeye devamdır, siz hangi Türkiye sevgisinden söz ediyorsunuz?
Başkasının malının üstüne oturarak, oturduğu malın parasını da başkasına ödeterek, “Vatan Millet” nutukları atmak kolay.
Siz rahatınızdan ödün vermeyeceksiniz diye, onuru, gururu, ekmeği, geleceği ellerinden alınanlar için de, “Vatan, Millet, Sakarya” dışında bir çözüm önerisi sunun da görelim.
Kusura bakmayın ama sizin 3 kuruşluk, hatta 3 kuruş dahi ödemeden hazıra konduğunuz keyfiniz, bu ülkenin evlatlarının geleceğinden daha önemli değil.
O yüzden ben, her ülke halkı için de, haktan, hukuktan ve adaletten yana olan ve ortak müştereklerde halkları buluşturacak olan bir çözüm önerisine, gönül rahatlığıyla EVET diyeceğim.
Türkiye için bir rejim değişikliğini öngören “Yeni Anayasaya da” HAYIR.