Hafta başı bakanlar Ankara'da muhatapları ile birlikte su mevzusunu masaya yatırdılar. Burada öyle bir hava hakimdi ki, sanki de Ankara'da Türk yetkililer şapkadan tavşan çıkartacaklardı. Oysa su konusunda Ankara'nın duruşu çok netti. Başından beri neyi öngörmüşlerse yine onu öngörüyorlardı. Dolayısı ile bizim bakanların orada yapacakları tek şey, o duruşun paralelinde bir duruş sergilemekti. Yoksa biz daha farkı düşünüyoruz noktasında bir ziyaret değildi Ankara ziyareti. Yani ta ilk başından beri yapılması gerekeni yapacaklardı aslında. Zira bizimkiler dik durmakla akıllı olmak arasında ki o ince ve hassas çizgide ki ayarı bir türlü tutturamadılar. Aynı anda hem dik durmayı becerebilmek, hem de akıllı olmayı sürdürebilmek gerekiyordu. Bizimkiler akılı bir tarafa koydular önce. Dik durmayı seçtiler. Hem de öylesine. Altını boş bırakarak. Onca tantana, gerilim boşa çıktı. Şimdi konuyu halletmeye gittiler. Peki kime göre? Tabi ki Ankara'ya göre. Hani derler ya, biz su konusunda ki duruşumuzu netleştirdik, şimdi top Ankara'da dır diye. İşte o iş konunun hikaye kısmı. Zira top zaten hep Ankara'daydı. Şimdi bizimkilerin duruşu Ankara'ya yaklaşmış olacak. Durum budur. Peki Ankara'da görüşülecek mevzular arasında ekonomik protokol yok mu? Bizimkilere göre yokmuş. Masada sadece su varmış. Yani Ankara'ya hazır 4 bakanla gitmişken bir türlü imzalanamayan ekonomik protokol ele alınmayacakmış. Açıkçası bu da bana pek inandırıcı gelmiyor. Ben Ankara'da ekonomik protokolün de kıyıdan, köşeden ele alınacağını düşünüyorum. Hoş zaten alınmalı. Bunu sürekli ertelemenin bir anlamı yok. Ha diyorsanız ki su konusunda ki tavrımıza benzer bir tavır sergileyelim. Ve dik duralım. Ala.. Ala da neye karşı dik durcağımızı bilmeden durmak tuhaf. Üstelik komik de. Bu protokoller karşılıklı çalışmalar sonucunda hazırlanmaktadır. İki tarafın da teknik ekiperi, bürokratları,ekonomi uzmanları oturuyorlar ve müzakere ediyorlar. Bunun sonucunda ortaya bir taslak çıkıyor. Bu taslağın içeriğinde de programlar oluyor. Uygulanması öngörülen programlar. Bu da tabi güçlü bir iradeyi gerektiriyor. Peki bizimkilerde var mı o irade. Görünüşe göre var. 2 büyük partinin koalisyon kurduğu bir hükümetimiz var. Daha ne olsun. Ha herşeye rağmen yok hayır biz bu protokolü uygulamayacağımız için kabul de etmiyoruz diyeceksek. Olur ya yine dik duracaksak. Ve buna karar vermişsek. O zaman da bunun altını doldurmamız gerekecek. Peki nasıl? Gerçek dünyaya dönerek. Elimizdeki para kadar yaşamayı öğrenerek.