Kıbrıs’ın en büyük acılarındandır kayıp şahıslar sorunu. Hiç kuşkusuz, yıllarca Kıbrıs’ın güneyi tarafından yıllarca bu konu kullanıldı. Savaşın kirli yüzünde ölümün bile tesellisi varken, kayıp şahısların tesellileri belirsizlikler içinde kaldı. Acı dolu hikayeler var. Süregelen, noktalanamayan, kör düğüme dönen beklentiler. Kafalarda hep soru işaretleri var. “Bir gün kapı çalar ve aniden yüzünden kırışıklar ile eve gelir mi?” “O gün sürpriz yapsa, eve gelse nasıl davranırım?” “Soru sorar mıyım?” “Açıklama ister miyim?” “Yalan bile olsa kaçışı, yargılar mıyım?” gibi düşünceler yükselir. Bu topraklar çok acı çekti ve çekiyor. Dini ve dili, “domuz gavur” veya “köpek Türk” olması da anlamsız birilerinin. Düşmanca yaklaşımların bir çok kişi için anlamı da kalmadı. Verilen bedel, ödenen diyet çok ağır gelirken, sözün bittiği yerde başlıyor aslında kayıp yakınlarının acıları. Hep “keşke ölmüş olsa ve bilsem, emin olabilsem” sözleri de sarf edildi gizliden gizliye. Dedim ya ölümün bile tesellisi var. Film kopar bir noktada, yas süreci başlar, tükenir umutlar. Sonlanır yani her şey. *** Kaybolma tarihi de önemli değil hani. 1963, 1967 veya 1974’te de olsa, TMT’nin, TSK’nın EOKA’nın hatta Junta’nın parmağı da olsa bu kaybolanlarda önemi yok kapı kapanınca. Dün yine garip bir heyecan yaşadım. Kıbrıs’ın güneyindeki Paralimmi köyünde tam 13 kişinin toplu mezarına ulaşıldığı haberi geldi. Henüz 3 kişinin kemiklerine ulaşılmış. Yine evlerde garip bir heyecan belirdi. Aslında korku, endişe, umutların tükenmesi ve acıların azalması belki hissedilen duygu. Ben yüreğimi ortaya koysam, bu sorun için, anlamaya çalışsam olmuyor. Bu kadar şanssızlık içinde yine de şanslıysa, bulunmuşsa kemikler, Bir küçük tabut, adına “şehit cenazesi” denen merasim, birkaç kemik ile defnedilir kayıplar. Bir çizgi çeker aileleri umulara ve beklentilere. Tükenen umutlar içerisinde yoluna devam eder bu savaş çıkmazında.