Bu gün 5 Ekim. Yani Dünya Öğretmenler Günü. KKTC, bu günü kutlamayı hak ediyor mu bilmem. Ya da biz öğretmenler, ne kadar hak ediyoruz? Kendi kendimle yüzleştiğim zaman, buna net cevap veremiyorum işin doğrusu. Elbette ki; öğretmenler olarak hepimiz, elimizden geldiğince, işimizi en doğru şekilde yapmaya çalıştık. Ama şimdi dönüp, geriye baktığım zaman, gerçek anlamda görevimizi yapmadığımızı görüyorum. Bizden istenileni tam yapmışız, o kadar. Siyasi erk, toplumu istediği gibi şekillendirecek sistemi kurup, müfredat hazırlamış ve tutuşturmuş elimize. Biz de bize verilen görevi yerine getirmeyi öğretmenlik olarak görüp, sistemin bir parçası olmuşuz. “Eğitmeyin, sadece öğretin” demişler, biz de kolayı seçip, istenileni ezberletmişiz. Sonra da, sistemi suçlayıp, bizden sonra gelen yeni nesil, öğretmenleri sorgular olmuşuz. Oysa ki, onları, topluma hazırlayanlar da bizlerdik. Onları, sisteme teslim olmakla , mücadele inançlarının olmadığı ile yargılamışız. Oysa, bizler, kendi aramızda, eski yaptıklarımızla avunurken, onlara, mücadele ruhunu aşılamayı ihmal ettiğimizin farkına varmamışız. Sorgulamayan, araştırmayan ve sorumluluk sahibi olmayan gençler yetiştirmeyi hedefleyen, siyasilere, hizmet etmişiz. Bu yaratılan sistemi, sorgulayıp, eleştirmişiz ama, gençleri, bu istenilen şeklin dışında, savunduğumuz doğrular ışığında yetiştirmek için bir çaba sarf etmemişiz. Öğretimin dışında, çocukların, günlük sorunlarıyla ya da, yaşlarının getirdiği problemlerle ilgilenmeyi, eğitim sanmışız. Örgütlenmeyi başarmışız ama, içimizde az sayıda olsa da, çürük olanları, siyasi erke teslim olanları, temizlemeyi başaramamışız. En büyük örgüt olmuşuz ama, topluma öncülük edememişiz. “Paragöz” ilan edilmişiz, ama çıkıp da, emeğin karşılığını istemenin ayıp olmadığını anlatamamışız. Öğretmenin hak mücadelesini kazanmasının, tüm toplumun hakkının kazanması ile eş değerde olduğunu anlatamamışız. Sistemi yok ederek, çocuklarımızı eğitimsiz bırakmışlar, özel derslere mahkum etmişler, içimizde bu durumdan yararlanan fırsatçıları, dışlayıp yalnız bırakamamışız da hepimizin bu fırsatçılık üzerinden eleştirilmesine izin vermişiz. Çocuğun eğitim eksiğini giderenle, not satanı aynı kefeye koymuşlar, bu ayrımı anlatmakta bile aciz kalmışız. Bizi, örnek göstererek, toplumdaki tüm çalışanları, bir birine karşı kışkırtıp, meslek kriterlerini ortadan kaldırmışlar, tüm meslekleri itibarsızlaştırmışlar, biz bunun bir oyun olduğunu topluma anlatmayı başaramamışız. Başaramamışız çünkü, söylenenlere kolayca inanan toplumun da, bizim eğitimi eksik bırakarak, manevi değerleri öğretmeden yetiştirdiğimiz (!) bireylerden oluşan toplum olduğunu görememişiz. El birliği ile yarattığımız sistemsizliğin arkasına sığınarak, kolay yolu seçmişiz. Bindiğimiz ve dümeninde olduğumuz arabanın, bozuk olduğunu bile bile, hatta eleştire eleştire, bu arabayı kullanmaya devam edip, nesilden nesile çocukları geleceğe, taşımaya devam etmişiz. Ama ne yazık ki, hep yarı yolda kalmışız ama yine de başa dönüp, yarıda kalmayı denemişiz. Kısacası, ne ekmişsek, onu biçmişiz ama biçtiğimizin, kendi eserimiz olduğunu asla kabul etmemişiz. Sistemi suçlamışız, kabullenenin, biz olduğunu düşünmeden. Sistemi yaratan siyasileri, aileleri ve hatta bir birimizi suçlamışız, Hepsini, bizim yetiştirdiğimizi ve yapılan yanlışlara karşı çıkmak yerine, sisteme dahil oluşumuzu düşünmeden. O yüzden, ağırıma gidiyor olsa da, soruyorum kendi kendime; Öğretmen olmayı bile başaramamışken, bize biçilen öğretmenlik gömleği ile bunca yıl, öğretmencilik oynamışken, hak ediyor muyuz Öğretmenler Gününü kutlamayı? Ya da hak ediyor mu bu sistemi yaratıp, sonra da ,mesaj göndererek, ya da bütün yıl öğretmeni yerden yere vurup, bu günde de, okula gelerek, laf olsun diye öğretmeni kutlayanlar? Bu günkü toplum yapısının oluşmasında, katkım olduğu için, ben hak etmediğimi düşünüyorum. Ağır gelse de, bu kendi kendime yaptığım bir itiraftır.