Aklımızın bir köşesinde olmasına karşın, müzakereler hiç aklımızda yoktu desek yeridir.
Zaten Kıbrıs Türk halkı olarak şu sıralar hızla değişen gündem maddeleri arasında müzakerelere çok fazla kafa yormamamız gerektiğinin de bilincindeydik.
Biz önce su krizine gömüldük,
derken onu kürtaj skandalı takip etti,
hatta araya sıkışan polisin ve hastane doktorlarının farklı farklı nedenlerden “mafyadan tehdit alıyoruz” şeklindeki açıklamalarını bile es geçtik.
Derken bir anda trafik kazalarını konuşup, trafikteki minik bir bebeğin yaşamını kaybetmesine kahrolduk.
İşte böyle bir gündemde, müzakereleri konuşmayı dahi gereksiz bulduk.
Biz zaten olası ciddi gelişmelerin Mayıs ayı sonrasında Kıbrıs’ın güneyindeki seçimlerin ardından gerçekleşebileceğini bilirken, seçime endeksli olumsuz gelişmelerden endişe duyarken beklenen oldu.
Rum yönetimi bir kez daha seçime yenik düştü.
Bir kez daha devlet zihniyetinden uzaklaşıldı.
Bir kez daha “üzgünüz” şeklinde açıklamalar yapıldı.
Kiliseye yakınlığı ile bilinen Komünist EDEK partisi bu kez müzakerelerin tıkanmasını dahi göze alarak müzakere tutanaklarını kamuoyuna açıkladı. Açıklanan noktaların, büyük çerçevenin bir bölümünü teşkil ettiği ve özellikle kamuoyuna duyurulan bölümlerin seçildiği, yani EDEK Başkanı Marinos Sizopulos kendi işine yarayacak, siyasi puan toplayabileceği yöndeki noktaları basına sundu.
İşte bu noktadan sonra kime güvenmeli diye düşünüyor insan.
Zaten EDEK partisinin her bulduğu fırsatta müzakere sürecine şer koyduğunu görüyoruz.
Rum lider Anastasiades üzgün olduğunu ifade etti dün. Acaba o Kıbrıs Türk halkı kadar üzüldü mü?
Çözüm güçlerinin, bu topraklarda barış türküleri söylemek isteyenlerin endişelendiği kadar endişeli mi?
Kan ile anlatılan hikayelerde, geçmişi sineye çekmek ve göçmen olmak pahsına yeniden “evet”e yönelmek isteyenleri ruh halini anlayabiliyor mu?
Bir zamanlar Marios Matsakis’in şovlarını görür, halk arasında “bu adam zaten delidir” derdik. Oysa yarım asrı aşkın süredir farklı belirsizliklerle yaşayan Kıbrıslıların özellikle erimeye devam eden Kıbrıslı Türk nüfusun, herek ekonomik, gerek siyasi, gerek aidiyet duygusu ile Federal Kıbrıs’a sarılacağı günlerin hayallerini kuruyoruz.
Güvenlik, garantiler, mülkiyet ve daha bir çok çetrefilli konuya rağmen, iyi günde kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta bir evet demek adına mücadele ederken bu kez olmadı.
Ne yakılan camiler, ne taşlanan arabalar kadar Kıbrıs Müzakerelerinin iç siyasete alet edilmesi kadar ağır gelmedi.