O, engelli bir baba.
Engelli bir gençken, kaderine küsüp evde oturmak yerine, üretmeyi, çalışıp kazanmayı ve yuva kurarak yaşama tutunmayı seçmiş.
Hani her “Engelliler Haftasında”, mesajlarımızla tavsiye edip, dileriz ya, tam da öyle yapmış.
Kamu görevlisi olarak işe girmiş.
Evlenmiş ve çoluk çocuğa karışmış.
İki tane oğlu olmuş.
Şuan biri 3, diğeri de 6 yaşında.
Eminim şu an içinizden “Bravo çocuğa” diyorsunuzdur.
Gerçekten bravo!!!
Ama acaba yaşadığı bu topluma ve bu yönetime de “bravo” demek mümkün mü?
Bu sorunun cevabını, isterseniz gencin yaşam öyküsünü okuduktan sonra verin.
Çünkü, ilk darbeyi, hayat arkadaşım dediği kişiden yemiş.
MS hastası olan eşi, büyük oğlu 5 ve küçük oğlu da 2 yaşında iken ,çocuklarını da alarak İstanbul’a kaçmış.
Baba, 6 ay boyunca çocuklarıyla iletişim kuramamış.
Anne, Kan ve epilepsi hastası olan büyük oğlunun doktor kontrollerini yaptırmadığı gibi, babasının yaptırmasına da engel olmuş.
Kısacası çocuklar tam anlamıyla sefalete mahkum edilmişler.
Şimdi diyeceksiniz ki; “Ana yüreği, ne yapsın”
Çünkü ben de ilk duyduğumda öyle demiştim.
Ancak ne var ki öyle değilmiş.
Anne 6 ay sonra “ben işe girdim bunlara bakamam” diyerek çocukları sokağa atmış.
Allahtan babaya haber vermiş de, baba gidip çocuklarına sahip çıkıp Kıbrıs’a getirmiş.
Çalıştığı için ne yapacak, küçük oğlunu kreşe vermiş.
Ne yazık ki, birkaç gün, sabah bırakıp, akşam mesaiden sonra aldığı çocuğunun, sabah taktığı bezle olduğunu görmüş.
Uyardıktan sonra da çocuğu bezsiz ve iç çamaşırsız almaya başlamış.
Tabi ki, bu talihsiz baba bu ufak sorunların üstesinden gelmiş.
Ancak şu an üstesinden gelemediği bir sorun var.
MS hastası olan ve ayda 1400TL özürlü maaşı alan eşi, kaçmadan önce İş Bankasından 60 binTL kredi almış. Kredinin tek kefili de bizim talihsiz baba.
Kadın kaçıp gidince ve oradan da borcunu ödemeyince borç tamamen kefil olan ve geliri yalnızca maaşı olan babaya kalmış.
Banka babanın maaşının belli bir kısmın ipotek etmiş.
İkinci ay maaşın yarısını kesmiş.
Baba bankaya , maliye bakanlığına v.s itiraz etmiş.
Bakmakla yükümlü iki çocuğu olduğunu, büyük oğlunun tedavisinin Türkiye’de olması dolayısıyla hatırı sayılır tedavi masrafı olduğunu, ve çocuklarının yaşadıkları travmadan dolayı psikolojik tedavi aldıklarını söyleyip, bunları belgelerle ibraz etmiş.
Ancak devlet kanadında olayı dikkate alan olmamış.
Banka ise bu itirazdan sonra, babanın 17 aylık maaşını bloke etmiş.
Yani baba 17 ay parasız pulsuz çocuklarına bakacak.
Geçtim yasal olarak bir bankanın ya da herhangi bir kurumun bir insanı açlığa mahkum edecek şekilde maaşına el koymasının mümkün olmadığını, bu vicdana ve ahlaka da sığmaz.
İnsanlığa sığmaz.
Ne demek iki çocuğuyla birlikte bir babayı 17 ay parasız bırakmak?
Ne yapsın bu baba?
Hırsızlık mı yapsın?
Adam mı kaçırsın?
Katillik mi yapsın?
Yoksa dilensin mi?
Mahkemeye karşı dava açsa, kesin kazanacak ancak dava açacak parayı nerden bulacak.
Avukatı var, insanların ciğerini söken harçları var.
Kaldı ki bu sürede yaşamayı ve çocuklarını yaşatmayı nasıl başaracak.
Ya da diyelim ki banka %100 haklı.
Ana ve baba suçlu.
Çocukların suçu ne?
Hangi devletin, hangi hükümetin ve hangi bankanın bu çocukları açlığa mahkum etmeye hakkı var?
Bu nasıl bir adalettir?
Her “Engelliler haftasında” ekranlara çıkıp, mikrofon başına geçen, mangalda kül bırakmayan bakanlar ve sivil toplum örgütleri nerede?
Onlar kafalarındaki, zihniyetlerindeki engelleri aşmadıkça , engelliler yaşamdaki engelleri aşabilirler mi?
Hak ettikleri yaşam şekline kavuşabilirler mi?
Peki ya bu iki minik yavru?
Nasıl hak, hukuk ve adalet duygusuyla, doğru davranış kazanacaklar?
Nasıl, kini, nefreti ve isyanı değil de sevgiyi, saygıyı, eşitliği öğrenecekler?
Hepsini geçtim nasıl yaşamayı başaracaklar?