BU MUYUZ?

Ayşegül Garabli

Biz , acımasızca bir birimizi kırıyoruz artık.

Bu süreç mi bizi bu hale getirdi yoksa zaten böyle miydik?

Yurt dışında kalan çocuklar adalarına dönmek istedi.

Evet belki gelmeleri çok tehlikeliydi, belki aralarında virüsü kapan vardı ve adaya taşıyacaktı.

Ancak onların tek başlarına evlerinden yurtlarından uzakta , yok olmuş bir psikoloji ile kalmalarını istemek ve “gelmesinler” demek hakkımız olabilir mi?

Doğru olan üst düzey tedbirler alarak adaya getirilip yine üst düzey tedbirlerle karantina altına almak değil miydi?

Evet adaya getirildiler ancak gelmeden önce kendilerini “istenmeyen bir mikrop, bir virüs” gibi hissettirdik.

Oysa onlar okusunlar, geleceği kuracak donanıma sahip olsun diye gurbete gönderdiklerimizdi.

Başarılarıyla gurur duyduklarımız, gelecekte umut olarak gördüklerimizdi.

Kendi ülkelerinde yaşam şansı, bırakmadıklarımızdı.

Bizim evlatlarımızdır onlar..

Ama bir an olsun içlerinden birisinin kendi çocuğumuz olabileceğini düşünmedik ve “gelsinler ama önlemler alınarak gelsinler” diyemedik.

Evlatları uzakta olan analar- babalar kaygılandı, çocuklarını görmek istediler.

Evet belki moral ve motivasyon da çok önemli.

Hele ki bunca süreçte ruh sağlıkları bozulma noktasına gelen çocuklar için bu çok daha önemli ancak ben de bu süreçte çocuklarını görmek için de olsa ailelerin evlerinden çıkmasını doğru bulmam.

Ancak bunu dile getirmenin yolu büyük bir öfke ile “ Biz de çocuklarımızı görmüyoruz , nedir bu şımarıklık” diyerek bu ana babaları linç etmeye kalkmak mı olmalıydı?

Oysa bir adım ötemizdeki çocuklarımızı görememenin ve endişe duymanın ne demek olduğunu bilen insanlardık.

Evden çıkmalarının doğru olmadığını savunmak başka bir şey, “ben görmüyorsam onlar da görmesin” mantığıyla yaklaşmak başka bir şey.

Bu şekilde yaklaşmak bizi böler, bencilliği ön plana çıkarıp birlik olma şansımızı kaldırır ortadan.

Ama ne yazık ki bu süreçte empati yerine bencilliği seçtik.

Belki kaygımızdan yaptık ancak bencil davrandık.

Ama elbette suç bizde değil.

Çünkü ne alınan kararlara güvenebiliyoruz ne de doğru dürüst kurallar konabiliyor.

Çocuklar büyük önlemler alınarak getirilseydi.

Önceden kontrolü yapılmış ve hiçbir eksiğin olmadığı karantina bölgelerine yerleştirilseydi ve her çocuk kendi bölgesinde zaten var olan karantina bölgesine yerleştirilseydi ve ailelerin ilçeler arası dolaşımına kesin bir dille hayır denseydi bunlar yaşanır mıydı acaba?

Yetkililer önlemlerin alındığına dair reklamlar yapıyor, kesin kurallar koyduklarını açıklıyor ancak sonuçta aldıkları kurallara kendilerinin uymadığını görüyoruz.

Ama her nedense biz bize öğretildiği gibi birbirimizi suçlayıp, bir birimizi kırıyoruz.

Misal dün İngiltere’den getirilip Güzelyurt’taki yurda yerleştirilen çocuklardan birisinin paylaştığı resimler.

Doğru olup olmadığını araştırmadan direkt “Geldiğiniz yere dönün” diyerek kestirip attık olayı.

Evet ortam belki temizdi belki değildi.

Gençler biraz ileri gitti ya da gitmedi.

Ancak yapılması gereken bu gençlerin hepsini birden “istenmeyen yaratık” ilan etmek miydi?

Belki gerçekten temizlenmemiş ve kontrol edilmemişti.

Özellikle bu süreçte hijyen önemli değil mi?

Çok mu zordu bir yurdu temizlemek?

Düşünün ki bu yurtlarda ve bu ortamda daha önceden başka çocuklar yaşıyordu.

Çocukların hangi şartlarda yaşamak zorunda kaldığının hiç mi önemi yok?

Ya da diyelim ki kalınabilecek bir yerdi ve çocuklarımızdan bazıları şımarıklık yaptı, tüm çocuklarımızın sorumluluklarını üstlenerek sorumsuz ve şımarık yetiştiren kim?

Hangimizin evladı, hangimizin çocuğu seçici değil.

Evet çok zor bir süreçten geçiyoruz ve imkanlar kısıtlı.

Evet belki elimizdeki imkanlar ölçüsünde hareket etmek zorundayız.

Ancak daha temiz bir ortam isteyen çocukları linç etmek mi gerek?

Ya da diyelim şımarıklık yaptılar, linç etmeyi mi hak ediyorlar?

Temizleme imkanı varken neden çocukları “şükretme psikolojisi” ile yargılıyoruz.

Öğretmenin ve anlatmanın yolu bu mu?

LİNÇ mi?

Diğer yandan gençlere de soruyorum?

Eğer gerçekten yaşanmayacak boyutta bir ortamla karşılaştıysanız neden belediye başkanına ya da kaymakama durumu bildirip düzeltilmesini istemediniz de sosyal medyayı tercih ettiniz?

Sorun çözme yolu bu mu?

Neden bir birimizi üzüp, kırmayı seçiyoruz?

Bir olma, biz olma gereken  günlerde neden BİRBİRİMİZİ yok etmeyi seçiyoruz?

Neden paylaşmanın kurtuluş olduğu günlerde bencilliğe yenik düşüyoruz?

Böyle devam edersek “birbirimiz” diye bir şey kalmayacak görmüyor muyuz?

Gerçekten biz bu muyuz?