Bu ülke adam olmaz

Ayşegül Garabli

Bu memleket adam olmaz. Adam olması için çalışanlarda, yetki yok. Yetkisi olanda ise çaba yok. En yetkili merciler bile, basit bir olay karşısında, ”bizim elimizden bir şey gelmez” diyebilecek kadar, kendilerini inkar edebiliyorlar. Bir Bakan  ya da müsteşar bile, kendi sorumluluklarında bulunan bir mevzu için, “bir şey yapamayız” diyecek kadar, oturdukları koltuklara yabancı davranabiliyorlar. İşte o an, insanın sorası geliyor; “O zaman, orada işiniz ne?” diye. Tabi ki sadece bakanlıklar değil, ülkedeki her kurum ve kuruluşta durum bu maalesef. Düşünün, telefonunuza taciz mesajları geliyor. Adalete ve yasalara duyduğunuz güven ve saygıdan dolayı, durumu polise bildiriyorsunuz. Haftalar geçiyor. Mesajlar daha da yoğunlaşıyor. Her gelen mesajda polisi yeniden bilgilendirip, konunun ne aşamada olduğunu soruyorsunuz; aldığınız yanıt; “Araştırılıyor”. Mesajlar, tacizi aşıp, tehdit mesajlarına dönüşüyor. Polise gidiyorsunuz. Cevap yine aynı; “Araştırmalarımız devam ediyor”. Aylar geçiyor, durum değişmiyor. Durum değişmediği için de, mesaj manyağı, daha bir arsızlaşıyor ve işin içerisine, ailenizi de katıyor. Ama polis, istikrarını koruyor(!) “Araştırıyor” Sanırsınız, uzay keşfedilecek. Yarım yıl süren araştırmanın sonucunda, meşhur KKTC geleneğini devreye sokup, daha üst yetkilerden yardım istiyorsunuz. Bunun üzerine polisten yanıt geliyor. “Kişilerin kimliği tespit edildi” “eeeee” diyorsunuz. Sonuç? “Gerekli yazışmalar yapıldı” Olay bundan ibaret. Ada halkının merak yöntemi ile çözdüğü olayı, polis 6-7 ayda çözüyor ve sonuç olarak alınan cevap; “gerekli yazışmalar yapıldı” oluyor. İyi de kardeşim, polisin görevi “arzuhalcilik mi?” Aylarca ölüm tehditi alıyorsunuz, çocuklarınız, çevrenizdeki sevdikleriniz için endişe duyup uyumuyorsunuz ama polis, 6-7 ay sonra, yaşışma yapmış olmayı başarı sayıyor ve “ başka ne yapabiliriz ki?” diyebiliyor. İşte o an, tüm doğru bildikleriniz alt üst oluyor ve kendi kendinizle savaşmaya başlıyorsunuz. Bir yanda, yasalara ve hukukun üstünlüğüne olan inancınız var, diğer tarafta, artık insanların, sorunlarını kendi yöntemleri ile çözmesinin haksız olmadığı düşüncesi. Bir anda, “mafya” denen illetin nasıl türediğine (türetildiğine), tüm çıplaklığı ile şahit oluyorsunuz. Eğer bu ülkede, polis beni koruyamayacaksa nereye gitmeliyim? Eğer, bir ölüm tehdit, aylarca sürüp, sonucu, “yazıştık” oluyorsa, sorun nasıl çözülmeli? Çocuğu ölüm tehditi altında olan bir kişiyi polis koruyamıyorsa, o kişinin bulacağı yasa dışı bir yöntem sorgulanabilir mi? Böyle bir durumla karşı karşıya olan bir kişi ya da yakını, bu olağanüstü(!) “araştırma” sürecinde, canından olsa, sorumlusu kim olur? Ya da bu durumu yaşayanların, psikolojik kayıplarının sorumlusu kim? Halkının mal ve can güvenliğini sağlayacak sorumluluğu hissetmeyen polisler ile, oturduğu koltuğun ağırlığını hissetmeden “biz ne yapabiliriz ki” diyebilen bakanlıklar mı adam edecek bu ülkeyi? Kendisini bulunduğu makama ait hissetmeyip, o makamların gerektirdiği sorumluluklarla tabiatları uyuşmayan, makamlarına yabancı yetkililer mi adam edecek sayesinde o makamlarda oturduğu ülkeyi? Çocuğunun, tacizine, tecavüzüne hatta öldürülmesine yabancı yabancı bakan, anne baba gibiler. Evlerini benimsemeyip, hayatı sadece günlük rutin işlerden ibaret gören ebeveyn gibiler. Çocuklarını adam yerine koymayan aileler gibiler O yüzden, halk ülkesi için ne kadar çabalasa da; bu ülke adam olmaz….