Bu yapı sürdürülemez ise!

Derviş DOĞAN

Dost sohbetlerinde konu memleket meselelerine gelince ilk kullandığımız cümle bu yapı artık sürdürülemez oluyor. Şu sıralar aynı cümle siyasilerin de dilinde. Hatta çok sıkça kullanır oldular. Bakan çıkıyor aynı şeyi söylüyor. Milletvekili çıkıyor aynı şeyi söylüyor. Sokaktaki yurttaş çıkıyor aynı şeyi söylüyor. “Bu yapı artık sürdürülemez.” Peki ama o zaman neden sürdürüyoruz? Ve bunu hep birlikte yapıyoruz? Madem ki herkes bu yapının artık sürdürülemez olduğuna kanaat getiriyor. Hayatın her alanında bizzat yaşayarak bunu gözlemliyor. O zaman yapılması gerekenler neden yapılamıyor? Bunun tek bir nedeni var. O da kişisel kaygılardır. Özellikle siyasetle makam sahibi olanlar, insiyatif üstlenmesi gerekenler bu noktada atılması gereken adımları atamıyorlar. Oy kaybetmekten korkuyorlar. Tekrar seçilememekten yana kaygı duyuyorlar. Ha diyeceksiniz ki böylesi kısır bir düşünce içerisinde siyaset üretilebilir mi? Tabi ki üretilemez. Siyaset halkın yaşam kalitesine katkı koyamaz. Malum bu coğrafyada siyaset hiç bir zaman insan odaklı düşünce üzerine kurgulanmadı. Üretgen bir yapı hiçbir zaman oluşturulamadı. Siyaset üretmedi. Hep kısır bir döngünün korumacılığını yaptı. Toplum bir labirentin içerisinde dönüp durdu. Hoş bundan da pek rahatsızlık duyan olmadı son dönemlere kadar. Statüko korundu. Belli bir zümrenin çıkarlarına göre hareket etti. Toplumsal dinamizmi hiç bir zaman sağlayamadı. Bireysel menfaatler her zaman öne çıktı. Siyaset popülizm üzerine bir düzen inşa etti. Ve halen sürdürülmeye çalışılan düzen budur Ezici bir çoğunluk şimdi bunlardan vazgeçmek istemiyor. İşte bu nedenledir ki, toplum olarak elimizi taşın altına koymak yerine, günü kurtarmanın peşinde koşturup, duruyoruz. İşte bundandır ki bir sendikacı dost, parayı bulacan bana verecen, bulamazsan gidecen canım deme kolaylığına kaçıyor. Çünkü biliyor ki karşısındakiler kararlı değiller. Dik duramıyorlar. Oy kaygısı taşıyorlar. seçilmeme endişeleri var. Ve/fakat hepimiz biliyoruz ki bu gidişat da gidişat değil. Böylesi bir düzenle daha fazla devam etmemiz mümkün de görünmüyor. Dolayısıyla ya buna bir son vereceğiz. Ya da birer ikişer bu topraklarda yok olup gideceğiz. Peki o zaman ne yapmalı? Madem ki bu yapının sürdürülemediği noktasında hemfikiriz o zaman gereğini de yerine getireceğiz hep birlikte. Peki nedir gereği? Esaslı bir değişim. Her alanda. Bunun için de,yürekli cesur kararlı ve bireysel kaygıları düşünmeden,toplumsal kaygı duyabilen bunu yüreğinde hissedebilen nitelikli siyasetçilerin arkasında olmamız gerekiyor. Onlara cesaret verip motivasyon kazandırmamız gerekiyor. Peki bunu nasıl yapacağız? Gerçekleri önümüze koyarak. Yüzleşerek. Hatalardan dönerek. Doğruları yaparak. Ortak paydaları belirleyerek. Bunları çocuklarımız için yapmak durumundayız. Hatta zaruriyetindeyiz. Onlara ortak aklın hakim kılınacağı ve soyutlanmayacakları dünya koşullarında başka milletlerle her alanda rekabet edebilecekleri, en azından çağın gerisinde kalmayacakları bir düzeni tesis etmek hepimizin boynunun borcudur.