İcra- haciz yasası sessizce ve kimsenin haberi olmadan geçti. Meclisin mümtaz vekilleri gibi sendikalarda, halkta uyudu ve ileride başlarına örülecek çorabı fark etmedi. Ve bir borçlunun borcundan dolayı ‘Mazbata’ belası dışında başına ikinci bir takkenin takıldığını göremedi.
Bu ülkede, TL kullanımından dolayı yaşanan sürekli olarak yaşanan krizler ve buna bağlı olarak yükselen dövizin, son model arabalarına yetişmek sanırım mümkün değil. Bu nedenle tüketicinin aldığı kredi katlanarak kar topu gibi büyüyor. İcra yasası sonrasında, Esnaf ve vatandaş, ödeyemediği borcu nedeni ile yalnız kendisinin değil, yakınları ve arkadaşlarının da icradan nasibini alacağını bilmiyor.
Bir kişinin borçlandıktan sonra yaşanan döviz ve diğer krizler nedeni ile taksitlerini ödeyemediği nedeniyle donuğa düştükten sonra mahkemeye verildiğini düşünün. Ve bu şahsın ailesinin yanında veya bir yakının yanında yaşamını sürdürdüğünü göz önüne getirin. İcra çıktığı anda, kimin evinde kalırsa kalsın, o kaldığı evin mallarına da bu yasa nedeniyle haciz getirilmesi mümkün kılındı. Bir yakınınızın, bir arkadaşınızın taşınır vasıtasını veya eşyasını kullansanız bile o kullandığınız taşınır veya taşınmaz mallara el konulup satılacağını düşünün? Veya kesintilerden dolayı eline az miktarda maaş geçecek olan borçludan bile kesintiye gidilebilecek. Sağlığı için bankada bir miktar parası varsa ona el konulacak. Bankalar gizlilik ilkesinin dışına çıkarak bu konuda bu bildirimi yapmaz zorunda bırakıldı.
Böylesi absürt bir yasayı pembe baloncuklar içerisinde önce komiteden sonrada meclisten geçiren Oğuzhan Hasipoğlu, tamamıyla bankalar lehine olan ve sadece alacaklıyı koruyan, bu yasaya ‘Bankalar Birliği’ de onay verdi diyerek kendini sözde savunmaya çalıştı. Kısacası Cumhurbaşkanı adaylığına soyunan ve ‘Cumhur’un haklarını koruyacağım diyen halkın vekili olduğunu sandığımız Oğuzhan Hasipoğlu, koruyacağım dediği halkın sırtına hançeri saplarken, Brütüs’ü hatırlattı. Ve halkın değil, bir Avukat olarak sermayenin yanında olduğunu göstertti. Vallahi portakalı soymadan içinin iyi olup olmadığını anlayamazsın. Dışına bakarsın mükemmel ama kabuklarını soyunca içinin çürüdüğünü görürsün.
Evet bu yasa, halkı, sendikaları, Milletvekillerini kısacası herkesi uyutarak Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın imza için önüne gitti. Halkın yanında olduğunu sandığımız, Cumhurun başı Mustafa Akıncı, yaptığımız programda bu yasaya imza atma ve bir daha görüşülmek üzere Meclise geri gönder çağrımıza rağmen, imzayı bastı. Ve resmi gazetede yayınlanmasına neden oldu. Dolayısıyla, cezayı halka kesmiş oldu. Tabi bu noktada iş ceza kesmeye kaldıysa hakimin de, savcınında halk olarak biz olduğumuzu, ve bu cezayı günü gelince kesmesini de bildiğimizi unuttu.
Neyse, İcra yasası geçmesine geçti. Bu yasa geçerken, faiz yasasını geçtim. Ama AB’de ve 2008’de Türkiye’de yürürlükte olan Tüketici Koruma Yasasınında neden geçirilmediğini doğrusu merak ettim. İcra yasası geçmesinbe geçsin. Ama bunun yanında, AB ve Türkiye’de olduğu gibi ‘Tüketiciyi Koruma Yasası’ da geçsin. Faiz yasa ile zaptı rapt altına alınsın. Bu noktada AB’nin muktesebatını kabul etmem diyemezsiniz.
Krediyi almasaydı diyebilirsiniz. Peki ama banka, krediyi verirken krediyi verdiği şahsın ödeme gücünü hesaba kattı mı? Kattı diyelim, 1990 yılından beridir bilmem kaç kez kriz yaşayan bu ülkede, bu krizlerden muzdarip olan kişilerin, bu dönemlerde yaşadıkları sıkıntı nazarı dikkate alındı mı? Bankacılar komitesinin isteği doğrultusunda çıkartılan bu yasa ile tüketicinin yalnız kendisinin değil, yakınlarının ve arkadaşlarının mallarına da el koyulacak olması doğru bir davranış biçimi mi? Kaldı ki, her yıl değişen konjüktür ve faiz artışlarının ödeme güçlüğü yarattığını bile bile bu yasayı hayata geçirmek insafsızlıktan da öte bir davranış değilmidir?
Bankalar yaşananlardan dolayı batar diyenler olabilir. Tabiki bankalarıda korumak gerek. Ancak tahsili geciken alacaklar tablosuna baktığımız zaman bunun %5’ler cıvarında olduğunu, bu rakamın da AB ile Türkiye şartlarına uygunluk arz ettiğini ve hiçte kötü bir tablo yaratmadığını görebiliriz. Bunun ispatı da 10 en çok kar eden şirketin 8’inin bankalar olduğudur sanırım. Ama bankalar bu durumu gözardı ederek, yaşanan kriz ve faiz artışları nedeniyle ödeme güçlüğü içerisine giren tüketicinin teminatına saldırıyor. Bununla da yetinmeyerek yakınlarının ve dost ile arkadaşlarının mal varlıklarını da gözüne kestiriyor. Bu durum yaşanacak krizin esintileridir. Çünkü icra ile alıncak malların eskiden olduğu gibi hem ucuza gitmesine hemde muhtemelen esnafın iflasına neden olacak.
Ülkenin girdiği kriz nedeniyle geçmişte, ATOK komitesi oluşturulmuş ve o komitede Mehmet Çakıcı ile Tufan Erhürman’da yer almıştı. Borçların yeniden yapılandırılması sonrasında borçlu biraz nefes alırken, borcunu da ödeme kolaylığı içerisinde ödemeye başlamıştı. Tabi Çakıcı bu yasa çıkartılırken şimdi mecliste değil. Ancak Hukuk eğitmeni, eski Başbakan Tufan Erhürman, şimdi de bu meclistedir. Bu yasaya, bir hukuçu ve halkın sempati duyduğu birisi olarak nasıl parmak kaldırdığı da doğrusu merak konusu oluyor.
Bir sözüm de sendikalara olacak. Her konuda yollara dökülen, eylem ve grev tehditi savuran sendikaların bu noktada neden sessiz kaldıklarını doğrusu merak ediyorum. Meclis kürsüsünde, her konuda açıklama yapan ve halkçı olduğunu dile getiren Erhan Arıklı’nın böylesi bir yasaya neden parmak kaldırdığını inanın çözemedim. Suistimallerin takipçisi, Kudret Hoca’nın böylesi bir yasaya neden kırmızı kart göstertmediğini merak ettim. Halk nezdinde büyük süksesi olan, popülaritesi yüksek, Ersin Tatar’ın, uzman bir ekonomist ve Başbakan olarak bu konuda neden suskun kaldığına Hatçe Teyze bile inanamadı. Doğuş Derya, Bertan Zaroğlu, Cemal Özyiğit, Zeki Çeler, DP’nin başkanlığıa soynan Fikri Ataoğlu, batan güzelyurt esnafının temsilcisi Armağan Candan, halkın içerisinde olduğu için sıkıntıları yakından gözlemleyen Zorlu Töre, Karpaz’ın savunucusu Biraz Hamzaoğlulları, Menteş Gündüz, Hüseyin Angolemli, ve bir pire için yorgan yakarken, bütün memleketin yanacağı bir duruma gelmesine karşın, Sunat Atun’un suskunluğuna inanın bir anlam veremedim. Haa, ismini sayamadığım vekillerimiz sahi sizler neredesiniz?
Sn. Vekiller, bizler ‘Tanzimat Mahallesinde’ hısar üstünde, Mağusa’da kale altında, Güzelyurtta portokal bahçeleri içerisinde, Karpaz’da milli park içerisinde, Girne’nin sahillerinde, Lefke’nin Karadağ’ında, İskele’nin makenzi plajında, hem lingiri, hem pirili hemde plaj voleybolu oynadık. Tek pirili için göz yaşları döktük. Neron Roma’yı yakmış. Anasını satayım biz o pirili için inanın, seçim zamanında sizin vekilliklerinizi yakarız. Bu da böyle biline.