İşte o açıklama:
Toprak Ürünleri Kurumu (TÜK)’nun yeniden işler hale gelmesi için konan fonlar döndü dolaştı ekonominin temel meselesi haline geldi. Ekonominin temel meselesi fonmuş gibi bir birine giren girene. Bir taraf fon koyarak büyüyeceğimizi, üretimi koruyacağımızı; başka bir taraf ise fonların konması halinde ülkenin yanacağını, tükeneceğini söyleyerek kavgaya tutuştu. Bakanlık ise bodoslama aynı düşünmeyenlere karşı nerdeyse savaş açtı.
Tam bir kayıkçı dövüşü… Oysa ki mesele başka yerde, üretimin sorunlarını çözmenin, kalkınmayı başarmanın yolu bu tartışmalarda ortaya konmuyor. Fon dediğimiz konu, ekonominin araçlarından sadece bir tanesi. O da fonların nasıl kullanılacağı ile ilgili bir sorundan başka bir şey değildir. Ürettiğimiz ürünlerin standartlarına, kalitesine, pazarlanmasına, ambalajlanmasına, ürünün güvenliğine ve güvenirliğine, üretimin yaygınlaştırılmasına, istihdama hizmet edilecek şekilde fonları kullanırsanız buna kim karşı çıkabilir… Hele de küçücük bir ülke olduğunuzdan dolayı da haksız rekabet altında iseniz. Kaldı ki karşı çıkarsa çıkar… Ne de olsa mevcut adaletsiz ve eşitsiz ekonomik sistemden ötürü herkesin bir tercihi var. Hele de KKTC gibi toplumsal düşünmekten çok, gelinen noktada kişiye özgü, zümreye özgü düşünmeye çoktan başlamış bir ülkede yaşıyorsanız. Bizlerin KTEZO olarak bu çerçevede tereddütsüz fonları desteklemeye devam edeceğimiz aşikardır.
Fonların yukarıda bahsedilenden farklı olarak ikinci bir kullanım şekli daha vardır. O da bugüne kadar olduğu ve yapıldığı gibi; sermayeyi, sermaye mallarını ve lüks tüketimi vergilendirmek yerine, bütçe denkleştirmek için kullanılması ve gittikçe artırılmasıdır. Bu şekilde yapılmış olması, hane halkı gelirlerini azaltıp pahalılığa yol açar. Buna da yerli ürünleri koruma derseniz vay halimize.
1970 – 1980 yıllarına kadar ekonomik modeller, ülkemiz dahil korumacıydı. Bu modelle başarılı olanlar oldu, olamayanlar oldu. 1980 – 1990 yıllarından sonra ekonomik modeller değiştirildi tüm dünyada olduğu gibi bizde de. Gümrükler büyük ölçüde sıfırlandı. Kaldırıldı ve o ünlü “yüzme bilmeyenler boğulur” denen özdeyişin geçerli olduğu sisteme geçildi. Ne oldu peki! Başarısız olanların başarısızlığı artmaya devam etti. Milli gelir düşmeye, hane halkı gelirleri azalmaya devam etti.
Bu model de artık sakıncalı olarak tartışılıyor. G20 zirvesinden patronlar kulübü olan IMF, Dünya Bankası ve Troyka’ya kadar… Sorunlar önemli olmakla birlikte fon sorununun çok ötesine geçmiş durumda. Yani şimdi başka şeyler konuşuluyor; AR-GE’dir, kurumların hesap verebilirliğidir, yeniden yapılanmasıdır, teknolojiye yapılan yatırımlardır, markalaşma, kooperatifleşme, denetim, kayıt dışılık, toplumun üretime katılımının artırılması, vergi disiplini, iş bölümü, mesleki tanımlar ve yeterlilikler, satın alma gücü, planlama ve ekonomiye, toplumsal yaşama bakış gibi sorunlar artık gelinen noktada birlikte ele alınıyor. Bu sorunlar hükümet ve devlet politikalarıyla bir arada yürütülmezse gele gele KKTC’nin şimdiki geldiği noktaya gelinir.
En üzücü olanı yıllarca öngörüldüğü halde, bu kadar gürültü ve yığınla laf içerisinde ne toptancı halleri, ne salhaneler, ne de kurumların özerkliği, ne de yasası geçtiği halde gıda ve ürün güvenliği ile ilgili uygulamalar için tek bir söz söylenmiyor. Bütün bunları yapmadığınız zaman fonlar, gerek bütçeye kaynak, gerekse kurumların idamesi ve kurtarılması için sadece artar ve artmaya da devam eder, toplumlar da yoksullaşmaya devam eder.