Çare yok değil…

Ediz TUNCEL

Ankara rendevu vermiyormuş, acaba bu tavrı niyeymiş,  bu  hükümeti istiyor muymuş, yoksa istemiyor muymuş!!!

Dingili kopmuş memleketin bugünkü gündemi bu…

Bir de Kıbrıs Türkü bir türlü evine sahip çıkacak adam olamadı, onuruyla, iradesiyle ayakta duracak insan olamadı dediğimiz zaman birileri bös bös bağırıyor.

Bu konuları konuşan da konuşturan da utansın!

Omurgasızlık olur da bu kadar mı olur!

Kardeşim eğer bu ülkede hükümetler bugüne kadar kendi ülkesinin, kendi devletinin hayrına bile ne halt ettiği belli olmayan Ankara hükümetlerinin keyfine göre belirlenecekse, bu ülkede seçime de gerek yok, Meclis’e de gerek yok, Ankara’da iktidar olan partinin bir muhtarı buraya atanır, aklı çalışan, yönetim biliminden anlayan tek bir muhtar bile burayı yönetmeye yeter de artar bile, valiye filan da gerek yok, hele hele elçiye veya elçiliğe de hiç gerek yok…

Şu manzaraya bir bakın hele: şimdiki hükümet ekonomik krizden çıkabilmek için, en azından derdine biraz olsun derman bulabilmek için, bir diğer deyişle Ankara’ya gidip para dilenmek için Ankara’dan rendevu bekliyor.

Kelin merhemi olsaydı kendi kafasına sürerdi, o rendevuyu daha çok beklerler…

Kimi de oturmuş Rum’un insafa gelmesini ve kendi pisliğinde boğulan Kıbrıs Türkünü kendisine eşit bir toplum olarak görmesini ve bir anlaşmaya razı olmasını bekliyor…

Güldürmeyin adamı!

Kendine hayrı olmayan, şu sosyal-kültürel-ekonomik anlamda genel toplumsal yapı adına tamamen kokuşmuş, ne idüğü belirsiz bir hale gelmiş bir güruhu Rum niye kendine ortak etsin, niye başına belayı sarsın…

Kıbrıs Türkünün bu adadaki haklarını da zaten Türkiye’nin gelen giden aklı evvel iktidarları önce 186 sayılı BM kararına imza atarak, sonrasında 540 ve 541 sayılı BM kararlarına göz yumarak, sonrasında Gümrük Birliği’ne girmek adına rüşvet karşılığı olarak Rum tarafının tek taraflı olarak AB’ye girmesine çanak tutarak sattılar, geriye zırnık kalmadı…

Rum aldı alacağını, geriye alacağı birşey kalmadı.

Ha, bir de kuzeydeki ganimet toprak üzerine inşa edilmiş kumarhanelerin, otellerin, kerhanelerin tazminatını alırsa, ki bu onlarca milyar Euro demek, Rum hepten döner köşeyi, Kıbrıs Türkü da ağzını açar ayaza, hem de sonsuza kadar…

Türkiye gelen giden iktidarların tümünün sorumlu olduğu beceriksizlikler süreci sonunda zaten ağzını ayaza açtı, tam anlamıyla battı, AB-Rusya ikilisinin insafına kaldı, şu anda bir de Allah’tan medet umuyorlar.

Bizdeki fırsatçılar ve muhalefet ise Tufan Erhürman’ın beline beline vuruyor, kaosun sorumluluğunu onun kafasına yıkmaya çalışıyor.

Şimdiki hükümet bazı beceriksizliklerinden dolayı yerden yere vurulacak durumda olsa bile kesinlikle bugünkü durumun doğrudan sorumlusu değildir, yıllar yılıdır göstere göstere gelen bu kaotik durumun sorumlusu bugüne kadar sadece kendi ve yandaşlarının çıkarına odaklanan,  gelen giden iktidarların ve buna göz yuman Kıbrıs Türkünün tümüdür.

Bugün iktidar değişse, muhalefet iktidara geçse, hesabına giren çıkan milyonların hesabını veremeyen bir başbakan devletin dümenine otursa, birşey mi değişecek!

Yok öyle bir dünya…

Bugünkü durumun en büyük sorumlularından biri düpedüz çeteleşen ve siyasi partilerle gündüz kavga edip, gece hırsızlığa beraber çıkan, memleketin kaymağını yiyen kesimlerin bir parçasını oluşturan, devlet içinde devlet olan, devleti aslında ele geçirmiş olan sendikalardır ve bugün hükümete karşı aldıkları inatçı tavırlarıyla kıçtan batan geminin pruvasına doğru çıkarak kurtulacaklarını sanmaktadırlar, bir türlü batan gemide hep birlikte olduğumuzu kabullenmek istememektedirler, kendilerinden başka herkesin elini taşın altına koymasını istemektedirler.

Kardeşim son batanın kurtulduğu bir dünya yok, ilk batan da boğulacak, son batan da boğulacak, ilk batanın sırtına basarak boğulmaktan kurtulacağınızı sanmayın, sırtına basıp da kurtulasınız, özellikle siz memur kesimi ayakta kalasınız, keyfinizi süresiniz diye feda edilecek hiçbirşey kalmadı…

Diğer taraftan, şu anda tüm ana ve yedek ekonomik rezervlerini harcamış olan Türkiye  gemisi dört bir taraftan delik deşik olmuş vaziyette su alarak hızlı bir şekilde batıyor, kuyruğuna bağlı KKTC filikası da onunla beraber batıyor.

KKTC filikasını Türkiye gemisine bağlayan ipi kesmek KKTC’yi kurtarır mı?

Esas soru bu!

Türkiye gemisi batarken ipini kesen KKTC filikası belki batmaktan kurtulur, ama o zaman da okyanusun ortasında kalakalır, küreksiz ve herşeyden önemlisi, ne yapacağını bilemeyecek kadar akılsız olduğu ve kurtuluşu hep başkalarından beklediği için açlıktan ve susuzluktan yavaş bir ölüme doğru gider.

Bir ihtimal, bir başka gemiye rastlar da yedeğine alınır, açlığını susuzluğunu giderir.

O gemi de olsa olsa Rum tarafının gemisi olur, başkası olmaz.

Rum tarafı da KKTC’yi keyfi istediği gibi beslemez, günün sonunda ne halin varsa gör der, altındaki dibi delik kayığı bile alır, Kıbrıs Türkü yine kıçüstü oturduğuyla kalır.

Eğer hükümetsen, ve eğer omurganı doğrultmak istiyorsan, şu anda acilen yapacağın şey şudur: Birinin cebinden alıp ötekinin cebini doldurmayacaksın, rantçıların ciyak ciyak bağırmalarına bakmadan memlekette zarar eden tüm kurumları kapatacaksın veya kar edecek hale getireceksin, özellikle tarım ve hayvancılıkta zarar eden, vatandaşın cebinden karşılanan tüm uygulamaları sona erdireceksin, öyle kuraklık parasıymış, bilmem neymiş, hepsini kaldıracaksın.

Zaten bugün kuraklık parası çekenlerin çoğu devlet memuru, kullandıkları araziler de devletin bunlar peşkeş çekilmiş malı, daha ne, kime ne palavra yutturacağınızı sanıyorsunuz!!!!

Otellere, kumarhanelere sağladığın teşvikleri ve elektrik katkı paylarını kaldıracaksın, bırakacaksın giderlerini kumarhaneciklerinden karşılasınlar, kumarhanelerden aldığın vergileri artırarak daimi hale getireceksin, bu memleketin kaymağını yerken bari “hep beraber yiyelim” diyeceksin.

Elin sonradan görme züppesi cebinde para var diye geliyor beş yıldızlı, yedi yıldızlı otelde keyfini çıkarıyor, elektrik de dahil olmak üzere otelin teşvikleri ise vatandaşın cebinden devlet tarafından haraç usülü toplanan vergiden karşılanıyor…

Her fırsatı değerlendirip da fahiş karlar elde eden sermaye takımının ve tüccarın hesabına giren çıkan her kuruşun hesabını soracaksın, vergisini alacaksın, muhasebe sahtekarlıklarına göz yummayacaksın.

Dünyanın neresinde var böylesine beleşçi, rantçı bir dünya…O vergiler güvenliğe, eğitime ve sağlığa gitse, memleket ihya olurdu…

Ha, size seçimlerde kapımızı çalmayın, maddi destek istemeyin mi diyecekler, siz de bunu ifşa edin, halkın desteğini isteyin, artık “kör tuttuğunu becerir” düzeni bitti deyin…

Tuttuğunu beceren rantçı körlere karşı biraz omurgayı doğrultun, lütfen!!!!

Hatta, tehditkar davranırlarsa, memleketten defedin, biraz hava alacağımız yer açılsın…

Türkiye bugün tedbirlerini almaya başlasa en erken on senede düze doğru çıkmaya başlar, biz ise bir senede, çapımız gereği…

Hade biraz akıl lazım…