Hükümet kuruldu. Bakanlıklara kimlerin getirildiği ve hükümet ortakları arasında imzalanan protokol açıklandı. Hiç kimse, protokolü merak etmedi. Hükümet programını da. Herkes önce, kabinenin kimlerden oluştuğuna baktı. Bakanlar, kimler; aralarında tanıdık var mı diye. Sonrasında da, hangi Daire, hangi partinin idaresine verildi diye. Haksız da değiller hani. Hükümet ortakları da, medya da en çok bu konuyu önemsemişti zaten. Hem, protokolde de, programda da, ne yazarsa yazsın, ortaklar bildiklerini okumayacaklar mı? Mesela, polisin sivile bağlanması yazsa, ne olacak, yazmasa ne olacak? Polis, sivile bağlanabilecek mi? Ya da, her hükümet döneminde son bulacağı söylenen, üçlü kararname ile atamalar son bulacak mı? Peki ya vaat edilen reformlar? Hangi alanda reform yapılacak mesela? Sağlık? Eğitim? Ekonomi? Zaten bunların hangisi, kimin ne umurunda? Herkes çok iyi biliyor ki; “reformlardan” kasıt, ithal edilen paketler. “İlkelerden” kasıt da, partizanlık ve torpiller. O yüzden de, toplum, bakması gereken yere bakıyor. Çocuğuna iş verecek olanı, işini kolayca halledecek olanı arıyor listelerde. Her iki ortak da, açıklamalarında ; “çizgimiz belli” dedikten sonra, haksız değiller hani. Zira, bu güne kadar, ideolojinin de, refah da, bağımsızlığın da, ekonominin de, dürüst siyasetin de, üstü hep bahsedilen “belli çizgi” ile çizildi. Hem, hükümeti kuranlar ne kadar güveniyor yazdıklarına ki; halk da güvensin. UBP, yakındaki kurultayına yönelik planlar yaparak, CTP ise, içteki dağınıklığını toplamak için, atamalar yaptıktan sonra, halk bu hükümete nasıl güvensin? Amannn zaten, halk onlara güvense ne olacak, güvenmese ne olacak? Çark dönsün yeter. İster taşıma suyla, isterse de sağdan soldan esen yelle.