Son köşe yazımı çevreden sorumlu bakanlık ve Çevre Koruma Dairesi'nin fiyaskoları üzerine yazdım. Hemen arkasından yine Çevre Koruma Dairesi' ni doğrudan ilgilendiren bir yazı yazacağım aklıma gelmezdi, ama kısmetteymiş. Yılan hikayesine döndürülen ve Doğu Akdeniz bölgesinin en büyük çevre felaketlerinden biri olan CMC alanı halen zehir saçmaya devam ediyor, Port İSBİ isimli bir şirket ise yaklaşık 1500 dönümlük bu araziyi ıslah etmek ve ekonomik getiri sağlamak üzere devletten 49 yıllığına kiralamış durumda. Ancak bu şirket, arazinin ıslahı için belli aşamaları olan bir proje geliştirmiş olsa da, bu aşamalar bugüne kadar yerine getirilmemiş, sadece göz boyama niteliği olan çalışmalardan öteye gidilememiştir. Şirketin taahütlerini yerine getirmemesi üzerine Lefke bölgesi sivil toplumunun tepkileri artmaya başlamış, bu arazinin şirketin elinden alınması gündeme gelmiş, şirket de son bir gayretle bir ÇED raporu hazırlatıp, İyi İdare Yasası gereği içeriğini halkla paylaşmak istemiş, 11 Kasım itibarıyle de bu konuyla ilgili Lefke'de toplantı düzenlenmiş. Sağlık sorunum olması nedeniyle gitmeyi düşünmediğim bu toplantıya kendimi zorlayarak kalkıp gittim. İyi ki de gitmişim. Bu toplantının merkezinde olması gereken Çevre Koruma Dairesi müdürü panelde yer alanlar arasında değil, izleyiciler arasında üçüncü sırada oturuyor, hayret ki ne hayret... Panel sahnesinin bir tarafında ÇED raporunu hazırlayanlar, diğer tarafında ise Türkiye'deki bir üniversitenin konuyla ilgili olarak ünvanı profesör olan bilim adamları(!) ve CMC alanının rehabilitasyonunu üstlenen şirketin temsilcisi oturuyor. ÇED raporuyla ilgili olarak halktan soru kabul edilmeye başlandı. Lefke Sivil Toplum Örgütleri Organizatörü Teoman Oktay ÇED raporuyla ilgili biraz uzunca bir eleştiri getirdi... Bir ders ortamından bilimsel bir tartışma yapılır misali eleştirilere cevap verilecek yerde, önündeki isim tabletinin üzerinde ünvanı "profesör" yazan beyfendilerden biri fena halde işkillendi, esti, gürledi, Teoman Oktay'ın sorularına ve endişelerine cevap vermeyeceğini belirtti, bir taraftan KONUNUN UZMANININ kendisi olduğunu söylerken diğer taraftan ÇED raporunda Teoman Oktay'ın eleştirdiği bazı konularda görüş belirtmenin Teoman Oktay'ın haddi olmadığını, kendisinin de haddi olmayacağını belirtti, eveledi, geveledi. Bir diğeri, üzerine Teoman Oktay'ın eleştirilerinden fena halde alınmış, dünya kendilerini tanıyormuş, ezbere iş yapmazlarmış, yanlış anlaşılmasınmış... Tamam kardeşim, anladık, bilim adamısın, profesörsün, konunun uzmanısın... Ama iş sıkıya girince ve dersini çalışmadığın, sorulacak soruya verilecek cevabın olmadığı, orada sadece figüran olduğun anlaşılınca da "haddini" aşmak gibi bir derdin olmadığını söyleyip işin içinden çıkacağını da sanıyorsan, çok aldanıyorsun, karşındaki insanlar Kıbrıs'ın sivil toplum örgütlenmesi adına en düzgün, en vizyon sahibi insanları... Bilim adamıysan, önce bilimsel bir raporun nasıl hazırlandığını bileceksin. Bilmiyorsan eğer, küstahlık, kabalık, karşındakini küçümseme, bir ton laf arasında karşı tarafa laf sokuşturma derdine düşmek, "ben bilirim, sen bilmezsin, benim bilmem de yeter, senin bilmene gerek yok" havasına girmek, övünürken bir harmanlık yere sığamamak seni daha büyük bir bilim adamı yapmaz, en azından bunu bil... Bilim adamlığı meselesine gelince, nerdeyse Avrupa'nın toplamından çok profesörün Türkiye'de olması, buna rağmen her türlü zır cehaletin ve her türlü ilkelliğin Türkiye'de hüküm sürmesinin, üniversitelerdeki çeteleşmelerin ve "görüşe, ideolojiye göre fabrikasyon imalat akademisyenlerin ve ünvanların" sebebi ne, kim acaba??? Geçelim bir kalem, rapor meselesinin özüne dönelim... Bilimsel bir rapor hazırlanırken, o rapor açıkları yüzünden kevgire benzememelidir, eğer hedef kitle halksa, hedef kitlenin anlama kapasitesine göre hazırlanmalı, her bir detay en ince ayrıntısına kadar irdelenmeli, çelişkiler ortadan kaldırılmalı, konuyla ilgili güçlü yönler ve zayıf yönler açıkca belirtilmeli ki okuyan da anlasın, sorgulanabilecek detaylar mümkün olan en asgari düzeye indirilmeli, halktan görüş alındıktan sonra tekrar düzenlenmeli ve paydaşlar konu üzerinde hemfikir olana kadar üzerinde çalışılmalıdır. ÇED raporu hazırlayanlar da bunu bilecek, bir seferde "ben yaptım da oldu" mantığı hiçbir bilimsel çalışmanın temelinde kabul edilmez, edilemez. Çevre Koruma Dairesi müdürüne gelince, umarım "izleyici" kadrosuna bulunmak vizyonunuza vizyon katmıştır... Bana gelince, ne halt etmişim de gelen okkalı tekliflere sırt çevirip, memlekete hayrım dokunacak diye kalkıp İngiltere'den Kıbrıs'a havanda su dövmeye dönmüşüm...