Lösemi En Sık 2 - 5 Yaş Arasındaki Çocuklarda Görülüyor
‘’Kan kanseri” olarak da bilinen Lösemi’nin, kan ve kemik iliği dokusunda bulunan kan yapımından sorumlu hücrelerin kanserleşmesi, yani kontrolsüz çoğalması sonucunda ortaya çıkan bir tür kan hastalığı olduğunu ifade eden Yrd. Doç. Dr. Neşe Akcan, kanserleşen ilik hücrelerinin sağlıklı kan üretemedikleri gibi kemik iliğini istila ederek sağlıklı kan üretebilecek hücrelere de yer bırakmadığını belirtti. Löseminin çoğunlukla beyaz kan hücrelerinin kanseri iken nadiren diğer kan hücrelerinin kontrolsüz çoğalması ile de oluşabileceğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Neşe Akcan, löseminin tüm çocukluk yaş grubu kanserlerinin % 25 - 30’unu oluşturarak, çocuk yaş grubu kanserlerinin ilk sırasında yer aldığını belirtti. Löseminin en sık 2 - 5 yaşlarında görüldüğünü söyleyen Yrd. Doç. Dr. Neşe Akcan, lösemilerin klinik seyrine göre kabaca akut ve kronik olmak üzere iki gruba ayrılabildiğini kaydetti.
Çocukluk Çağı Lösemilerin %97’si Hızlı Gelişen Lösemi
Çocukluk çağı lösemilerinin %97’sinin akut yani hızlı gelişen lösemiler olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Neşe Akcan, çocukluk çağı lösemilerine ilişkin risk faktörleri ile ilgili olarak genetik faktörler arasında kalıtımsal sendromlar, kalıtsal immun sistem bozuklukları ve lösemili kardeşe sahip olmanın yer aldığını belirtti. Yrd. Doç. Dr. Neşe Akcan şöyle devam etti: “Yaşam tarzı ile ilişkili risk faktörleri arasında yapılan bazı çalışmalarda kesin olmamakla birlikte, gebelik döneminde alınan alkol ile çocukluk çağı lösemileri arasında ilişki gösterilmektedir. Çevresel risk faktörleri arasında radyasyona veya kimyasallara maruz kalmak, başka bir kanser için kemoterapi görmüş olmak, immunsupresyon tedavisi almak yer almaktadır. İspatlanmış, çelişkili risk faktörlerini ise elektromanyetik ya da güç santrallerine yakın oturmak, erken yaşta geçirilen enfeksiyonlar, doğumda anne yaşı, babanın sigara içmesi, babanın kimyasal çözücülerle ilgili bir işte çalışması, yer altı sularının kimyasallar ile teması ve fetal dönemde maruz kalınan bazı endokrin bozucular oluşturmaktadır.”
Yrd. Doç. Dr. Neşe Akcan; “Çoğunlukla Hastalar Semptomların Başlaması ile Doktora Başvurunca Tanı Almaktadır.”
Erişkin çağdaki kanserlerden farklı olarak, çevresel faktörlerin etkisi lösemi oluşumunda daha az etkili olduğundan, çoğu vakada lösemileri önlemeye çalışmanın pek mümkün olmadığını söyleyen Yrd. Doç. Dr. Neşe Akcan diğer taraftan lösemiyi erken tanımak için yapılabilecek, önerilen bir tarama testi bulunmadığını söyledi. Yrd. Doç. Dr. Neşe Akcan şöyle devam etti: “Genetik olarak kanser riski taşıyan sendromların varlığında ya da başka bir kanser nedeniyle tedavi görmüş veya immunsupresyon tedavisi alan hastalar daha dikkatli izlenmeli, bilinen risk faktörlerinden uzak tutulmalıdır. Çoğunlukla hastalar semptomların başlaması ile doktora başvurunca tanı almaktadır.”
Löseminin Semptom ve Bulguları
Lösemi tanısının, kan testleri, kemik iliği aspirasyon / biyopsisi ve ardından da hücre tipini belirleme ve genetik tetkikler sonucu konup, kesinleştiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Neşe Akcan, tanıdaki ayrıntılı testlerin genellikle lösemi tiplerini, tedavi prensiplerini belirlemede yardımcı olduğunu da sözlerine ekledi.
Yrd. Doç. Dr. Neşe Akcan, löseminin semptom ve bulguları hakkında şöyle devam etti; “Kırmızı kan hücrelerinin fonksiyon kaybına bağlı olarak yorgunluk, güçsüzlük, üşüme, solukluk, baş ağrıları, beyaz kan hücrelerinin fonksiyon kaybına bağlı olarak ateş, enfeksiyon bulguları, trombosit (pıhtılaşma ile ilgili hücreler) hücrelerinin fonksiyon kaybına bağlı olarak ise kolay berelenme, ciltte morluklar, diş eti veya burun kanamaları görülmektedir. Bunlara ek hastalarda kemik ve eklem ağrıları, lösemik hücrelerin karaciğer veya dalakta birikmesine bağlı organlarda büyüme ve bunların karında ele gelen kitle şeklinde hissedilmesi, karın ağrısı, iştah azalması, kilo kaybı, lenf nodlarına yayılma sonucu ele gelen lenf bezleri, göğüsteki lenf bezlerinin ya da timus denilen organın işgali ile havayollarına bası ve geçmeyen öksürük ya da solunum sıkıntısı, bu bezelerin damarlara basısı ile vena cava superior sendromu denilen yüzde ve gövde üst yarısında ödem ve solunum sıkıntısı, santral sinir sistemi metastazı ile baş ağrısı, epileptik nöbet, kusma, görme bozuklukları izlenmektedir.
Tedavi Yöntemi
Açıklamalarında hastalığın tedavisine de değinen Yrd. Doç. Dr. Neşe Akcan, tedavi sürecine öncelikle genel durumun düzeltilmesi, ek sıkıntıların giderilmesi ve enfeksiyonların tedavisi ile başlandığını, böbrekler, karaciğer ve kalbin, kemoterapi ilaçlarının yan etkilerinden korunması için önlemler alınmasının tedavi öncesi büyük önem taşıdığını belirtti. Yrd. Doç. Dr. Neşe Akcan, löseminin primer tedavisinin kemoterapi olup, hastanın yaşı ve diğer tüm risk faktörleri ile hücre tipi belirlenerek hastaya uygun kemoterapi protokollerinin düzenlendiğini, yüksek doz kemoterapi ihtiyacı olan hastalarda ise kemik iliği transplantasyonu ya da löseminin tipine göre radyoterapilerin de tedaviye eklendiğini söyledi.
Çocukluk Çağı Kanserlerinde Sağ Kalım Oranları Geçmişe Kıyasla Yüz Güldürücü
Çocukluk çağı kanserlerinde 1975’ten 2010 yılana kadarki dönemde, neredeyse ölüm hızlarında %50’den fazla düşüş olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Neşe Akcan, artan sağ kalım oranlarının yüz güldürücü rakamlara ulaştığını bildirdi. Hastalar için sadece kısa süreli değil uzun dönem izlem planlarının da düzenlenmesinin gündeme geldiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Neşe Akcan, bunun için izlem rehberleri hazırlandığının bildirdi.
Yrd. Doç. Dr. Neşe AKCAN, uzun dönemdeki risk faktörleri ve izlemde dikkat edilmesi gereken noktaları da şöyle özetledi: “İkincil kanserler, kalp ve akciğer problemleri, psikolojik ya da alınan beyin ışınlamasına ya da bazı kemoterapilere bağlı öğrenme güçlükleri, büyüme gelişmede duraksama, gecikmiş ya da erken ergenlik, hipofiz hormon eksiklikleri, tiroid hormonu ya da kortizol hormonu bozuklukları, testis ya da over yetmezlikleri ve infertilite sorunları ile osteoporoz başlıcaları olarak sayılabilir. Bu nedenle uzun süreli izlemde multidisipliner yaklaşım önem arz etmektedir. Sosyal ve emosyonel destek ise tanı anından itibaren uzun süreli izlemin her aşamasında gerekli en önemli basamaklardan birini oluşturmaktadır. Bu noktada profesyonel psikiyatrik desteğin yanı sıra, hastalara ve ailelerine verilecek sosyal destek de ayrıca önemlidir. Bu nedenle çeşitli sosyal destek kuruluşları yapılandırılmakta ve faaliyet göstermektedir. Türkiye’de de bu amaçla kurulan ve faaliyetlerini başarı ile yerine getiren Lösemili Çocuklar Sağlık ve Eğitim Vakfı (LÖSEV) ilk kez 1998 yılında kurulmuş olup gittikçe büyüyen ailesi ile sağlığın yanında, eğitime katkıları, sosyal etkinlikleri ile de lösemili çocuklarımıza kucak açmaktadır. Löseminin farkındalığının arttırılmasını amaçlayan, lösemi ile mücadelede ele ele verilmesini hedefleyen ve adını benzer bir mücadeleyi yaşamış Kıbrıslı Türk çocuğumuzdan alan Kemal Saraçoğlu Lösemili Çocuklar ve Kanserle Savaş Vakfı ise ülkemizde faaliyetlerini başarı ile sürdürmektedir”.
Psikiyatri Desteği Önemli
Profesyonel psikiyatri desteğinin yanı sıra, hastalara ve ailelerine verilecek sosyal desteğin önemini de vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Neşe Akcan, bu amaçla çeşitli sosyal destek kuruluşlarının yapılandırıldığını ve faaliyet gösterdiğini, lösemi hastalığını daha iyi tanımak, böylelikle tanının atlanmasını engellemek, lösemiden korkmak yerine onunla baş edebilmeyi ve onu yönetmeyi kavramak adına çeşitli farkındalık projelerinin tasarlandığını kaydetti.
Minik, cesur ama ürkek yüreklerin bu zorlu yolculukta aşmaları gereken birçok engel bulunduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Neşe Akcan, ailelerin ise en kıymetlilerinin bu yolculuğunda çoğu zaman endişelerine yenik düşebileceğini, kendilerini çaresiz ve çıkmazda hissedebileceklerini ancak yalnız kalmadıkları sürece onların korkularını yenebileceklerini ve başaracaklarına inanabileceklerini söyledi.