Benzersiz olarak tarif edilen Covid-19 salgını, tüm dünyada insan davranışlarıyla birlikte, zorunlu olarak işletmeleri ve ekonomiyi de dönüştürüyor. Bunun somut örneği hizmet sektöründe yaşanıyor. Hükümetlerin ‘evde kal' çağrılarına uyanlar, yemek, market alışverişi ve fatura ödemeleri gibi birçok hizmeti e-ticaret üzerinden almaya başladı.
İlk pozitif vakanın en geç tespit edildiği ülkelerden biri olan Türkiye’deki işletmeler, e-ticaret ve dolayısıyla dijital ekonomiye ne kadar hazırlıklı? DW Türkçe, bu soruya yanıt aradı.
İlk olarak Almanya’da ortaya çıkan ve üretim süreçlerinin otomasyonunu ifade eden Endüstri 4.0’ı ıskalayan Türkiye’deki işletmelerin, yeni tip krizin zorladığı dijital dönüşüme ne kadar uyum sağlayacakları yanıt bekleyen sorular arasında. Bir başka önemli soru ise hükümetin tedbir paketinde öngördüğü gibi krizin üç ay mı, yoksa daha fazla mı süreceği? Özel sektör, süreç konusunda hükümetle aynı fikirde değil.
Üç ay iyimser senaryo
Dijital dönüşüm konusunda şirketlere danışmanlık hizmeti veren Ussal Danışmanlık’ın sahibi Ussal Şahbaz’a göre krizin süresi sonuçları etkileyecek. Çin'de Wuhan dışındaki kentlerde hayatın normale dönmeye başladığını hatırlatan Şahbaz, “İlk vakanın görülmesi üzerinden üç ay sonra yeniden üretime başlandı. İyi bir varsayımla Çin’deki gibi bir seyir izlersek Avrupa'da da üç ay içinde bir düzelme olabileceğini düşünüyorum. Ancak her şey Çin gibi gitmeyebilir. İş uzarsa, işletmelerimiz borçluysa ve sermayeleri yeterli değilse, yardıma ihtiyaçları olacak. O zaman hasar daha yüksek olur” diyor.
Sanayi Bakanlığı’ndan bir yetkili, bu virüs krizinin ‘tüm şirketler için prova' niteliğinde olduğunu belirterek, "Buradan dijitalleşme anlamında birtakım dersler çıkarılacak. Bu iş hızla evrilecek. Bir sürü şirket bu sıkıntının altından kalkamayacak, ciddi bir yıkım geliyor. Bu yaratıcı bir yıkıma da dönüşebilir” şeklinde konuştu.
Aynı yetkili, şirketlerin krizin üç ayda biteceği konusunda hükümetle hemfikir olmadığını belirterek, şirketler için şu öngörüyü yaptı: “Ekonomik olarak ömrünü tamamlamış, rekabet edemeyen, birtakım kredilerle, desteklerle ayakta tutunmaya çalışan, ekonominin sırtında kambur olan bir sürü işletme bu krizle ayıklanacak.”
Sanayi zayıf, hizmet güçlü
Türkiye'deki işletmelerin fotoğrafına bakınca sanayi sektörünün hizmetler sektörünün gerisinde olduğu görülüyor. Dijital ekonominin en büyük hammaddesinin veri olduğundan hareketle, e-Devlet, e-fatura, e-imza, e-bilet, e-nabız gibi veri tabanlı dijital uygulamalar yaygın şekilde kullanılıyor.
Aynı şeyi sanayi için söylemek mümkün değil. TÜBİTAK’ın (Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu) Türk Sanayinin Dijital Olgunluk Seviyesi çalışmasına göre sanayinin seviyesi Endüstri 2.0 ile 3.0 arasında yer alıyor. Aynı çalışmaya göre nesnelerin interneti pazarının büyüklüğü yıl sonunda 1,7 trilyon dolar olacak. On yıl sonra ise dijital teknolojilerin verimlilik, gelir dağılımı ve çevre üzerine etkileri daha da güçlü olacak. Küresel ticaret hacminin yarısı akıllı nesnelerin etkileşimini kullanacak.
Türkiye'nin Endüstri 4.0’ı yakalayamadığını belirten Sanayi Bakanlığı yetkilisi, ‘her şeyden önce hem işveren hem işçinin toplam faktör verimliliğini artırması gereğine' işaret ederek, "Dijital dönüşüm için önce yalın üretimi öğrenmemiz lazım” diyor ve üretimi artıramayan firmaların ayakta kalamayacağını söylüyor.
Dijital dönüşüm konusunda uzman Ussal Şahbaz ise, "Hizmetler krizde kullanılabilir güçlü bir katalog, zayıf olduğumuz bir alan değil, yeter ki kullanmayı bilelim” diyerek hizmetler sektörünün dijital dönüşüme hazır olduğunu, krizin e-ticaret için de bir fırsat olduğunu savunuyor ve hizmet sektöründe bir altyapı olduğunu hatırlatıyor.
“Yemek dağıtımı, kuryelik gibi alanlarda Fransa’dan, İngiltere’den aşağı kalır yanımız yok” diyen Ussal, 2000'de kurulan Yemek Sepeti şirketinin Facebook’tan daha eski olduğunu, Türkiye’de bu işlerin yıllardır yapıldığını belirterek, “Dijital platformlar, bu krizde bir fırsat olarak görülebilir” diyor. Ussal, bu tip dijital platformların dağınık işgücünü yönetmesinin kolay olduğunu kaydediyor.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) e-Ticaret Meclisi Başkanı ve GittiGidiyor Genel Müdürü Öget Kantarcı da DW Türkçe'ye, Covid-19 salgını nedeniyle yaşanan dönüşümü değerlendirdi. Pek çok şirkette evden çalışmanın başlaması ve evden çıkanların azalmasıyla e-ticarete yönelme olduğunu hatırlatan Kantarcı, özellikle gıda alışverişinde, güncel ihtiyaçların internetten giderildiğine dikkat çekiyor.
2019 yılında perakende e-ticaretin önceki yıllara paralel olarak yüzde 30-35 bandında büyümüş olduğunu, yani 40 milyar TL’nin üzerinde bir hacme ulaştığını belirten Kantarcı, e-ticaretin toplam perakende içindeki payının gelişmiş ülkelerdeki ortalamasının yüzde 11,1, Çin'de yüzde 25, Türkiye'de ise yüzde 5,3 olduğunu kaydediyor. Kantarcı, "Türkiye’de perakendenin e-ticarete taşınmasında henüz yolun başında olduğumuzu söyleyebiliriz” değerlendirmesini yapıyor.
Tekelleşme artacak
Chicago Üniversitesi’nden Prof. Ufuk Akçiğit de salgının ekonomiyi dönüştürdüğünü savunanlardan. Alışverişin online’a döndüğünü hatırlatan Akçiğit, “Migros sanal marketi için, tam 1000 kişiyi işe alacağını duyurdu. Bu değişiklikler yeni davranış biçimleri ve ekonomik modeller yaratacaktır. Lokal bakkal ve marketleri kapattıracak bu gelişme, Amazon ve Alibaba gibi süper star şirketlerin dünyanın her yerinde ön plana çıkmalarına neden olacaktır” diye konuşuyor.
Lojistiği, tedarik ve dağıtım ağı güçlü şirketlerin piyasaları baskılayarak diğer göreceli küçük şirketlerin pazarlarını kaybetmelerine neden olacağını belirten Akçiğit, şu önerileri yaptı:
“Bu da hem kişiler hem de şirketler arasında gelir dengesizliğini beraberinde getirebilecektir. Vergi ve sanayi politikaları da bu yaşanan değişimlere ayak uydurmak zorundadır. Örneğin e-ticareti kolaylaştıracak yasal düzenlemeler yapılmalı, internet altyapıları güçlendirilmeli ve eskiye dönük sektörlere verilen teşvikler yeniden gözden geçirilip, kaynaklar yeni gelişen bu sektörlere aktarılmalıdır.”
Akçiğit’e göre ekonomideki bu zorunlu dönüşüm, gelecek yıllarda yazılım, iletişim, online eğitim, veri depolama, online perakende ve lojistik sektörlerini daha çok ön plana çıkaracak.
ABD ve Çin, dijitalde açık ara önde
Geçen Eylül ayında yayınlanan Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) Dijital Ekonomi Raporu'na göre ABD ve Çin, teknolojide diğer ulusların açık ara önünde. Amerika ile Çin blok zincir teknolojisine ilişkin patentlerin yüzde 75’ine sahipken, nesnelerin internetine yönelik harcamaların yüzde 50’sini gerçekleştiriyorlar, bulut hesaplamasına ilişkin pazarın yüzde 75’inden fazlasını kontrol ediyorlar. Dünyanın en büyük 70 dijital platform şirketinin piyasa değerinin yüzde 90’ı da yine bu iki ülkeye ait.
Rapora göre dijital ekonomide platformlar, merkezi aktörler. Dijital veri, ekonomik süreçlerin ana kaynağı haline geldiğinde, değer yaratıyor. Verinin paraya dönüştürülmesi; online reklamla (örneğin Google, Facebook), e-ticaret platformu işletimiyle (Amazon, Uber, Airbnb), geleneksel malları kiralama hizmetiyle (Mobike), bulut hizmetlerinin kiralanmasıyla (Amazon Web Services, MyJohnDeere) gerçekleştirebiliyor.
Açık veriye izin yok
Türkiye'de dijital hizmetlerin en yaygın şekilde kullanıldığı e-Devlet sistemi, uzmanlara göre oldukça iyi ve kusursuz işliyor. Dijital dönüşüm uzmanı Şahbaz’a göre, e-Devletin zayıf olduğu nokta, açık veri uygulamaları. Şahbaz, “Dünyada devlet verileri kamuya açıyor. Bağımsız girişimciler buradaki verilerle, çeşitli uygulamalar geliştirebiliyor. Bizde devlet elindeki verileri iyi kullanıyor ama innovatif çözümlere yönelik uygulamalara izin vermiyor. Devlet kendi içinde kapalı innovasyon yapıyor” diye konuşuyor.