Mart 13, 2019, bahar tatili öncesi son ders günümüzdü; New York Valisi Andrew Cuomo, Mart’ın 19’undan sonra New York eyaletinde ki bütün okulların COVID-19 dan dolayı online eğitime geçeceğini ilan etmişti. Bu karardan sonra dersler, toplantılar, aklınıza gelecek bütün aktiviteler online olarak devam edecekti. Öğrencilerin bir hafta içinde yurtları boşaltması, öğretmen ve yöneticilerin de yeni düzenlemelere ayak uydurması bekleniyordu.
Bazı eğitim görevlileri için online eğitim yeni değildi. ABD’de 1990’lardan beri daha fazla öğrenciye ulaşılabileceği düşüncesi ile online eğitime doğru bir yönlendirme vardı. Önceleri ben bu eğitim sistemine şahsen karşıydım. İçimden bir ses bu sistemin öğrenci ile iletişimi zayıflatacağını, bir öğretici olarak çocukların yüzünü görmeden, sınıfın havasını koklamadan eğitim/öğretim yapılmasının doğru olamayacağını düşünüyordum. Bence eğitimdeki en önemli faktörlerden biri öğretmen ile öğrenci arasında kurulan sevgi ve anlayış bağıydı. Bu bağ olduğu zaman öğrencilerimizi daha fazla motive edebiliyor, onları öğrenmeye daha iyi yönlendirebiliyoruz diye düşünüyordum. Yıllar önce Türk Maarif Koleji’ndeki Matematik Öğretmenimiz Engin Beyden gördüğümüz yakınlık ve içtenlik bana öğretmenlikte hep yol gösterici örnek olmuştur. Bana Matematiği sevdiren Engin Bey’di. `
Mart 19’da ülkede ki bütün üniversiteler online eğitime geçti. Ancak çoğu bölümlerdeki hocalar hayatlarında online ders vermiş değillerdi ve geçiş bazı dallarda çok daha zor oldu. Online eğitim, deyim yerinde ise, iyi bir kitap yazmaya benzer. İyi bir yazı yazmak bile oldukça zaman ister. İnsanın düşüncelerini toparlayıp yazıya dökmesi, bu yazının anlaşılır ve sürükleyici olması gerekir. Sınıfta ders verdiğiniz zaman, öğrenciye dönüp “anladınız mı, eğer anlamadıysanız tekrarlayabilirim” diye biliyorsunuz. Öğrencinin yüzündeki ifadeye göre bazen bir konuyu tekrar anlatıp, öğrencinin neyi anlamadığını tespit edebiliyorsunuz. Ama, online da öğrenci görüntüye çıkmayabilir. Onları gözleyip onları yönlendirmeniz çok daha zor. Bunun biz eğitmenler için en büyük engel olduğunu söyleyebilirim. Tabii derslere hazırlanmanın şeklide değişmişti. Derslere hazırlanmak için daha fazla zaman harcamamız gerekiyordu. ABD gibi 3 saat dilimi olan bir ülkede, bazı öğrencilerin farklı zaman dilimlerinden derslere katılmak zorunda kaldıklarını da düşünürsek, herkese ulaşmak ve adil bir ders ve sınav ortamı yaratmak sorunu ile de karşı karşıya kaldık.
Sınavları online vermek de başka bir zorluktu. En kolay yol, gözlem yapmadan sınav vermekti. Tabii, bu durumda sınav sorularını ve şeklini yeniden gözden geçirmemiz zorunluydu. Öğrenci açısından da durum kolay değildi. Her ne kadar yeni nesil teknolojiyi iyi bilse de, sınav sırasında ortaya çıkabilecek bütün teknolojik sorunları düşünüp ona göre çözüm üretmek gerekiyordu.
Karşılaştığımız diğer bir önemli sorunlardan biride öğrencilerin derse katılımının düşük olmasıydı. Normal derslerde öğrencilerin çoğu derse gelirken, online derslerde öğrencilerin derse katılımı 50%’lere düşmüştü. Hatta bazı arkadaşların söylediğine göre bazı sınıflarda katılım oranı 40 kişiden 3 kişiye kadar düşmüş. Bu oldukça kötü ve moral bozucuydu. İnsan neden diye sormadan duramıyor? Bence, öğrenci Üniversite’ye ders almak yanında, sosyalleşip, kendi yaş grubu ile bir arada büyümeye geliyor. Ancak, online eğitimde bu imkanlar ortadan kalkıyor. Özellikle liseyi yeni bitiren, 20 yaşının altındaki çoğu öğrenci için oldukça zor bir ortam. Bu gruptaki öğrencilerin çoğunun motivasyona ihtiyacı var. Peki o zaman, online kimler için yararlı olabilir? Online olgunlaşmış öğrenciler için müsait olabilir. Bu gruptaki öğrenci ne istediğini bildiği için daha fazla gayret gösterip, derste alamadığı bilgileri internetten tarayıp, eksikliklerini giderebiliyor. İlerleyen zamanda elimize daha fazla data nın geçmesi ile bunu daha net olarak değerlendireceğimizi umuyorum.